Haber Merkezi

Eskişehir Sanayi Odası Başkanı Celalettin Kesikbaş, Bloomberg HT kanalında katıldığı programda, artan enerji maliyetleri karşısında rekabetçiliğini koruyabilmesi için sanayinin, üretimin mutlaka sübvanse edilmesi, desteklenmesi gerektiğini vurguladı.

Eskişehir sahayisi ve ekonomiye dair önemli açıklamalarda bulunan Kesikbaş, konuşmasında özetle şunları ifade etti:

Artan enerji maliyetleriyle sanayicinin ihracatta rekabetçiliğini kaybetme riski yaşadığına dikkati çeken Kesikbaş, sanayinin, üretimin mutlaka sübvanse edilmesi, desteklenmesi gerektiğini kaydetti.

Enerji yoğun sektörler Eskişehir’de çok ciddi bir şekilde mevcut. Özellikle döküm, çelik, cam ve tuğla, seramik sektörü… Eskişehir’in can damarı sektörler.

Maalesef enerji maliyetlerinde yaşanan bu artışlar sebebiyle iki şey kaybediyoruz. Bunlardan biri rekabetçiliğimiz. Eskiden önceden sadece Türkiye’yi takip ederdik, şimdi artık tüm dünyayı takip etmek zorunda kalıyoruz. Çünkü her tarafta birtakım finansal olarak sıkıntı var ama bunun pozitif yansımaları, özellikle Tayvan, Vietnam, Uzakdoğu ülkelerinde enerji maliyetlerinde henüz bu artışlar yok. En azından bu seviyede yok, Avrupalı tüketicilerin veya tedarikçilerin önemli bir kısmı yine o bölgelere yönelmiş durumda. Tabii ki Türkiye’yi kimse boşa çıkartmıyor, en azından lojistik anlamda yakınız ama bir şekilde bunu bir önceki ayın ihracat verilerinde ve şu andaki mevcut durumda da görüyoruz ihracatta bir yavaşlama var.

Bunun da temel sebeplerinin en önemlisi enerji maliyetlerindeki yükseklik. Temel olarak ihracatımızı negatif etkileyecek. 'Buna karşılık ne yapıyoruz?' derseniz. Ne yazık ki fazla da bir şey yapılamıyor. Çünkü böyle bir enerji maliyetini göğüslemek durumundayız.İşte satın almanın maliyetini oluşturan kalemlerden önemli bir enerji girdisi var ve alt taraftaki kar marjlarına yansıyor. Tabii ki bu ihracat pazarları çok kolay bir şekilde kazanılmıyor. Sanayicilerimiz nerelerden feragat ediyor, karlılıklarından, yıl sonu bilançolarında belki üst düzey şirketler için bunları söylemeyiz ama özellikle KOBİ ve KOBİ’nin bir miktar üzerindeki şirketlerde ben bu sene çok ciddi şekilde kar marjı sorununun yaşanacağını düşünüyorum.

Kur ihracatçı için düşük kaldı…

Bu, pazar payını kaybetmemek için yapılıyor ama bu şekilde devam ederse bu marjlardan da yemeye başlanıldığında emin olun hem ihracatta hem de iç piyasa çalışmalarında bu bir şekilde fiyatlara yansımak zorunda kalacak. Yani o kısır dairenin içine giriyoruz. Çok parametre var. 5 bilinmeyenli 3 denklemi çözmeye çalışıyoruz. Enerji maliyetlerinin mutlaka bir seviyede kalması gerekiyor aksi takdirde sürdürülebilir olmayacak.

Çünkü baktığınızda bu kurlar 18,5 seviyesinde ama ihracat açısından hiç de doğru kurlar değil. Tabii ki düşük olması ülkemiz için avantajlı ama ihracat ve gelirleri açısından ciddi bir baskı oluşturmaya başlamış durumunda. Bir şanssızlık daha var bu avro/dolar paritesinde yaşanan sıkıntılar. Şu anda birin altında. İhracat yaptığımız ülkelerin önemli bir kısmı Avrupa ülkeleri ya da avro ülkeleri buralarda da avro/dolar paritesinden ciddi kayıplar yaşıyoruz. Burada en önemli konu vazgeçilmez konu, eğer üretim ve ihracatla büyüyeceksek bu parametrelerin bir an önce tekrar üzerinden geçilmesi gerekiyor. Artı, bu işlere biraz makro bakmak gerekiyor. 

