Röportaj: Atahan Gezer

Önce sizi tanıyalım…

Merhaba, ben Yusuf Girat. 29 yaşındayım. Doğuştan bedensel engelliyim. ‘Serebral Palsi’ hastasıyım. Serebral Palsi; ‘beyin felci’ diye geçiyor halk arasında... Doğum esnasında beynin oksijensiz kalmasıyla meydana gelen bir rahatsızlık… Doğduğumdan beri hep tedavi görmekteyim. Fizik tedavi olsun, ameliyatlar olsun… Birçok cerrahi işlem geçti başımdan… Ama memnunum engelimden. Çünkü beni rahatsız edici bir yönü yok. Zaten doğuştan engelli olduğum için engelime adaptasyon sağlamış durumdayım. İlk ve orta derecede okulumu Bozüyük’te tamamladım. Ortaokul son sınıfta Belçika’da yaşayan hayırsever bir gurbetçi vatandaş sayesinde benim de akülü arabam oldu. Hayatımda ilk defa böyle bir araca sahip oldum. Buna oturmak bile benim için bir zorluk derecesindeydi; alışık değildim çünkü…

“Teknolojiye meraklıydım”

Daha sonra lise sınavlarına girdim. Ben çok başarılı bir öğrenci değildim ama çok düşük bir öğrenci de değildim. Ortadan… Sınıfı, derslerimi geçecek kadar çalışıyordum. Lise sınavlarından sonra Bozüyük’teki liseyi araştırmaya başladım; bana en uygun olan ‘Bilişim Teknolojileri Bölümü’ydü… O tercihlerde 30 tercih arasında yalnızca bir tane tercih yaptım. Ailemden de bu sebeple azar işittim (gülüyor). Çünkü ben sadece bilgisayar okumak istiyordum. Teknolojiye de biraz merakım vardı.

“Lise 2’den sonra özgürdüm”

Tabi ilk tercih gelmedi… Ek tercihlerden orayı kazandım. Sonra lise birinci sınıfta bilgisayarımın masaüstüne Karadeniz Teknik Üniversitesinin fotoğrafını koydum. ‘Benim hedefim buraya gitmek’ dedim. Tabi lisede çok zorluklar çektim… Sınıfım ikinci kattaydı. İkinci katta olduğu için okula annemin babamın sırtında gelip gidiyordum… Asansör yoktu çünkü… Lise ikinci sınıfta çok büyük uğraşlar harcayarak benim okuluma asansör yapıldı. Lise 2’den sonra okulda özgürdüm…

“Tıpkı engeli olmayan insanlar gibi…”

Lise 2’den sonra okuluma kendi akülü arabamla gelip gitmeye başladım, sınıfıma girip çıkıyordum. Artık özgür bir bireydim; tıpkı tüm engeli olmayan insanlar gibi… Okul bitti, KTÜ’yü tutturdum. Uzaktan eğitim olarak okudum. Sınavlarına gidip geliyordum. Sadece sınavlarımız yüz yüzeydi. Bu şekilde iki seneyi tamamladım. Tabi bu sırada ‘e-staj’larımı gördüm. Lisede de görmüştüm zaten.

“Boşluğa düştüm”

Sonrasında KTÜ bitti. Tabi ben bir boşluk içerisine düştüm. ‘Okul bitti. Ne yapacağız?’ Dediğim gibi; çok başarılı bir öğrenci değildim. 2012’den beri KPSS’ye giriyorum, atanamıyorum (gülüyor). Bu sayede pek çok sivil toplum örgütlerini araştırmaya başladım, gönüllülük yapmaya başladım… 2016’da İstanbul’da ‘Renkli Kampüs’ ile tanıştım; Liderlik Akademisi… İstanbul’daki üniversite öğrencileri; ‘engelli-engelsiz, kadın-erkek’ eşit bir şekilde, altı aylık bir programda liderlik eğitimleri almaya başladım.

