Ahmet Ataç’ın vizyonuyla taa 2000’lerin başında hayata geçti. Tam olarak 15 Ağustos 2001… Tepebaşı Belediyesi Pişmiş Toprak Sempozyumu’nun ilkini düzenledi.
Pişmiş Toprak Sempozyumu’nun ünü bugünlerde şehir ve ülke sınırlarını aştı. Bu topraklara en yakışan etkinlik için herkes ‘çok iyi, çok güzel’ diyor.
Fakat başladığı ilk yıllarda Ataç’ın en yakınındaki isimler bile tabiri caizse burun kıvırıyordu. Belki kimileri ‘parayı şuraya buraya harcayalım’ diye akıl bile veriyordu.
Ataç, herkese ve her şeye rağmen yapmaya devam etti. İnandı ve başardı…
Toplam 16 sempozyum yapıldı.
Aslında daha fazla olacaktı ama arada Ataç’ın seçimi kazanamadığı bir dönem var. O yıllarda yapılmadı nedense!
4-17 Eylül’de 17’ncisi yapılacak. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılı’na özel bir temayla, coşkuyla ve katılımla…
Sempozyum’un en önemli yönü halka inmesi, halkı her aşamada işin içine dahil etmesi.
Yemek yarışması, konserler, atölyeler…
Elbette bilimsel yönü de var…
Uluslararası yönü var…
Sanatsal yönü var…
Geride kalan yıllarda onlarca sanatçının yaptığı yüzlerce özgün eser cadde, sokak ve parklarımızı süslüyor. Çoğu Tepebaşı binasında sergileniyor… Koridorlar adeta müzeye dönmüş durumda…
Eskişehir’in, Türkiye’nin tanıtımına katkısı var…
Akademik yönü var…
Sektörel yönü var… Eskişehir’de sektör temsilcileri sempozyum vesilesiyle bir ardaya geliyor.
Toprağın öyküsü yeniden yazılıyor…
Vefa yönü var… Sempozyum, her yıl birinin ya da birilerinin anısına yapılıyor.
2001’de başlayan hikaye nerelere geldi…
Şimdi tüm olanı biteni düşününce Pişmiş Toprak Üniversitesi diyorum. Bir mekanı olsa, 15 günde yapılanları yıla yaysak, biraz daha akademik eğitim boyutu eklesek…
Alın size Pişmiş Toprak Üniversitesi!
Pek çok kişi yetişti, çok kıymetli bildiriler, eserler ortaya kondu. Bir üniversiteden beklenen çoğu şeyi yaptı Pişmiş Toprak Sempozyumu…
Biraz da iktidar desteği, Bakanlık motivasyonu olsa elbette çok daha güzel olurdu.