Sanayinin üretimin mutlaka sübvanse edilmesi, desteklenmesi gerekiyor

Şu an 4, 5. viteste gidiyoruz, 1, 2. viteslere düşmememiz lazım. Biz bunları pandemi döneminde Nisan-Mayıs 2020’de yaşadık. o dönemi çabuk atlattık, doğru kararlar alındı, doğru işler yapıldı, o süreçleri bir daha yaşamama adına bu süreçlerin makro açıdan gözden geçirilmesi gerekiyor.  Mikro açıdan biz şirketlerimizde her türlü tedbiri alıyoruz, enerji verimliliğiyle ilgili ciddi çalışmalar yapıyoruz. Bu arada elektrik ve güneş panelleriyle ilgili ciddi çalışmalar yapıyoruz ama o kadar çok şeye yatırım yapılması gerekiyor ki güneş enerjisine yatırım yapmaya pek de sıra kalmıyor. Eskiden birkaç şeyi düşünürken şimdi “makine mi alayım kapasitemi artırayım. Verimlilik için yatırım mı yapayım, dijital dönüşüm mü yapayım, yeşil  döşüm mü yapayım, hammaddeyle mi uğraşayım, stok maliyetiyle mi nakit akışı mı” derken enerji maliyetlerini düşürebilmek için bunlara para harcamaya da pek enerjimiz kalmıyor. Enerjimizi de kaybetmememiz gerekiyor.

Stok demek, maliyet demek para demek

Tabii ki stok hiçbir sanayicinin istemediği bir durum. Normaldir hepimiz yıllardır yalın üretim tekniklerini şirketlerimizde uygulamak için bunların onlarca eğitimlerine katıldık. Derdimiz stoksuz nasıl üretim yaparız? Stok demek, maliyet demek para demek. Neticede baktığınızda dönemsel olarak enflasyon ortamında stokla gitmek zorunluluğu artıyor. Stoklarınızı iki üç haftadan daha yukarılara gitmeniz gerekiyor. Çünkü satın almanın maliyetini oluşturan kalemler artık her ay değişmeye başladı.  Bu bir anlamda pozitife dönerken diğer tarafta nakit akışını da son derece bozan bir durum. Bu anlamda finansmana erişimde de ciddi sıkıntıların olduğunu düşünürsek eğer, stok şu anda daha yüksek bir paraya elde ettiğimiz bir konuma geliyor.

2001-2002 yılından önce üretim yapan, ticaret yapan birçok insan yüksek enflasyonla nasıl üretim yaptı diye biz geçmişe dönük olarak bugünü simüle ediyoruz. Hepimiz o geçmiş tecrübelere sahibiz. Bugün aslında o günlere dönmüş olmamız sebebiyle enflasyon açısından da o günkü tecrübelerimizi bugüne aktarıyoruz. O günlerde ne yapıyorsak, para buldukça stoka koyuyorduk çünkü stok sürekli değerleniyordu, sürekli artıyordu. Ama bunlar tabii ki bilançolara hoş bir şekilde yansımayacak. Bunu negatif bir efekt olarak göreceğiz.

Eskişehir’de beyaz eşya sektöründe depolar dolu

Yönetilebilir stok ama bazı sektörlede… Eskişehir’de güçlü olan beyaz eşya sektöründe, depolar dolu ve bunlar yüksek maliyetlerle depolara  konuldu. Birkaç aydır depolarda bekleniyor. Çünkü özellikle yurtdışı taleplerin düşmesi özellikle Rusya-Ukrayna savaşı, bunun yansıması Avrupa’daki resesyon (durgunluk) beklentileri, faiz artışları, enerji maliyetlerindeki artış, Avrupa’nın refleksi sonucunda depolar dolu ve bunlar tabii ki taşınabilir ama bilançonun altında negatif yazacak kalemler.

Özellikle Avrupa’da ve diğer ülkeler de. Biz Türkiye’de 2. Dünya Savaşı yaşamadık ama Avrupa’daki müşterimle konuşuyorum. Bu adamlar 2. Dünya Savaşı yaşadılar ve sıkıntı çektiler ve ciddi savaş refleksleri var. Çok önemli bir kısmı taleplerini ya azaltmış ya da durdurmuş durumda… O refleksleriyle ilgili olarak duyuyorum Avrupa’da kamu spotlarının yapıldığını özellikle talebi daraltmakla ilgili… Bu ne kadar doğrudur bilmiyorum ama böyle bir refleksleri var, kendilerini kasıyorlar. Bunu biz görüyoruz özellikle  kasım ve aralık ayı siparişlerinden bundan 3-4 ay öncesine göre düşüşler var. Eylül ve ekim ayından itibaren bunu net bir şekilde izliyoruz.

Özellikle 9. aydan sonra ihracata belki düşüş olmayacak ama ciddi bir yavaşlama olacak bunun da esas sebebi o bölgedeki insanlardaki taleplerin daralması. Stoklar pahalıya mal edildi, bunları taşıyabilmemiz gerekiyor. Bunlar risk teşkil ediyor. Bunlar biraz bilançoyu ilgilendiren kısımlar ama önümüzdeki günlerde umarım bu resesyon hikayeleri tam olarak gerçekleşmez ve bir an önce stokların da değerlendirilmesi söz konusu olabilir.  Ama şunu çok net söylemeliyim özellikle beyaz eşyada Eskişehir’de depolar dolu. Aynı durumu cam ve bazı diğer sektörlerde de duyuyorum. Muhtemelen bilançolarda bunların yansımalarını çok net bir şekilde göreceğiz.