Ticari hayatın can damarı olan kredilere ulaşım, pek çok firma için zaman zaman meşakkatli bir sürece dönüşebiliyor. "Benden durumu daha kötü olanlar kredi alıyor, ben neden alamıyorum?" veya "Kredibiliteye sahip olmak için ne yapmam gerekiyor?" gibi sorular, girişimcilerin ve şirket yöneticilerinin zihnini sıkça meşgul ediyor. Bu soruların yanıtları aslında basit prensiplere dayanmakla birlikte, çözümleri önemli bir çaba ve stratejik yaklaşım gerektiriyor. Bankaların temel faaliyetlerinden birinin, topladıkları kaynakları firmalara kredi olarak tahsis ederek kâr elde etmek olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla bankalar da özünde kredi vermek isterler. Ancak bu isteğin gerçeğe dönüşmesi için firmaların belirli beklentileri karşılaması gerekiyor.
Bankaların Kredi Değerlendirme Kriterleri
Bankaların bir kredi talebini masaya yatırdığında hangi unsurları titizlikle incelediğini bilmek, firmalar için yol gösterici olabilir. Bu değerlendirme sürecinin temel taşlarından biri mali analiz ve moralitedir. Kredi notu ya da bilinen diğer adıyla rating, firmaların geçmiş dönem bilanço analizleri ile kredi ve çek/senet ödeme performanslarına bakılarak oluşturulan bir skordur. Yüksek bir kredi notu, düşük kredi riskini işaret eder; bu da genellikle daha düşük faiz oranları, daha az teminat talebi ve daha yüksek kredi limitleri anlamına gelir. Bilanço analizinde özellikle ortaklardan alacaklar ve donuklaşmış olmasına rağmen canlı hesaplarda takip edilen alacaklar gibi kalemler, öz kaynaklardan düşüleceği için bu hesaplara büyük bir özen gösterilmesi kritik öneme sahiptir.
Yılsonu Bilançosunun Önemi ve Ödeme Disiplini
Firmalar için yılsonu bilançosu, adeta bir bayram kıyafeti gibidir; en iyi ve en sağlıklı mali durumu yansıtmalıdır. En fazla nakde sahip olunan ve en az borçlu olunan bir mali tablo sunmak, bankaların gözünde olumlu bir izlenim bırakır. Kredi taksitlerinin zamanında ödenmesi ve çek ödemelerinde gösterilecek hassasiyet de hayati önem taşır. Firmaların bazen önemsemediği bir iki günlük gecikmeler ya da birkaç çekin karşılıksız çıkması, rating notunun belirlenmesinde başrol oynayabilir. Yaşanan bir örnekte, bir firma istihbaratı yapılırken yüzlerce ödenmemiş çek kaydıyla karşılaşılmış ve firma sahibine süreç durdurularak limit çalışması yapılamayacağı bildirilmişti. Firma sahibinin şaşkınlıkla, "Ben binlerce çek ödüyorum, iki günlük ödemeleri başka yere kaydırmıştım, şu anda ödemelerimi düzenli olarak yapıyorum zaten” şeklindeki tepkisi, anlık kararların uzun vadeli kredibiliteyi nasıl etkileyebileceğini gözler önüne sermektedir. Bilançodaki sorunlar çeşitli muhasebe müdahaleleriyle düzeltilebilirken, moralitedeki bir bozulmanın izleri yıllarca silinmeyebilir.
Ciro, Nakit Akışı ve Borçluluk Durumunun İncelenmesi
Kredi başvurusunda bulunan bir firmanın ciro gelişimi ve nakit akışı da bankalar tarafından mercek altına alınır. Elde edilen gelirlerin kredi ödemelerini karşılamaya yeterli olup olmadığına bakılır ve satışlarda artan bir eğilim beklenir. Satışları artırmak için ise müşteri tabanını genişletmek, mevcut müşterilere yönelik ödül/prim sistemleri geliştirmek, satış ve pazarlama stratejilerini günün koşullarına göre revize etmek, dijital pazarlamaya yatırım yapmak ve marka bilinirliğini artırıcı faaliyetlerde bulunmak gibi adımlar atılabilir. Tüketicilerin bildiği ve güvendiği markalardan kolay kolay vazgeçmediği bir gerçektir. Bir diğer önemli değerlendirme kriteri ise firmanın borçluluk durumudur. Satıcılara olan borçlar ile banka borç ve limitleri detaylıca incelenir. Borç/gelir oranı analiz edilerek, talep edilen ilave kredinin geri ödenip ödenemeyeceği değerlendirilir. Özellikle enflasyonist dönemlerde kredi faizlerinin yükseldiği göz önüne alındığında, mesele sadece kredi almak değil, aynı zamanda bu yüksek maliyetli krediyi geri ödeyebilmektir.
