Son dönemde altın fiyatlarının hızlı iniş çıkışları yatırımcıların dikkatini çekerken, borç ilişkileri de yeniden tartışma konusu haline geldi. Altın alacağı veya borcu bulunan kişiler, hukuki süreçleri yakından takip etmeye başladı. Özellikle zaman aşımı süresi, hak sahipleri açısından belirleyici unsur olarak öne çıkıyor. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, alacakların hangi sürede sona ereceğini düzenliyor. Bu kapsamda altın borçları da 10 yıllık zaman aşımına tabi tutuluyor.

Altın Borçlarında 10 Yıllık Süre Kuralı

Türk Borçlar Kanunu’na göre, altın borcu dâhil tüm alacaklarda, aksi bir düzenleme bulunmadıkça 10 yıllık zaman aşımı süresi uygulanıyor. Bu süre, borcun verildiği tarihten itibaren işlemeye başlıyor. 10 yıl dolduğunda, alacaklının artık dava açma hakkı bulunmuyor.

Kanun, “hak sahibinin geri isteme hakkını 10 yıl süresince kullanmaması” halinde borcun zaman aşımına uğrayacağını açıkça ifade ediyor. Böyle bir durumda borçlu, hukuken ödeme yükümlülüğünden kurtulmuş sayılıyor. Bu nedenle hak sahiplerinin, süre dolmadan yasal girişimlerde bulunması gerekiyor.

Altın alacağı davaları, borç miktarına bağlı olarak Asliye Hukuk Mahkemesi veya Sulh Hukuk Mahkemesi nezdinde açılabiliyor. Ancak borcun evli çiftler arasında doğması durumunda Aile Mahkemeleri yetkili kabul ediliyor.

En Sık Görülen Altın Borcu Nedenleri

Türkiye genelinde mahkemelere yansıyan altın borcu davalarının dört temel nedeni bulunuyor. Bunlar; evlilik sırasında takılan altınların iade edilmemesi, borç olarak verilen altının geri ödenmemesi, kuyumculuk veya ticari ilişkilerde altın teslimi yapılmaması ve aile bireyleri arasında ödünç alınan altınların geri verilmemesi durumları olarak sıralanıyor.

Bu davalarda ispat yükü çoğu zaman alacaklı tarafa düşüyor. Yargıtay kararlarına göre, düğün videoları gibi görsel kayıtlar, altın alacak davalarında en güçlü deliller arasında değerlendiriliyor. Bu nedenle tarafların, ellerindeki kanıtları mahkemeye sunmaları büyük önem taşıyor.

Altın borçlarında zaman aşımı süresi dolmadan yapılan başvurular, hak kaybının önüne geçebiliyor. Aksi halde, 10 yılın sonunda alacak talebi hukuki dayanağını yitiriyor.

Dini Açıdan Altın Borcu Değerlendirmesi

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, altın borcunun dinen geçerliliğiyle ilgili sıkça yöneltilen sorulara açıklık getirdi. Kurul, “Altının borç verilmesi caiz midir?” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Altın, mislî mallardandır. Dolayısıyla altının, cumhuriyet altını gibi tane ile alınıp satılanlarının sayı ile; 22 ayar bilezik gibi tartı ile alınıp satılanlarının ise tartı ile borç (karz) verilmesi caizdir. Fakat geri ödenirken ne eksik ne fazla, alınanın tam olarak mislî verilmelidir. Bunun yanında tarafların kabul etmesi hâlinde, alınan altın borcu, para olarak da ödenebilir.”

Bu açıklamayla birlikte, altın borçlarının dini açıdan meşru olduğu ancak geri ödemede birebir eşdeğerlik ilkesinin esas alındığı vurgulanıyor. Bu durum, hem borç veren hem de borç alan için güvenilir bir uygulama çerçevesi oluşturuyor.

Hukuki ve Ekonomik Açıdan Dikkat Edilmesi Gerekenler

Uzmanlar, altın borcu veren veya alan kişilerin yazılı belge düzenlemesinin hukuki süreci kolaylaştıracağını belirtiyor. Bu tür belgeler, ileride çıkabilecek anlaşmazlıklarda kanıt olarak kullanılabiliyor. Ayrıca borçların belirli tarihlerde kayıt altına alınması, zaman aşımı süresinin doğru hesaplanmasına yardımcı oluyor.

Altın borçları genellikle aile içi veya yakın çevre ilişkilerinden doğduğu için taraflar çoğu zaman resmi belge düzenlemiyor. Ancak 10 yıllık yasal sürenin sonunda hak kaybı yaşanmaması için kayıtlı işlemler öneriliyor.

Altın piyasasındaki dalgalanma, hem borç verenleri hem de borç alanları dikkatli olmaya zorluyor. Türk Borçlar Kanunu’ndaki 10 yıllık zaman aşımı düzenlemesi ise, tarafların yükümlülüklerini belirli bir çerçeveye oturtuyor.

Kaynak: Haber Merkezi