ENGELİM ENGEL OLMADI

“Akademiyi birincilikle bitirdim”

Liderlik Akademisinden birincilikle mezun oldum. Altı ay boyunca her hafta sonu İstanbul’a gidip geliyordum. Akademide benim kadar katılım sağlayan yoktu. Üniversite öğrencileri ile birlikte projeler yapıyorduk. Her modülü farklı bir şirkette düzenleniyordu. Google, Microsoft, Arçelik, Yapı Kredi, Denizbank… Bir günlük gidiyorsun, orada eğitim alıyorsun. Orası bana çok şey kattı.

Başka alanlarda da aktif misiniz?

Odunpazarı Kent Konseyinde yürütme kurulu üyesiyim. Oraya bu sene seçildim. 2018’de bir afiş gördüm; basketbol hakemliği adaylık kursu… Eskişehir’de düzenlendi. Oraya başvurdum. Tabi bedensel engelli olduğum için tereddütte kaldım; ‘Bunu yapabilir miyim?’ diye… Başvuruda il temsilcisine sordum; o da Federasyonu aradı. Onlar da uygun olduğumu ve yapabileceğimi söylediler. 2019’un başında basketbol hakemliğine başladım. Masa hakemliği yapıyorum. Çok eğlenceli bir spor… Hakemliği de çok sevdim. Şu anda halen yoğun bir şekilde maçlara çıkıyorum.

Engeliniz engel olmadı yani?

Evet, her zaman ki gibi… (gülüyor)

Ben Eskişehir’e taşındığımda Türkiye Sakatlar Derneğiyle tanıştım. Eskişehir’e kardeşimin lise eğitimi için geldim ve burayı çok seviyorum. Eskişehir, hem engelliler hem de engelsizler için yaşanabilir bir şehir… Erişilebilirlik ve ulaşılabilirlik anlamında çok fazla mesafe kat eden bir şehir… Ben 65 tane şehri gezdim, dolaştım.

Bu kadar şehri nasıl gezdiniz?

Ailemden dolayı tabi ki… Beni buraya kadar getiren ve başarılı olmamı sağlayan ailemdir. Liseye kadar beni sırtlarında taşıdılar. Ailem beni çok gezdirdi. O konuda engelimi yaşamamamın sebebi de ailemdir.

BİZİM AYAKKABILARIMIZ ARABALARIMIZ

Dernekten bahseder misiniz?

Biz dernek olarak kamu yararına bir dernek olduğumuz için Eskişehir’deki en aktif engelli derneği biziz. Eskişehir’de çok fazla engelli derneği var. Ama bunlar bağımsız dernekler… Derneğimizin 68 şubesi, beş tane de temsilciliği var. Biz de Eskişehir şubesiyiz. Derneğimiz sadece bedensel engellilere mahsus bir dernek. Görme ve işitme engelliler yok. Aynı zamanda Türkiye Sakatlar Konfederasyonuna bağlıyız.

Eskişehir’de engellilerin durumu nasıl şu anda?

Bedensel, işitme ve görme olarak 20 binin üzerinde engelli var Eskişehir’de… Resmi rakamları söylüyorum size. Bizim derneğimizde 400 civarında aktif olarak bedensel engelli üyemiz var. Ama dernek statüsünde olduğumuz için aidatlarını ödemeyen engellilerimizi biz üyelikten düşürüyoruz. Ben en az 5-6 bin civarında bedensel engelli olduğunu varsayıyorum.

Dernekte ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Engellilerin tıbbi cihaz teminini sağlıyoruz; tekerlekli sandalye, protez… Tabi biz bağışla yaşayan bir derneğiz, sabit bir gelirimiz yok. Biz de orada gönüllü olarak çalışıyoruz. Şube başkanımız Cafer Eşen. Tabi Cafer Ağabey çok deneyimli ve tecrübeli bir başkan… 18 senelik şube başkanımız kendileri. Şu anda bizim üyemiz olan bedensel engellilerin evinde iki üç tane arabası vardır.

Neden?

