ULAŞILMASI ZOR VE DEĞERLİ BİR KALEM OLDU

Bir muhasebe bürosunda işe başladım. O zamanlar daha bilgisayarla çalışılmıyor, defterlere yazılıyor. Normal işletme defterleri var; bir de şirketlerin tutulması gereken yevmiye defteri… O defterlerin daha iyi kalemlerle yazılması gerekiyor. O gün ben oturduğumda bana Sheaffer’in bir kalemi verildi. ‘Bu kalemle bu yevmiye defterini yazacaksın’ dediler. O kalem benim için ulaşılması zor ve çok değerli bir kalem oldu hayatımda… Ama daha sonra bu kalemi İzmir’de eski eşyalar satan bir dükkânda gördüm ve hemen o gün edindim o kalemi…

BİLGİSAYARA GEÇİLDİ…

Daha sonra tabi ki bilgisayar sistemine geçildi. Bilgisayara geçtikten sonra defterler de yazılmamaya başladı. Ama orada da kalemle işimiz var… Beyannameleri temize çekiyoruz, beyanname dolduruyoruz… Bunların da dolma kalemle olma şansı yok, araya karbon koyuyoruz. O dönemde işimiz gereği tükenmez kalem başladı. Tükenmez kaleme de sempatim vardır. O sempatim de oradan gelmektedir. 1990’lı yılların başlarında Parker’ı almıştım. Hatta ismimi de yazdırmıştım o zaman… Bu Parker’la birçok beyanname ve yazıya devam etmiştim.

DOLMA KALEM İSTEDİM

Daha sonraki dönemde, okulu bitirip kendi mesleki kariyerimi tamamladıktan sonra kendi yazıhanemi açtım. Bu defa mevzuatı yakından takip etmeniz gerekiyor, mevzuat sürekli değişiyor… O zamanlar mevzuatta ‘tak-çıkar’ sistemi var. Yeni mevzuat geldiğinde eskiyi çıkarır yenisini takarsınız. Mevzuatı kendim için daha pratik hale getirmem lazım… Orada pratik hale getireceğim şeyleri çizip o defterlere aktarıyorum. Bu defa da dolma kalem istiyorum… O zaman da Montblanc’ın ‘Gümüş-145’ini aldım. Bir müddet bu dolma kalemle yazılara devam ettim.

ÇİZER VE DEFTERE AKTARIRIM

Ama hem mevzuatı takip etme hem de farklı kitaplar okuma, onlarla haşır neşir olma, onları takip etme… O kitapların bize verdiği mesajlar, öngörüler ve oradaki önemli tespitlerin kalemlerle altını çizerim. Özellikle kitap okurken Conor’un renkli kalemlerini çok sık kullanırım altını çizmek için… Kitabı bitirdiğimde orada altını çizdiğim önemli şeyleri dolma kalemlerle defterlerime aktarırım.

FARKLI KALEMLERİ İSTİYORSUNUZ

O yazma merakı, okuma ve bunu yazıya dökme merakıyla birlikte kalemlerin o dünyasında farklı farklı markaların kalemlerini de istiyorsunuz. Ama benim genel manada hangi marka daha çok hoşuma gider? Ben Montblanc’ın kalemlerini daha çok seviyorum. Ama kalemi mutlaka yazmak için alıyorum. Kalem benim için yazıyorsa ve iyi performans gösteriyorsa gayet iyi… O konuda da vizyonu, uç kalitesi vs. çok önemli… Daha çok onu tercih ediyorum ama Pelikan dediğimizde de dolma kalem aklımıza geliyor gerçekten.

HİKÂYESİ OLAN KALEMLERİ SEVERİM

Genelde F uç tercih ederim. Ama markalar arasında da uç tercihleri var. Japon kalemlerde daha çok tam F gibi… Ama diğer markalarda o F’i diğerinin extra fine’ıymış gibi bakmak gerekiyor. O yüzden Japon kalemleri de seviyorum. Platinum’un da kalemleri gayet güzel. Kullanışlı, yazı performansları gayet güzel… Özellikle de hikâyesi olan kalemleri çok seviyorum. Montblanc’ın yazarlar serisi için yaptığı kalemlerin bazıları çok hoşuma gidiyor. Hem yazarı tasvir etmesi hem de kalemin yazı performansı… Onların bir tanesi Balzac adına yapılmış dolma kalem… Bu dolma kalem benim için hem Balzac adına yapılmış olmasından dolayı hem de Balzac’ı tasvir etmesinden dolayı çok önemli… Balzac’ın kullandığı asasının işlemesi buraya işlenmiş… 19. Yüzyıl’daki Fransa’daki asiller, soylular ve halkı temsil eden çemberler… Balzac’ın giydiği kıyafet ve ayakkabılarını temsil eden bu kalem benim için fevkalade güzel bir kalem. Çok da güzel yazan bir kalem… Bu kalemi kullanmak bana keyif veriyor.

