Anahtar Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Fuat Geçen, Eskişehir’de partisinin il başkanlığında düzenlenen basın toplantısında Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde son iki haftada “baş döndürücü” bir gündem yoğunluğu yaşandığını belirten Geçen, “Anahtar Parti sözcüsü olarak öncelikle şunu söylemek isterim ki, Türkiye’nin şu anda çok önemli gündem maddeleri var. Hep öyleydi fakat özellikle son iki haftada hem dış politikada hem de iç siyasetimizde baş döndürücü bir gündem yoğunluğu yaşanıyor. İzninizle bunları basın mensuplarımızla paylaşmak isterim. Şimdi, takdir ederseniz bir kayyum meselesi var. Ana Muhalefet Partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin iç işleyişini tanzim ve dizayn etme gibi algılanan, siyasal iktidar tarafından yapılan açıklamalarla da bu algıyı güçlendiren çok güçlü veriler var. Bir takım hukuki gerekçeler öne sürülerek ana muhalefet partisiyle ilgili böyle bir süreç işletiliyor.
Anahtar Parti olarak bizim durduğumuz yer şurası: Cumhuriyet Halk Partisi’ne kayyum atanmasına esas gelişmelere baktığımızda, Yüksek Seçim Kurulu’nun onayladığı ve iki gün süreyle sınırlandırdığı itiraz süresi vardır. Bu sürenin geçmesi halinde seçilmiş kurullara itiraz mümkün olmaz. Çünkü bu anayasal kurumun verdiği karar kesindir.
Ancak şöyle bir durum yaşandı: Türkiye’de aradan iki yıl aşkın bir süre geçmesine rağmen Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel kurultayının iptali ve genel merkeze kayyum atanmasına varan bir süreç başladı. Bazı hukuk çevreleri lehte, bazıları aleyhte görüşler ileri sürdü. Ancak YSK’nın görev sahasında olduğunu sandığımız bir konuda hukuk mahkemelerinin aldığı karar üzerinden Cumhuriyet Halk Partisi’nin yönetimsel açıdan kayyuma götürülmesi konusunda, hukukla siyasetin dizayn edilmesine Anahtar Parti olarak şiddetle karşıyız. Yakın siyasi tarihimizde bunun örnekleri var. Bunların ülkeye ve siyaset iklimine hiçbir faydası olmadı. Bu bir tespit değil, bir gerçektir. Diğer yandan, “hukukun verdiği kararı biz uygulatmayız” söylemi de doğru değildir. Yargı bir karar vermişse, elbette eleştirmek, onaylamamak, itiraz etmek mümkündür. Ancak Cumhuriyet Halk Partisi tarafından “biz bu yargı kararlarını kabul etmiyoruz, taraftarlarımızı sokağa çağırırız” tarzındaki yaklaşımları da Anahtar Parti olarak uygun görmüyoruz. Hukuk devletinde kararlar eleştirilebilir, itiraz edilebilir ama uygulanmaması için sokakta direniş çağrısı yapılması da doğru değildir. Ez cümle, siyaseti yargı eliyle dizayn etmeye kesinlikle karşıyız. Yargı kararlarına itirazımız olsa da bu kararların uygulanmasına taraftar eliyle fiziki bir direnç gösterilmesini de sakıncalı buluyoruz” ifadelerini kullandı.
“CHP’li belediyelerin AKP’ye geçmesi yönünde bir trafik oluştuğunu görüyoruz”
Geçen, CHP’nin iç işlerinin yargı yoluyla dizayn edilmeye çalışıldığı kanaatinin yaygınlaşmasının ardından CHP’li belediyelerin AK Parti’ye geçmesi yönünde bir “trafik” oluştuğunu gözlemlediklerini belirterek, “CHP’li belediyelerin AKP’ye geçmesi yönünde bir trafik oluştuğunu görüyoruz. Bu tam anlamıyla siyasi mühendisliktir. Önce ana muhalefet partisini kaosa sürüklemek, ardından “bizim yanımızda olursanız güvende olursunuz” mesajı vermek. Anahtar Parti olarak biz bu süreci böyle yorumluyoruz” dedi.
“Gelinen nokta, ülke kıymetleri açısından gerçekten bir cinnet halidir”
Eğitim yılına da değinen Geçen, Okullarımız açıldı, şu anda sekiz milyon öğrencimiz öğretime başladı. Öğretmenlerimiz, velilerimiz ve öğrencilerimiz ihtiyaçlarını giderme konusunda artık zorlanma ya da yetersizlik değil, bir çaresizlik ve çözümsüzlüğün tam ortasındalar.
Hal böyleyken, sorumluluk sahiplerinin bu süreci yönetmesine halkın yardımcı olması gerekirken, siyasal iktidarın israfını ve para politikasındaki vurdumduymazlığını bir üst evreye taşıdığına geçen hafta şahit olduk. Maliye Bakanımızın, köprülerin de özelleştirme kapsamına alınacağını açıklamasıdır.
Takdir edersiniz ki Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı 23. yılını doldurdu. Bu süreçte özelleştirme adı altında cumhuriyet döneminde kazanılmış tesislerimizin tamamına yakını satıldı. Hem de çoğu zaman kıymetinin çok altında, sorunlu prosedürlerle.
Cumhuriyet döneminin en büyük kazanımları arasında gördüğümüz, kuruluş felsefemiz açısından önemli yer tutan kurumlarımızın yanı sıra stratejik önemi yüksek kuruluşlarımız da elden çıkarıldı. Hepiniz hatırlarsınız, telekomünikasyon ağımız da özelleştirilmişti. Bir ülkenin haberleşme ağının ve kodlarının satılması, sadece ekonomik değil, güvenlik açısından da büyük bir kayıptır. O günkü nominal bedelinin çok altında satılmıştı, stratejik kurumların değeri zaten parayla ölçülemez.
Şimdi Anadolu Parti olarak iktidara sormak istiyoruz: Siz bu noktada ne zaman duracaksınız?
Merkez Bankası rezervlerini politik yanlışlarla tüketip sıfırladınız. Her seferinde yeniden rezerv oluşturmak için ülkenin hangi kıymetlerinin kaybolması gerekiyor? Bugün geldiğiniz noktada, “para eden her şey satılsın” anlayışıyla hareket ediyorsunuz. Umarız kamuoyu bunu görüyor, hafızasına not ediyor ve hatırlayacaktır. Gelinen nokta, ülke kıymetleri açısından gerçekten bir cinnet halidir” dedi.