Sizin mesela evinizde terliğiniz vardır değil mi? Ayakkabınız vardır, spor ayakkabınız vardır, klasik ayakkabılarınız vardır… Bizim de bu arabalarımız, tekerlekli sandalyelerimiz bizim ayakkabılarımız… Yedek olsun diye değil bunlar; evde kullandığımız araba var, dışarıda ayrı var… Ben mesela ayağa kalkabiliyorum ama ayağa kalkamayan, sadece yatan hastalar da var. Onların özel araçları var. O yüzden bizim arabalarımız ayakkabılarımız…

Sosyal aktiviteleriniz de vardır dernekte…

Üyelerimizi 7-8 seneden beri İzmir/Dikili’ye tatile götürüyoruz. Demir Çelik Sendikasının kampı var; biz de orada ücret karşılığında kamp yapıyoruz. Kadınlar günü oluyor. Kadınlar kendi aralarında aylık günler yapıyorlar. Tabi bunların hepsi birlik beraberlik ve sosyal ortam için çok önemli. Çünkü engelli insanların çoğu evden dışarı çıkamayan insanlar…

CAMİAMIZ NANKÖR

“Lafta mangalda kül bırakmıyoruz”

Bizim camia nankör bir camia; işini bulan derneği terk ediyor… Ben bu konuda tepkiliyim. Neden derseniz; ben Türkiye’deki engelli derneklerinin başkanlarına tepkiliyim… Evet, olay olduğunda sözlerimizle mangalda kül bırakmıyoruz. Ama iş icraata geldiği zaman herkes koltuklarının peşine düşüyor… ‘Ben orada kalayım, bana dokunmasınlar. Engelli haklarına ne olursa olsun…’ Size şöyle bir örnek vereceğim; Türkiye’de 2005 senesinde çıkan 5378 Sayılı Kanun var, Engelliler kanunu…

Biraz bahseder misiniz bu kanundan?

Bu kanunun dünyada ikinci çıktığı ülkeyiz biz. İlk olarak Amerika’da, sonra da Türkiye’de çıkmış. Çok güzel bir şey değil mi? Bu kanun sayesinde engellilerimize çok büyük haklar tanındı; Engelli kimlik kartlarımız oldu… Herkesin nüfus cüzdanı gibi bizim de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının verdiği engelli kimlik kartlarımız oldu. Bu kartlar sayesinde engelliler birçok indirimden faydalanabiliyor. Engelli indirim kartları, paso, şehirlerarası ulaşım… Belediyenin sağladığı su indirimleri var… Tabi özel şirketlerin sağladığı engelli indirimlerinden de bu kartı göstererek faydalanabiliyoruz. Engelli bakım maaşı, engelli maaşı… Bu kanun sayesinde bunlar oldu. Biz sokağa çıkmaya başladık bu kanun sayesinde...

“7’nci madde çok önemli”

Bu kanunun 7’nci maddesi erişilebilirlik maddesini kapsıyor. Bu madde şunları kapsıyor; ‘İlgili kanunun 7’nci maddesine göre erişilebilirlik; yapı ve binada engellilerin erişilebilirliğinin sağlanması için planlama, tasarım, inşaat, imalat, ruhsatlandırma ve denetleme süreçlerinde erişilebilirlik standartlarına uygunluk sağlanır. Özel ve kamu toplu taşıma sistemleri ile sürücü koltuğu hariç dokuz veya daha fazla koltuğu bulunan özel ve kamu toplu taşıma araçlarının engellilerin erişilebilirliğine uygun olması sağlanır’ diyor. Bu madde çok önemli bizim için…

“16 senedir bu kanun erteleniyor”

Yeni yapılan binaların şu anda engellilerin erişilebilirliğine uygun olması lazım. Uygun olmayanlara ruhsat vermiyor belediye. Eski binaların da bu şartlara uyum sağlaması lazım. Biz de o konuda sıkıntı yaşıyoruz… Tüm toplu kamu alanlarının mesela; bulunduğumuz kafe gibi… Şu anda bahçedeyiz ama içeriye giremiyoruz… Şehirlerarası otobüs firmalarının otobüsleri uygun değil bize… Şehir içi dolmuş, otobüs bize uygun değil… İşçi servisleri; uygun değil… Türkiye’nin altyapısı buna uygun değil; çok büyük bir maddi kaynak gerekiyor buna… 16 senedir bu kanun erteleniyor…

ESKİŞEHİR ERİŞİLEBİLİRLİKTE LİDER

Yürürlükte değil mi?