ÇANTAMDA ÇEŞİTLİ KALEMLER VAR

Cebimde sürekli mutlaka bir dolma kalem taşırım. Bir tane dolma kalem taşıyabiliyorum ama çantamda taşıdığım kalem cüzdanımda da sürekli böyle bir tane Platinum… Bu da çok güzel yazı performansı olan bir kalem… Hem şeffaf hem de görsel olarak çok güzel bir kalem… İmza atmam için yine Montblanc’ın M uçlu Starwalker’ı… İmzaları M ile atıyorum daha kalın olması için. Bir tane Kaweko… Mutlaka yanımda bir mekanik kurşun kalem bulunuyor. Pentel’in çok güzel bir kalemi… Tükenmez kalem bir tane mutlaka bulunuyor. O da yine Montblanc’ın Balzac adına yapmış olduğu tükenmez kalemi… Bir dolma kalem de yine burada… O da en son Victor Hugo’nun önemli bir eseri olan Notre Dame’ın Kamburu’nun tasvir edildiği bu dolma kalemi… Ve tabi ki yanımda yine cüzdana da uygun bir defter mutlaka bulunuyor.

DEFTERLERİ ASLA ATMAM

Defter olarak da genel manada ClairFontaine ve Rhodia’nın defterlerini çok seviyorum. Çok keyifli… Dolma kalemi çok mutlu eden defterler bunlar… Çok beğendiğim defter olduğunda iki defter alıyorum. Bir tanesini kullanıyorum, bir tanesini de kütüphanemde saklamaya devam ediyorum. Sürekli yazdığım için defterleri kesinlikle atmıyorum. Defterler benim için ciddi manada bir kaynak… Zaman zaman o defterlere geri gidiyorum, bakıyorum. 10 yıl önce neredeymişim? Ne yapıyormuşum? Ne düşünüyormuşum? Hislerim neymiş? Bugün nasıl bir his içerisindeyim? 15 yıl önce nasılmış? Bunların hepsini kontrol ediyorum…

BANA UĞUR GETİRDİ

Mekanik kurşun kalemleri çok seviyorum. Ona da ayrı bir merakım var gerçekten… Burada özel special edition olan Sheaffer’în kalemleri var. Onların pastel renkleri çok hoşuma gidiyor. Tutması, kullanması ve mekanizasyonu falan fevkalade güzel… Yine tükenmez kalemlerde Caran Dache’ın özel olarak çıkarttığı kalemleri çok seviyorum… Mekanik kurşun kalem deyince; üniversitede ve mali müşavirlik sınavlarında kullandığım Atlas’ın bir mekanik kurşun kalemi vardı. Başlığı farklı… İçi de farklı, değiştirmişim… Ama o kalemin bana uğur getirdiğini ve o kalemle başarılı olduğumu düşünmüşüm. Hep öyle sınavlara girdim ve bu kalem bende hala mevcuttur.

GEÇMİŞİ BANA ANLATIYOR

Daha sonra da bir gün bir sitede Atlas’ın böyle bir kutu içerisinde satıldığını gördüm. Bunların da tümünü aldım. Bende Atlas’ın gençlik yıllarımı anımsatan, sınavları hatırlatan, o sınavlardan başarılı ve başarısız olduğum dönemlerdeki hissiyatları bana anlatan bir anısı var. O yüzden bunları da saklıyorum. Bende yer ettiği için bunlar da duruyor… Kalem merakım çok fazla olduğu için annem bir gün bana dedi ki; ‘Dedenden kalma bir kalem var. Ama nasıl bir şey ben tam bilmiyorum’ dedi. Çıkardı, şaşırdım… Hakikaten dolma kalem Parker’ın… Biraz arızalı… Tamirini de yaptırmak istiyorum açıkçası. Dedeme Allah rahmet eylesin. 1960’da vefat ettiyse bu kalem sanırım 1940’lı veya 1950’li yıllarda alınmış bir dolma kalem… Çok da güzel bir Parker…

