‘’En iyisini yap, en iyisi ol.’’ Mottolarıyla büyüyen ve bu mottoları hayat felsefesi haline getiren bireyler vardır aramızda. Hatta kimileri ‘’huyum kurusun çok mükemmeliyetçiyim’’ diyerek bu özelliğinin olumsuz olduğu bilincine rağmen bununla övünmeyi de tercih edebilir. Doğduğumuz andan itibaren ihtiyaçlarımızın karşılanmasının yanında hayatımıza sürekli bir müdahale de söz konusudur. Hayatımızdaki insanların bizi geliştirme ve düzeltme girişimlerine maruz kalırız. Bakım verenlerimiz nasıl kendi başımıza giyineceğimizi, çatalı nasıl tutacağımızı ve daha birçok şeyi öğretirler.

Büyüdükçe davranışlarımız eleştirilmeye, düzeltilmeye, ödüllendirilmeye ya da cezalandırılmaya devam eder. Sosyal çevrede, okulda ve evde başka kişilerin onayını almak için bazı standartlara ulaşmamız gerektiğini öğrenmeye başlarız. Çocuklukta büyüme, korunma, saygı görme gibi ihtiyaçlarımız karşılanmaya çalışılır. Bize kusursuz olmamız gerektiği söylenmesi ve olamamamız durumunda sevgi görmeyeceğimiz hissettirilebilir veya ifade edilebilir. Bizden beklenen bu kusursuz olma durumunu karşılayamadığımızda kendimizi değersiz, suçlu ve yetersiz biri olarak görebiliriz. Bu duyguların etkisiyle yöneldiğimiz davranışlar mükemmel olma eğilimimizi arttırabilir. Araştırmalara göre ise mükemmeliyetçi yapı, yaşamın ilk yıllarında şekillenir ve bu şekillenmede aile tutumlarının ön planda olduğu fark edilmektedir. Mükemmelliyetçi insanlar genelde kafalarında oluşturdukları standartları yakalayamadıklarını düşünürler.

Bu nedenle bir yandan başarmak için çabalarken bir yandan da başarısızlıktan devamlı korkarlar. Hedefledikleri standarda ulaştıkları zaman bile genellikle bu başarılarını hafife alırlar, ‘’Zaten bunu yapmak çok zor bir şey değildi, herkes bunu yapabilir.’’ gibi düşüncelere kapılırlar ve bir dahaki sefere daha da yüksek bir hedef koyarlar. Psikoloji kuramcısı Adler’e göre mükemmeliyetçilik oluşumu bireyde doğuştan gelen isteklerimizin bütünü ve yaşamda karşılaştığımız doğal bir sonuç olarak ortaya çıkan durumdur. İsteklerin doğrultusunda çabalamadan ve arzulamadan bir yaşamın olmasının mümkün olmadığını ifade etmiştir. Ona göre birey istediği mükemmelliği başaramadığı takdirde kendisinde aşağılık duygusu hisseder.

Başka bir kuramcı Horney’e göre de mükemmeliyetçilik, güvensizlik sonucu ortaya çıkan bir ihtiyaçtır. Mükemmelliyetçilik aslında birçok konuyu kaçırmamıza, birçok deneyimden de mahrum kalmamıza sebep olabilir. Bizi sonu gelmeyen bir döngüye sokabilir. Sonunda şurası olmamış, burası şöyle olsun derken, küçük projelerde bile memnun olunamayan bir durum içinde olabiliriz.

Yani süreç için sonucu feda etme durumu gerçekleşir. Aslında hayatımızdaki tek sorun belki de mükemmeliyetçi olmamızdır. Mükemmelliyetçilik tanımı olmayan bir kavramdır ve yapılacak olan sadece kişinin üstüne düşeni yapmasıdır. Belki de sizin yaptığınız, olduğunuz zaten mükemmel olandır. Ya da hiçbir zaman mükemmel tanımında olamayacağıdır. Şimdi tekrar düşünelim mükemmeliyetçilik gerçekten mükemmel bir şey midir?