Lafta yürürlükte… Benim tepkim burada. Milletvekilleri, Meclis bunu erteliyor. ‘Türkiye’nin altyapısı buna uygun değil’ diyorlar. Her sene üç yıllığına erteleniyordu; geçen temmuz ayında bir sene ertelendi. Acaba diyorum: ‘Temmuzda bir daha mı ertelenir?’ Engelli derneklerinin temsilcileri; ‘Bana dokunmasınlar, koltuğumda kalayım. Benim koltuğum sıcacık…’ Engelli derneklerinin başkanları kendi koltuklarından kalkıp tekerlekli sandalyeye otururlarsa işte o zaman bunu anlayacaklardır…

“Eskişehir erişilebilirlikte ilk üçte”

Eskişehir ulaşılabilir ve erişilebilir bir şehir ama Türkiye öyle değil… Belediyenin köylere sağladığı otobüsler var. Eskişehir bu konuda lider bir şehir, Türkiye’de bu konuda en az üçüncü sırada. İlk ikisi ise İstanbul ve İzmir. Ama bu nüfus bakımından… Nüfus büyük olduğu için orada da erişilebilirlik daha fazla oluyor. Buna Eskişehir halkının da bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Eskişehir halkı engelliler konusunda çok duyarlı… Çok bilinçli bir topluma sahibiz. Bir STK yöneticisi olarak ben teşekkür etmek istiyorum.

“Dünya Engelliler Formu Eskişehir’de yapılsın”

Geçen ay Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu geldiğinde de sivil toplum örgütleriyle bir toplantı yaptılar. Ben orada söz aldım ve dedim ki; ‘Sayın Bakanım, Siz Ankara’da, Antalya’da Dünya Diplomat Formunu yaptınız, çok başarılı oldu. Gelin, Dünya Engelliler Formunu Eskişehir’de yapalım’ dedim. O da dedi ki; ‘Sen buna hazırsın ama Eskişehir buna hazır mı?’ dedi. ‘Eskişehir ticareti, Eskişehir sanayisi, Eskişehir yerel yönetimleri bu formu düzenlemeye hazır mı?’ dedi. Bence herkes elini taşın altına koyduğu zaman; Eskişehir turizm bakımından, sanayi bakımından zaten çok öndeyiz. Türkiye sanayisine çok büyük katkı veren sanayi şirketlerimiz var. Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi’nde ağır engelli çalışan işçi yok…

YIKICI EYLEMLER PEŞİNDE DEĞİLİM

Engellilerin iş durumu nasıl?

Tabi ki sıkıntılar içerisinde… Bir örnek vereyim; benim eğitim durumum belli yani… Belli bir yere kadar gelmiş biriyim, CV’im bu konuda güçlüdür yani… TEI fabrikamız var; uçak motor fabrikası. Oraya başvuruda bulundum. Mülakatım çok güzel ve olumlu geçti. Ama fabrikanın fiziki şartlarından dolayı beni işe almadılar. Yemekhaneyi gösterdiler, çalışacağım diğer alanlardaki engelsiz erişilebilirliği gösterdiler. İşte biz bu konuda, bu madde yüzünden işe giremiyoruz.

Peki, patronların engellilere karşı herhangi bir ön yargısı var mı?

Daha önce hiçbir engelli çalıştırmadıysa bunu bilmesinin imkânı yok… Tabi engellinin öz güvenine ve performansına bağlı olarak da değişebilir.

