Farkındayım.  Corona, sosyal mesafe, vaka, entübe gibi nice kelimeyi duymaktan bunaldık. Hatta ilk günlerde yarım saat öncesinden açıp merakla beklediğimiz haberleri, rakamları artık umursamıyoruz. Sıradan hayatlarımıza, mış gibi yapmak zorunda kalmadığımız günlere bir an önce dönmenin derdindeyiz. İlk günlerde sağlığımızla ilgili yeşeren endişeler bugünlerde ekonomik kabuslar olarak bizi daha çok yormaya başladı. Virüsün sıkıştıramadığı ciğerlerimizi maddi kaygılar sıkıştırmaya başladı.

Konuştukça, bu felaket ortamını gündemde tuttukça kaygıları olduğundan daha büyük, kendimizi daha çaresiz hissediyoruz.

Artık önümüze bakmalı, önce tedbir sonra tevekkül diyerek yeni bir başlangıç yapmalıyız.

Bu yüzden bu yazı Corona öznesinde yazdığım son yazı olacak.

Corona sürecinde Eskişehir’de hakkını teslim etmem gereken birçok kurum var. ESO’nun isminin önce çıkması diğerleri başarılı değil gibi bir anlam oluşturmasın. Keza Tepebaşı Belediyesi’nin de süreçte başarılı bir performans gösterdiğini düşünüyorum. Lakin Eskişehir Sanayi Odası ve Celalettin Kesikbaş’ın çıtayı çok yukarı çıkardığı ve örnek bir liderlik gösterdiğini altını çizerek söylemem gerek.

ESO sanki böyle bir süreci tecrübe etmiş gibiydi. Medyanın bile çoğunlukla hayattan koptuğu bir zaman diliminde hem sanayici hem şehirle iletişimi hiç koparmadı.

Sürekli nabız yoklayan, raporlayan ve “duruma hâkimiz, çatlak büyümeden onarabiliriz” mesajı verdi.

Sanayi ile şehir 184 yıldır bütünmüş, evden çıkıp üretim bantlarına gidecekmiş gibi hissettirmeyi başardı.

5 tanesi için kırk takla attığımız ve aylarca ulaşamadığımız maskeleri kısa sürede milyonlarca üretti. Sokak hayvanlarını ve dayanışmanın biri bin eden zarafetini es geçmedi.

Son olarak Eskişehir’in 125 yıllık belleği Tülomsaş’ın şehre veda etmeye hazırlandığı bugünlerde çok değerli bir raylı sistemler raporuna imza attı. Eskişehir’in beklediği, istediği, olması gereken bir konuda bir nevi masaya elini vuran bir kurum oldu.

Sadece vakaların değil ESO’nun pozitif yanını fazlaca gözlemledik.

İster sanayici, ister siyasetçi, ister bir kurum olsun. Sosyal medyasını doğru, aktif ve çoğunlukla kendi kullanan kişilerin güven ve sempati konusunda 3-0 önde olduklarını eklemem lazım.

Bunları bir yazıda değerlendirmek ve özetle aktarmak elbette yeterli değil. Bu pratik ama pek uygulanmayan şeyler şehirde bazı değişimlerin sadece ekonomik, ticari değil siyaset ve şehir vizyonu olarak ne kadar elzem olduğunu ve şehrin geleceğinde nasıl bir profil beklentisi oluştuğuna dair bir fikir veriyor. En azından tartışılabilir bir doküman ortaya koyuyor diye düşünüyorum.

Son olarak krizler aynı zaman da fırsattır. Umarım başta markalaşma ve ihracat olarak dünya genelinde oluşan bu fırsatları şehir ve ülkemiz adına yakalayabiliriz.

Siyaset pek izin vermedi, ülke adına bir ve bütün olmanın altını fazlaca dolduramadık ama Eskişehir özelinde dolu dolu bir şekilde  “Biz Bize Yeteriz” diyeceğimiz günleri ümidiyle…