Yazı: Dr. Öğr. Üyesi İshak Tekin

İslam’ın ilme verdiği önem, Kur’an’ın “Oku!”nup anlaşılmasının çok ötesine geçerek İslam coğrafyasında yeni bir bilim anlayışı oluşturacak seviyelere varmıştır. İlim elde etmenin tavsiye edilmesi üzerine İslam tarihinde eğitim faaliyetleri hız kazanmıştır. İlk dönemlerde alimler yaşadıkları devrin ilim merkezlerine giderek bilgilerini artırmaya çalışmış, bu seyahatler neticesinde ilim alış-verişi artmış ve İslam coğrafyasında bir kitap akımının başlaması mümkün olmuştur. Bunun yanında alimlerin eser vermeye başlamaları ve bu eserlerin çoğaltılması sonucunda bir kitap birikimi başlamıştır. İslam coğrafyasında eğitimin daha sistemli hale gelmesi ve kurumsallaşmasıyla birlikte hızla medrese ve kütüphaneler inşa edilmiştir. Böylece ilmi faaliyetin somut çıktısı olan eserler/kitaplar hem korunarak sonraki nesillere aktarılabilme hem de daha geniş kitlelere ulaşabilme imkânı bulabilmiştir. İslam kültür hayatında kütüphanelerden Hikmet (Kitapları) Hazineleri anlamında Hizânetü'l-Hikme veya Hizanetü Kütübi'l-hikme isimleri ile bahsedilmiştir. 

Ortaçağ İslam dünyasında ilk kütüphanelerin, Kur' an-ı Kerim ve hadislerin etrafında yoğun bir te'lif faaliyetinin başladığı Emeviler döneminde (661-750) aynı zamanda birer okul olarak da görev yapan mescidlerde ortaya çıktığı söylenebilir. Bu dönemlerde bazı alimlerin de önemli sayıda kitaptan oluşan şahsi kütüphaneleri görülmektedir. Endülüs Emevileri kendi kültür müesseselerini kurmaya başlayınca Doğu'dan Batı'ya uzun yıllar süren ulema akınıyla, özel kütüphanelerle birlikte Doğu'daki kitap pazarlarında tedavül eden birçok yazma eser Endülüs'teki yeni sahiplerinin koleksiyonlarına intikal etmiştir. Silahlara, atlara ve bazı eşyaya tanınan gümrük muafiyeti kitaplar için de tanınınca ortaya önemli bir ticari faaliyet çıkmıştır. Birçok tüccar Doğu'dan önemli sayıda kitap getirip Kurtuba (Cordoba), İşblliye(Sevilla), Tuleytula (Toledo), Gırnata (Granada) gibi kültür merkezlerinin kitap çarşılarında sattığı bilinmektedir.  

Papirüs yanında kağıdın yazı malzemesi olarak kullanılmaya başlaması ve Harun Reşid tarafından 794 yılında Bağdat'ta bir kağıt fabrikası kurdurulması te'lif faaliyetlerinin yoğunlaşmasına, kitap ticaretinin gelişmesine ve kütüphanelerin zenginleşmesine yol açmıştır. Abbasiler devrinde bir süre ilmi faaliyetlerin merkezi haline gelen Beytü'l-Hikme Bağdat'ta kurulduğunda Harun Reşid, saraydaki zengin kütüphanesini de bu kuruma naklettirmiştir. Burada Miladi 800’lerin ilk dönemlerinde özellikle felsefe ve fen bilimleri sahalarında yazılmış eserlerin Arapçaya çevrilmesi sağlanmıştır. Yine Abbasi halifelerinden Mansur’un, Bizans imparatoruna bir mektup göndererek kendisine tercüme edilmek üzere bazı eserler istemesi üzerine Euclides'in kitabı ve fizikle ilgili birkaç eseri temin etmesi kitaba verilen önemin göstergelerindendir. Selçuklu’nun ünlü veziri Nizamü'l-Mülk'ün Bağdat'ta kurduğu Nizamiye medresesi ve buradaki kütüphane (1067), diğer medrese ve kütüphanelere öncülük etmiştir. Nizamiye'den sonra dört mezhebin esaslarına göre öğretim yapmak için Bağdat'ta kurulan Mustansiriyye Medresesi'ndeki kütüphane de önemliler arasında zikredilebilir.  

Görüldüğü üzere İslam tarihinde gerek yöneticiler gerekse bilginler ilmin yüceltilmesine ve onun taşıyıcısı olan kitapların yaygınlaşmasına önem vermişler, tarihe mal olacak büyük kütüphanelerin inşasında önemli sorumluklar üstlenmişlerdir. Ancak unutulmamalıdır ki ilmin ve kitabın yüceltildiği dönemler İslam kültür ve medeniyetinin hakimiyetini artırdığı dönemlere tekabül eder. Dolayısıyla bu iki olgu arasındaki nedensellik ikişkisini gözden kaçırmamak gerekir. Sonuç olarak ilime, bilime ve düşünceye ne kadar değer verirseniz o kadar yücelirsiniz. Sonraki yazımızda Osmanlı kütüphaneleri ile buluşmak dileğiyle. Sağlıklı ve mutlu tatiller dilerim.