Kısa adıyla korona… Bilimsel olarak Covid-19… Uzun şekliyle Koronovirüs… Ve sonradan ‘pandemi’ haline geldi.

Hayatımızı, korkularımızı, alışkanlıklarımızı kısacası her şeyimizi baştan aşağıya değiştiren bir salgındı. Belki de sonsuza kadar…
Çok yerde okudum; artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! Yakın çevremde bunu gözlemliyorum.  Aile, akraba ilişkileri… Tatil yapma biçimimiz… Sosyal hayatımız… Çalışma şeklimiz…
Hepsi, her şey değişti.
Eskişehir’de de ne günler yaşadık, neler gördük. Tek kelimeyle anlatacak olursam ‘korku filmi’ gibiydi!
17 Mart 2020…
Eskişehir’de ilk Kovid-19 vakası tespit edildi.
Onlarca kişiyi kaybettik. Yüzlerce kişi tedavi gördü, korku dolu anlar yaşadı. Evlere kapandık… Yeşile, sokağa, etkinliklere, konuşmaya, çalışmaya hasret kaldık.
İnsanlar anasını babasını kapıdan görüyordu!
Ne günlerdi ama…
Aşı tartışmasına hiç girmiyorum.
Caddeler kapatıldı ya… Bu gözler neler gördü? İki Eylül Caddesi’ne çıkan sokaklar polis barikatıyla kapatıldı. Reşadiye tarafından giriş çıkışlar sağlanıyordu. Polis, caddeye sırayla insan alıyordu.
Caddeye bakıyor, çok kalabalık olmadığına karar verirse 30-40 kişi daha alıyordu. Bak yazarken bile tuhaf oldum. Romanda okusam ‘bilim kurgu’ derdim!
Yine ekmek almaya diye evden çıkıp tüm mahalleyi gezenleri unutmadık!
Korona illeti, yaşlılar için ayrıca eziyete dönmüştü. En çok onlar eve kapatıldı.
Tüm bunların üzerinden dört yıl geçmiş… Kimi uzmanlar bu tür pandemilere alışmamız gerektiğini söylüyor. Yani ömrümüz varsa bu veya buna benzer şeyler görebilirmişiz!
Valla ilkini atlattık, sanırım onları atlatırız bi şekilde. Ne de olsa ‘can sıkıntısına’ bağışıklık kazandık. 
Parka gittiği için, maskesini çıkardığı için ceza yiyen arkadaşlarım olmuştu.
Sağlık çalışanlarının kıymetini de daha iyi anlamıştık. Herkesin kaçtığı bir ortamda onlar canlarını feda ederek toplumu korumaya çalıştı. Minnettarız...
Dört yıl ne çabuk geçmiş…
Elbette anlatılacak çok şey var. Çünkü çok şey yaşadık… Ya da yaşamadığımız için bize ‘çok’ geliyor.