“Erişilebilirliği Eskişehir’de hayata geçirelim”

Benim Eskişehir’deki yerel yönetim ve özel kuruluşlardaki yöneticilere açık çağrım; biz bunun farkında olduğumuzu Türkiye’ye gösterelim. Erişilebilirliği biz buraya kadar getirdik. Türkiye’de belki de bu anlamda en önde gelen şehir Eskişehir. Gelin; yerel yönetimler, STK’lar, özel kuruluşlar çalıştay düzenleyelim… Gelin; taşın altına elimizi koyalım… Bu erişilebilirlik kanununu Eskişehir’de uygulamaya geçirelim…

Bunları yapmayanlara ceza mı uygulansın mesela?

Ben yıkıcı eylemler peşinde değilim; ben yapıcı eylemler peşindeyim. Buraya bir ceza uygulandığı zaman belki de işletme ağır zorluklar yaşayacak. Bir gün hep beraber toplanalım; tüm paydaşlar… Yerel yönetimler, engelli dernekleri, Ticaret Odası, Sanayi Odası, tüm ihracatçılar… Eskişehir’deki söz sahibi diğer insanlar… ‘Erişilebilirlik alanında neler yapabiliyoruz?’

GECE 03.00’DE, ANNEMİN BABAMIN SIRTINDA…

Başka talepleriniz de vardır muhakkak…

Engelli maaşlarında da çok büyük haksızlıklar olduğunu düşünüyorum. Engelli maaşı; yüzde 40 ve üstü engelli raporu olan vatandaşlara bağlanan maaş. Yüzde 40 ve altı engelli sayılmıyor zaten… Bu şekilde uygulanan bir maaş diye biliyorsunuz değil mi? Normal bir vatandaşa sorduğunuz zaman… ‘Devlet engelli maaşı bağladı.’ Evet, çok güzel… Eskiden yoktu… Eskiden hastaneye gidemiyorduk… Hayatımı anlatsam; hastaneye gitme maceralarımı… Ben şu anda hızlı trenime atlayıp, TC kimlik numaramla Ankara Hacettepe Üniversitesine elimi kolumu sallaya sallaya gidebiliyorum.

“İki hafta uğraşırlarmış”

Eskiden beni götürmek için gece 03.00’de trene binerlermiş... Annemin babamın sırtında… Benim babam SSK emeklisi. Hacettepe Üniversitesine sevk ettirmek için iki hafta uğraşırlarmış… Ben şu anda engelime rağmen; tekerlekli sandalyemle hızlı trenime binip tek başıma istediğim bir yere gidebiliyorum.

Maaşlarda ne gibi bir adaletsizlik var peki?

Benim burada devlete karşı bir eleştirim yok. Benim STK temsilcisi olarak yanlışları söylemeye yükümlülüğüm var. Eğer ki bir engelli; mesela yüzde 40 ve üstü… Diyor ki kanunda; ‘Senin yaşadığın evde herhangi bir gelir belli bir sınırın üzerinde olursa –senin gelirin demiyor- Evdeki gelir herhangi bir sınırın üzerinde olursa bu maaşı sana vermem’ diyor. Bu bir insan hakkıdır…

Peki, bu maaş oranları engel oranlarına göre değişiyor mu?

Yüzde 40 ve 60’a 600 lira, yüzde 70 ve 80’e 700 lira, yüzde 90 ve üstüne ise 900 küsur lira para veriyorlar. Sizce yeterli mi? Engelli insanlar –dediğim gibi- eğitim göremiyorlar. Ben şu anda çalıştığım için zaten engelli maaşı almıyorum. Eşim de çalışmamasına rağmen –ben çalıştığımdan dolayı- engelli maaşı alamıyor. Bir de bakım maaşı var. Yeni kanunlara göre; ağır engelli ibaresi olan engelliye bakana, yakınına, ailesine veya eşine… Engelliye kim bakıyorsa ona maaş bağlanıyor. Engellinin bakımını karşılamak için. 1797 lira…

“Ağır engelliye bakana sigorta bağlanmalı”