Teminat, Sektör Riski ve Kredi Amacının Belirleyiciliği
Kredi talebinin en kritik unsurlarından biri de teminattır. Öyle ki, bazen güçlü bir teminat, diğer birçok olumsuz faktörün etkisini azaltabilir. Bankalar açısından güçlü bir teminat olarak kabul edilen KGF kefaleti bu noktada önerilebilir. İşle kazanılanın iş için kullanılması prensibiyle, finansal yapıyı rahatlatacak orta vadeli krediler için maddi teminat vermekten kaçınılmamalıdır. Birçok bankayla teminatsız, küçük limitlerle çalışmak yerine, daha az sayıda bankayla teminatlı çalışmak daha stratejik bir yaklaşım olabilir. Özellikle kriz dönemlerinde ilk olumsuz hamlenin küçük ama teminatsız kredi veren bankalardan geldiği unutulmamalıdır; teminat bu noktada firmayı rahatlatır. Şirketin faaliyet gösterdiği sektörün riskleri ve geleceği de değerlendirme sürecinde önemli bir yer tutar. Bankalar, rekabetin yoğun olduğu ve atıl kapasitesi yüksek sektörlere genellikle mesafeli yaklaşırlar. Yani, firmanın kendi verileri iyi olsa bile, faaliyet gösterdiği sektörün taşıdığı riskler nedeniyle kredi tahsisinden kaçınılabilir. Örneğin, yeni bir un fabrikası yatırımı için kredi başvurusunda bulunulduğunda, bu yatırımı destekleyecek bir banka bulmak oldukça zordur. Bu tür risklere maruz kalmamak adına, özellikle yeni yatırımlarda detaylı bir sektör analizi yapılmalı ve yatırımın getirisi belirlenirken gerçekçi bütçe tahminleri oluşturulmalıdır. Son olarak, kredinin hangi amaçla kullanılacağı da bankalar için büyük önem taşır. Kredi notu yüksek, teminatları uygun olan bir firma bile, krediyi hangi proje için kullanacağını ve bu projenin gerçekçi geri dönüş tahminlerini net bir şekilde ortaya koyamazsa, kredi talebi olumlu sonuçlanmayabilir. Şube müdürünün "Ne kadarlık bir krediye ihtiyacınız var?” sorusu aslında, kredinin ne için kullanılacağı ve hangi vadelerde geri dönüşünün sağlanacağı bilgisini aramaktadır. Bu soruya "Siz ne uygun görürseniz” gibi belirsiz bir cevap vermek, süreci olumsuz etkileyebilir. Gerekçeleriyle birlikte net bir kredi rakamının telaffuz edilmesi şarttır. Unutulmamalıdır ki, bir kredi talebinin reddedilmesi dünyanın sonu değildir ve firmayı otomatik olarak "kötü firma" yapmaz. Kredi başvurusu aynı anda birden fazla bankaya yapılabilir ve bir bankanın uygun görmediği bir talebi, bir diğeri olumlu değerlendirebilir. Çünkü kredi talebi, objektif kriterlerle yapılan ancak nihayetinde sübjektif bir değerlendirme sürecidir. Doğru bir finansal yönetim ve bankaların anlayacağı finansal dilin kullanımı ile bu sorunların aşılması mümkündür. Yapılması gereken temel şey, bankaların hassas olduğu konularda aynı hassasiyeti göstermektir, çünkü bir firmanın kredibilitesini nihai olarak firmanın kendisi belirler.