Son yıllarda kadınların vazgeçilmez tercihlerinden biri haline gelen kalıcı ojeler, estetik avantajlarının yanında ciddi sağlık sorunlarını da gündeme getiriyor. Prof. Dr. Uğur Coşkun, yapılan bilimsel çalışmalara dikkat çekerek, kalıcı oje uygulamalarında kullanılan UV/LED lambaların uzun süreli maruziyette DNA hasarına yol açabileceğini ve cilt kanseri riskini artırabileceğini açıkladı.

Uzmanı uyardı: Çocuğunuza yemek yedirirken bu hataları yapmayın
Uzmanı uyardı: Çocuğunuza yemek yedirirken bu hataları yapmayın
İçeriği Görüntüle

"CİLT KANSERİ RİSKİNİ ARTIRABİLİR"

Prof. Dr. Uğur Coşkun, konuyla ilgili İHA muhabirine yaptığı açıklamada son dönemde Avrupa'da kullanımı yasaklanan kalıcı ojelerde özellikle TPO (trimethylbenzoyl diphenylphosphine oxide) maddesine dikkat çekildiğini belirterek, "Kalıcı oje içeriğinde bulunan TPO, UV ışığıyla aktive edildiğinde, jel ojeyi hızlı bir şekilde kurutarak uzun süre parlak kalmasını sağlıyor. Jel ojeyi sertleştirmek için kullanılan UV ışınlarının insan hücrelerinde mutasyonlara neden olarak cilt kanseri riskini artırabileceğini ve DNA'ya zarar verebileceğini gösteren başka çalışmalar da mevcut" ifadelerini kullandı.

"DNA HASARINA NEDEN OLABİLİR"

Kanser görülme riskinin azaltılmasına yönelik uyarılarda bulunan Prof. Dr. Coşkun, şu ifadeleri kullandı:
"UV/LED lambalar, UVA radyasyonu yayar. UVA, güneşten gelen ışın tiplerinden biridir ve uzun süreli maruz kalındığında DNA hasarına neden olabilir. Bu tür işlemlerden önce güneş kremi sürerek maruziyet azaltılabilir. Sadece özel günlerde yapılan jel tırnak işlemleri ile sürekli olarak her 2-3 haftada bir yapılan işlemler farklı risk profillerine sahiptir. Daha sık yapılan uygulamalarda kanser görülme riski artabilir. Oje seçimi yapılırken TPO içermeyen ojeler tercih edilmelidir. UV filtresi olan eldivenler kullanmak ve UV cihazlarını daha kısa süreli kullanmak akıllıca olacaktır. Bunların yanında güzellik salonlarının cihaz kalitesi ve kullanım sürelerine de dikkat edilmesi gerekmektedir. Sonuç olarak yapılan çalışmalar hayvanlar üzerinde yapılmış olsa bile bu tür uygulamaların sıklığının azaltılması ve yukarıdaki önlemlerin dikkatle üzerinde durulması gerekir. Ayrıca daha uzun süreli ve insan verilerine dayalı çalışmalarla riskin boyutunun net bir şekilde belirlenebilmesi önemlidir."

Kaynak: İhlas Haber Ajansı