Buna nasıl bir çözüm bulabiliriz? Türkiye’de 12,5 milyon engelli var; resmi rakamlara göre bu kadar. Tabi bunların hepsine devlet maaş bağlayamaz; bu bir gerçek… Her engellinin maaşa ihtiyacı da yok; bunun da farkındayım. Herkese engelli maaşı verilsin demiyorum. Çalışabilenler benim gibi çalışsınlar. Çalışamayan insanlar; bu bakım maaşından bahsediyorum ya; ağır engelli vatandaşa bakana sigorta bağlansın… Çünkü engelli anneleri, engelli eşleri ağır engellisine baktığı için kendisi çalışamıyor; vaktini ona ayırmak zorunda… Herhangi bir sigorta güvencesi olsa… Diyelim ki; ağır engelli bir çocuğu öldü 48 yaşındayken… 48 yaşındaki bu anne ne yapabilir? Bununla alakalı girişimler tabi ki oldu ama şu ana kadar bir sonuç alınamadı…

SINAV YÖNETMELİĞİ DEĞİŞTİRİLMELİ

“Engelli KPSS’sinin yönetmeliği yanlış”

2012’de Türkiye’de dünyada ilk defa Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı oldu. O zamandan beri iki yılda bir yapılıyor. Bu sınav ayrıcalıklı bir sınav… Engellilere ayrı bir sınav yapmaya başladılar. Ama benim düşüncem; sınavın yönetmeliğinde bir yanlışlık olduğunu düşünüyorum… Şimdi bu sınava en az yüzde 40 engelli olan herkes girebiliyor. Sınavı yaparken; görme, bedensel ve işitme engelli olarak ayrılıyor. Herkese aynı sorular sorulmuyor. Ama yerleştirme ve değerlendirme aşamasında herkes eğitim durumuna göre puanlandırılıyor. Lise mezunları liseye, üniversite mezunları üniversiteye, ön lisans ön lisans… Engel durumlarına değil; eğitim durumlarına bakıyorlar. Bu da dezavantajlı bir duruma düşmenize neden oluyor.

ENGELSİZ İNSANLARA GÖRE DAHA ÇOK ÇALIŞMALIYIZ

Ne gibi bir dezavantaj yaşıyorsunuz?

Diyelim ki; yüzde 40 görme engellisiniz; sağ gözünüz çok az görüyor. Yürüyebiliyorsunuz, her işinizi kendiniz yapabiliyorsunuz, gazetecilik yapabiliyorsunuz… Sosyal hayatta bir engel yaşamıyorsunuz… Ama üniversite mezunusunuz; ben de üniversite mezunuyum. Siz 84 alıyorsunuz, ben 83 alıyorum; siz atanıyorsunuz… Engelinize göre değerlendirilmiyor…

Engelliler Türkiye’de dışlanma, hor görülme gibi problemler yaşıyorlar mı?

Eskişehir halkı bu konuda çok duyarlı fakat Türkiye’de bazen tabi ki… Eskiden ailesi engellileri dışarıya çıkartmıyorlarmış; utanıyorlarmış çünkü… Ama artık Türkiye’de bu pek görülmüyor yani… Türkiye’de çok başarılı engelliler var; onlar örnek teşkil ediyorlar. Örnek teşkil ettikleri için de engelliler de özgüven kazanıyorlar.

Peki, engelliler olarak en çok nelerden rahatsız oluyorsunuz? İnsanların ne gibi davranışları size rahatsızlık veriyor?

Odunpazarı Kent Konseyi bünyesinde bir yürütme kurulu üyesi olarak ‘Engelsiz Çalışma Grubu’ kurmam için görev aldım. Ben de Eskişehir’de bulunan tüm engelli gruplarını kapsayacak şekilde 15 kişilik bir ekip oluşturdum. Farklı engel gruplarını bir araya getirdim. İnşallah güzel projelere de imza atacağız. Orada bahsedilen bir konu vardı, ben size onunla özetleyeyim; görme engelli arkadaşlarımız, engeli olmayan insanlardan sadece farkındalık bekliyorlar… Mesela bir kafedeyiz; görme engelli birisine çayı uzatırken çayı eline değil de; ‘Çayı elinizin sağına koyuyorum’ diyerek, birazcık dokundurup, çayın orada olduğunu hissettirilmesini istiyorlar… Bu da çok önemli bir farkındalık… Dediğim gibi; sadece ön yargılarımızı kırdığımız zaman hep beraber birlikte yaşayabileceğimizi düşünüyorum.

