Sayısız sanat olayının gerçekleştiği Ekim ayındayız ve şehrimizde de çok önemli bir etkinliğe katılma şansımız olacak. “Engelsiz Filmler Festivali”, Ankara gösterimleri öncesi 14-16 Ekim tarihleri arasında fiziksel gösterimlerle Eskişehir Yunus Emre Kültür Merkezi’nde sinemaseverlerle buluşacak. İlgili birimlerin önceden kesin bir bilgi verememelerine karşın her zaman olduğu gibi ücretsiz olması olası. Bu vesileyle çok önemli bulduğum “engelli” kavramıyla ilgili düşüncelerimi paylaşmak isterim.

Her gün karşılaştığımız ya da bir yakınımız olan insanlardır engelliler. Yani başka bir dünyadan gelmiş varlıklar değildir ve de herkesin aday olduğu bir durumdur engellilik. Genellikle millet olarak sözcükler üzerinde fazla düşünme alışkanlığımız yoktur. Halbuki her şey dille başlar. Dilimizi doğru kullanmamız bu nedenle çok önemlidir. Ben de bir birey olarak bu konuda tüm bireylerin yapması gerektiği gibi elimden geleni yapma gayretini göstermeye çalışıyorum.

1990’lı yıllarda “Özürlü” sözcüğünün yerine “Engelli” ifadesinin yaygınlaşması için çaba gösteriyordum. 21 Kasım 1996 tarihli “Sakarya” gazetesine “Kim Özürlü Kim Engelli?” başlığıyla bir yazı yazmıştım. O günden beri epeyce yol katedilmesine karşın, bu yazı ne yazık ki kısmen de olsa güncelliğini koruyor. İlerleyen süreçte 25.04.2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanunun 1’inci maddesiyle başta Engelliler Kanunu olmak üzere mevzuatta “özür/özürlü” gibi kavramlar yerine “engel/engelli” kavramlarının kullanılmasına başlandı. Günümüzdeki Türk Dil Kurumu (TDK) Güncel Sözlüğü’ndeki tanımların ikincisi ise aşağıda aynen aktardığım şekildeydi.

“Vücudunda eksik veya kusuru olan, özürlü.”

Kısacası bir sözcüğü de anlayışı da değiştirmek uzun zaman alıyor ve çaba istiyor. Durumun farkına varıp 08 Aralık 2020 tarihli başvurumla, bu hatanın en kısa sürede düzeltileceği umuduyla verdiğim dilekçemin sonucunu CİMER aracılığıyla da olsa alarak bu tanımın aşağıdaki şekilde değişmesini sağlayabildim.

“Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal veya sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmiş, toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılama güçlükleri çeken kimse.”

Aslında benim önerim, “Bir organı işlevini belli bir oranda ya da hiç yerine getiremeyen birey”di. Hâlâ daha sade ve doğru olduğunu düşündüğüm bu tanıma insanların belli bir yaştan sonra neredeyse tamamına yakını girer. Çünkü kimimizin midesi, kimimizin karaciğeri, kimimizin kalbi işlevini doğru biçimde yerine getiremediği için ilaçlarla yaşamak zorundayız. Çocuklar ve gençlerin durumunun da bundan çok farklı olmadığını, üniversitede yıllarca danışmanlık yapmış biri olarak çok iyi biliyorum. Öğrencilerime yardımcı olabilmek için onları daha iyi tanımamı sağlayacak soruları kapsayan bir form hazırlamıştım. Öğrenim yılı başında her öğrenciye bu form doldurtulurdu. Bütün sınıflara girip bu formu yalnızca benim inceleyeceğimi ve kimseyle paylaşmayacağımı belirterek saklamadan her şeyi yazmalarını isterdim. Bu uygulamanın çok yararını görmüştük. Bazılarının belirli ilaçlara alerjisi vardı ve pek çoğunun da çeşitli ciddi hastalıkları bulunuyordu. Doğaya bunca zarar verdiğimiz bir çağda bu, ne yazık ki çok normal.

Sonuçta rahatlıkla hepimizin engelli olduğunu söylemek mümkün. Tek fark engellerimizin derecesi ve türü. Yalnızca bazıları hemen görülebilirken diğerleri açıkça gözlemlenemiyor. Birbirimize sevgi, saygı ve anlayışla davranıp yaşamlarımızı daha kolay kılacağımız günler için hepimiz bu konuyu ciddiyetle düşünmeliyiz bence. Ekim ayınızın barış içinde, sağlıkla, mutlulukla ve üretkenlikle geçmesini diliyorum.