KIRTASİYEDE ZAMAN GEÇİRMEK KEYİFLİ

Kitaplarımı genellikle Ohto’larla takip ediyorum. Yeşil Ohto’ya yeşil bir uç takıyorum, onunla takip ediyorum. Önemli gördüğüm noktaları bununla çiziyorum. Kurşun kalemi çok seviyorum. Faber-Castell’in renkli kalemleri çok güzel… Yine Caran Dache’ın özel olarak çıkartmış olduğu kurşun kalemler var, onları muhafaza ediyorum. Bunlarla da yazıyorum… Yine Conor’un çıkardığı Magic serilerini seviyorum. Yani kırtasiyenin aslında her türünü seviyorum… Her türüne meraklıyım… Yurt dışına da gittiğim zaman orayla alakalı kalemleri de alıyorum. Kırtasiyede zaman geçirmek gerçekten çok keyifli… Çeşitli silgileri de topluyorum ve kavanozlar haline getiriyorum. Onları izlemek, onlarla zaman geçirmek ve kullanmak fevkalade güzel… Özellikle Conor’un ve Milan’ın silgileri çok daha güzel silgiler…

FAVORİM TURUNCU, MOR VE BORDO

Mürekkep olarak da mavinin çeşitli tonlarını severim, royal blue’yu severim. Ama benim favorim turuncu, mor ve bordo renkler… Mor mürekkepli bir dolma kalemim mutlaka vardır. Bordo mutlaka var. Genelde de kalemlerim de hep aynı mürekkebi değil; aynı renkte olan mürekkepleri de kullanmayı tercih ediyorum. Ona göre de kalem alırım. O mürekkebi ona kullanmak için de alıyorum…

KALEME EZİYET YAPIYOR GİBİ HİSSEDİYORUM

Dolma kalemin ucunu asla dolma kaleme uygun olmayan bir kâğıda değdirmem. Çünkü kalemin üzüldüğünü düşünürüm, mürekkebin üzüldüğünü düşünürüm. Kaleme eziyet yaptığım hissiyatı oluşuyor bende…

DİĞER KALEMLERE BENZEMEZ

Dolma kalem diğer kalemlere benzemiyor. Dolma kaleme siz istediğiniz rengi çekerek hayat veriyorsunuz. O dolma kalemin ucuyla dikkatli yazmanız gerekiyor. Ona iyi davranarak defterle buluşturuyorsunuz… Bittiğinde, bir ara vereceğinizde dolma kalemi temizlemeniz gerekiyor, ona bir emek vermeniz gerekiyor. Emek verdiğiniz her şeyin kıymetli olduğunu anlıyorsunuz. Dolayısıyla kalemsever insanların –diğer insanları da ayrıştırmak istemiyorum ama- toplumsal olaylara daha farklı baktıklarını, daha hoşgörülü olabileceklerini, daha öngörü sahibi olabileceklerini ve daha yumuşak olabileceklerini düşünüyorum. O yüzden bu kalem sadece kendi aramızda, kalemseverler arasında kalmamalı… Bunu diğer arkadaşlarımız arasında da sürekli dile getirmeliyiz. ‘Şu kalem var yanımda, böyle bir kalemle yazdım, şu deftere yazdım, bu kalemin özellikleri şöyledir’ gibi… Anlatmamız ve açıklamamız lazım ki; buna merakı olan insanların da merakları depreşsin diye arzu ediyorum.

PİKAP VE DOLMA KALEM EMEĞİ HATIRLATIYOR

Dolma kalem bir emekle hayata geçiyor. O yüzden emek verilen dolma kalemle pikabı ve plağı çok benzeştiririm. Çünkü pikap da aynı şekilde emek isteyen, iğnesine çok dikkatli bir şekilde özen gösterilmesi gereken… Plağı koyduğumuzda çok ince ve çok yavaş koymamız gerekir, iğneye bakım yapmamız gerekir… Plağı taktığınızda, bir bölümü bittiğinde kalkacaksınız ayağa, plağı değiştireceksiniz, tekrar oturacaksınız, şarkıların sırasını bekleyeceksiniz… Böyle bir durum var orada… Pikapla dolma kalem benim için aynı kategoride… Ortada bir emek var… Kolaycı olduğumuz ve çok hızlı tükettiğimiz için hayatın değerini bilmemiz açısından önemli olduğunu düşünüyorum.

EMEK VERDİĞİNİZ HER ŞEY DEĞERLİ

Dolma kalem size şöyle bir hissiyat oluşturuyor; emekten dolayı hayatın anlamını, hayatın da bir emekle elde edildiğini, kendinizle mutlu olmanızı, emek verdiğiniz her şeyin değerli olduğunu, yaşamın değerli olduğunu ve kendi kendinizle yaşayabilmenin de kolay olduğunu size gösteren bir şeydir dolma kalem…