Kendisini engelli olduğu için eve kapatan var mı? Bu tarz düşünen engelli vatandaşlara ne söylemek istersiniz?

Olmaz mı? Var tabi… Söylemek istediğim şu; kendi potansiyellerinin farkında olsunlar… Evet, belki bizim bir iş gücü kaybımız var. Ama bizim de yapabileceğimiz çok şey var… Ben tüm engelli arkadaşlara çağrıda bulunmak istiyorum; biz engelsiz insanlara göre daha çok çalışmak zorundayız. Çünkü iş gücü kaybımız var; gidip bir fabrikada çalışamıyorsun, gidip ekmeğinin peşinde koşamıyorsun… O konularda engellilerin kendilerini geliştirmeleri gerekiyor.

TEKERLEKLİ SANDALYEYLE TEK BAŞINA DEPLASMANLARA GİTTİ, ALİ KOÇ’LA MAÇ İZLEDİ

Unutamadığınız bir anınız var mı?

Ben doğduğumdan beri fanatik Fenerbahçeliyim. Unutamadığım bir anım; tek başıma, tekerlekli sandalyemle üç kere deplasmana gittim. İlk deplasmanım Doğu Ekspresi’yle Sivas oldu. Türkiye’de hiçbir statta engelli deplasman tribünü yok… Tribün olmadığı için ben de Passolig’imi Milli Takım adı altında çıkarttım ve Sivasspor bölümünden bilet aldım… Eskişehir’den hızlı trenle Ankara’ya gittim. Ankara’dan da Doğu Ekspresi’ne binip 12 saatlik yolculukla Sivas’a gittim. Fenerbahçe benim için yaşama sebebi, çok seviyorum… Belki de bu kadar güçlü olmamın sebebi de Fenerbahçe’ye olan tutkum… Fenerbahçe bana umut veriyor…

Tepki gördünüz mü taraftardan Sivas’ta?

Hayır, aksine… Sabah 05.00’de Sivas Tren Garı’ndan indim, dolaşıyorum sokaklarda… O sırada Sivasspor’un amigosuyla tanıştım. Tabi üzerimde Fenerbahçe forması ve atkısı var... Çok misafirperver bir ağabey… Beni bir kahveye davet etti. Meğersem Sivasspor amigolarının takıldığı bir kahveymiş… (gülüyor) Hoşsohbet… Çok iyi ağırlandım orada. Tek başıma gittiğim için… Sivas’ta da kimseyi tanımıyorum.

“Sivas tribününe gittim”

Maç saati geldi, stada gittim. Sivasspor bölümündeki engelli tribününe gittim, durumumu anlattım. Fanatik Fenerbahçeli olduğumu, Eskişehir’den maç için Sivas’a geldiğimi ve maç biletimin olduğunu söyledim. Polis üzerimde Fenerbahçe forması gördüğü için güvenlik açığı oluşturabileceğimi ve bana zarar gelebileceğini söylediler. Fenerbahçe formamı çıkarmamı istediler…

Çıkarttınız mı?

Mecbur çıkarttım yoksa stada giremeyecektim. Tabi sevda bu; vazgeçemiyorsunuz… O kadar kilometre yapmışsın… İzlemeden gidersem çok üzülürdüm. Formamı çıkarttıktan sonra beni içeri aldılar, izledim. Çok büyük bir keyifti benim için… Engelli bir insanın tek başına Sivas’a gitmesi… Bir de aralık ayında… Ertesi gün Doğu Ekspresi’yle aynı şekilde döndüm.

“Antep’e de gittim”

Gaziantep anım da var, 2019’un Şubat ayında… Antep’te bir arkadaşım vardı, Fenerbahçe maçı var. Anlattım durumumu… ‘Ben Fenerbahçe maçına geleceğim’ dedim. Buradan hızlı trenle Konya’ya gittim. Orada ayıptır söylemesi bir etli ekmek yedim; deplasman yapıyoruz ya… (gülüyor) Konya’dan Adana’ya normal trenle geçtim yedi saat… Yine tek başımayım tabi ve bunların hepsini tekerlekli sandalyeyle yapıyorum… Adana’da akşam yemeği yedim. Akşam oldu, otogara geçtim. Oradan da Antep’e geçeceğim. Fakat Adana’da mahsur kaldım…

Neden?

Biletimin olduğu otobüs firması beni otobüse almadı; 16 senedir erişilebilirlik kanunun uygulanmamasından dolayı… Neden? Ben hafif engelli olduğum için otobüse binebiliyorum yavaş yavaş. Arabamı da otobüsün bagajına koyuyorlar. Bagajda bavullar olduğunu öne sürdüler, yer yok dediler… Beni otobüse almadılar; saat gece 00.00… Ben üç saat mahsur kaldım otogarda… Tek başımayım ve Adana’ya ilk defa gitmişim…

“Sıra gecesi yaptık”

Başka bir firmadan otobüs bileti aldım ve gece 03.00’de otobüse binip Antep’e gittim, arkadaşım beni orada karşıladı. Gerçekten çok güzeldi… Antep’i de biliyorsunuz; yemek kültürü çok güzel… Türkiye’de önde gelen şehirlerden bir tanesi… Gezdim, dolaştım… Ben İstanbul’daki Fenerbahçeliler Derneğine üyeyim; onlarla birlikte takıldık, sıra gecesi yaptık… Gerçekten tam bir deplasman hikayesiydi.

“Başkanımız inanamadı”

Anlattığım gibi; Türkiye’de hiçbir statta deplasman tribününde engelli yeri yok. Ben de Antep tribününden bilet aldım. Zaten Eskişehir’den tek başıma geldiğimi söylediğim herkes bana ‘Nasıl geldin?’ diye soruyor… (gülüyor) Maçtan önce de Gaziantep Fenerbahçeliler Derneğinin açılışı vardı. O gün de Başkanımız Ali Koç oraya ziyaret gerçekleştiriyor. Beni de oraya çağırdılar, gittim. Başkanımız beni gördüğünde çok şaşırdı… Tabi benim Eskişehir’den kalkıp Antep’e Fenerbahçe maçını izlemek için geldiğimi, tek başıma olduğumu, tekerlekli sandalyeyle üç vasıta değiştirerek deplasmana geldiğimi duyunca çok şaşırdı… Hatta bir kere daha sordu ‘Gerçekten mi?’ diye…

“Bir gün gel, benimle beraber izle”

Biletimin olup olmadığını sordu bana… ‘Başkanım biletim var, maça gireceğim’ dedim. Benim zaten 15 günde bir Kadıköy’e gittiğimi… Mümkün oldukça gidiyorum stada… Orada izlediğimi söylediğimde; ‘Engelli tribününde mi izliyorsun?’ diye sordu. ‘Evet’ dedim. ‘Orada rahat olmaz. Bir gün gel, benimle beraber izle’ dedi. Daha sonra oradan ayrıldım, maça gittik.

Yönetim locasında Ali Koç’la beraber maç izlemek

Gaziantep maçı bitti, ben otogara geçtim. Oradan aynı şekilde; üç vasıta değiştirerek Eskişehir’e geldim. Bir hafta sonra Fenerbahçe-Başakşehir maçı vardı. Maç sabahı bana bir telefon geldi; Ali Koç’un danışmanı Erkan Ağabey’den… ‘Yusuf, bugün geliyor musun? Başkanımız seninle beraber izlemek istiyor’ diye… Ben tabi uçtum… (gülüyor) Başkanımız beni davet edince çok mutlu oldum… Hemen apar topar hızlı trene atlayıp gittim İstanbul’a… Fenerbahçe yönetiminin locasında, Başkanımız Ali Koç’la beraber maç izledik… 3-1 yendik o maçı. Üçüncü golü Max Kruse attı, Ali Koç başkanımız ayağa kalkıp bana sarıldı… O anı unutamam.