Candemir mesajında şu ifadelere yer verdi; “Aylardan nisan, baharı karşılamaya hazırlanırken acı bir haber ile Milliyetçi-Ülkücü camianın, Türk Dünyasının ve onu seven herkesin mevsimi kışa döndü.

On binlerce insanın yüreği o ân tek bir insan için yandı, tutuştu küle döndü. O insan için yek vücut oldu. Yalnızca Türkiye değil, tüm Türk Dünyası onun ardından yasa boğuldu. Rahmet-i Rahmana sonsuzluğa ulaştı Başbuğumuz 4 Nisan günü ve o vakte kadar inandığı değerler ve dâvâsı uğruna, Türk Dünyası’na kalbi bağlılıktan, ‘Milliyetçi Türkiye’ ideolojisinin bir gün gerçek olması ülküsünden bir ân bile geri durmadı. Çünkü o, Türk Milletinin ve Türk Milliyetçiliğinin bayraklaşan bir ismi olmuştu. Hilalin yıldıza duyduğu aşkın misali vazgeçilmez yeminlerin üzerine kurulu bir sevdaydı onunkisi.. O inandığı dâvâsında şahsîyet ve dirayet timsali onurlu ve şerefli bir kılavuzdu.. İlkeleri ve ülküleri adına tavizsiz yaşamıştır.. Vatanına, bayrağına, milletine meftun bir hayat idame ettirmiştir.. Başbuğumuz Ülkücü Türk Gençliğinin mihmandarı, yolumuzda sönmeyen bir ışık, mukaddesatımızın koruyucusu ve gözeticisi gelecek nesillerin mimarı olmuştur.

Bu minvâlde Türk gençliğine ifade ettiği bir söz vardır ve burdan anlarız ki, mukaddesatımız olan bayrak ne kadar ehemmiyetli ise Türk genci de aynı şekilde öyledir. O söz şöyledir: “Gençler, hepiniz birer Türk bayrağısınız. Lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin” O gençler de ahde vefanın en güzel ve en ulvi örneğini Başbuğumuzun cenaze merasinde göstermiştir. O gün adetâ Bozkurtların dirildiği bir gün olmuştur. Ankara’nın o dondurucu soğuğu ve bitmek tükenmek bilmeyen durmadan yağan karına rağmen aynı sevda için toplanan ve saatlerce yol yürüyüp, yürekleri yas içinde, gözleri ıslak, ağabeylerini, babalarını kaybetmiş idealist, inançlı ve vakarlı bir milyon kişiyi o kalabalıktan koparmaya etkili olamamıştır. Çünkü; o kalabalık Başbuğumuzu bir ağabey, bir yol gösterici, bir dost bilmiştir. Ve her şeyden öte babacan tavrının bir nişanesi olarak onun yüzbinlerce evlâdı vardır. Tıpkı benim de hiç görmediğim babamın yerine onu koyduğum gibi.. İftihâr duyarım ona evlat olmaktan, onun benim babam olmasından.. Ona baba diye hitap etmekten..

Bizler senin mukaddes miras olarak bıraktığın Türk milliyetçiliğini ve Turan ülküsünü, yaşamak ve yaşatmak için fikir, iman ve Ülkü aşkı ile hakim kılmak için çalışacağız. Bizler senin ‘9 Işık Doktrin’inin yılmaz savunucusu ve uygulayıcısı olacağız. Hiçbirinden asla taviz vermeyeceğiz.

Bizler dâvâmızın istikbâli için birlik ve beraberlik şuuruyla hareket edip, ülkenin menfaatlerini şahsi menfaatlerimizden üstün tutup ve gerekirse şahsi menfaatlerimizden feragat edip Türk milletinin mukadderatı ve geleceği için durmadan, yılmadan, yorulmadan çalışacağız. Kut’lu mefkûremize taviz vermeden, mukaddesatımızın koruyucusu olup hayâl ettiğimiz medeniyet tasavvurumuzu gerçek kılmak için yüreğimizle, fikrimizle, birlik ve beraberliğimizle kavuşacağız.

Başaracağız! Başarmanın en müstesna hazzını senin sayende yaşayacağız..

Dilâver Cebeci’nin mısralarında sana ithaf ettiği gibi ben de diyorum ki: “Kahrolayım sevmedim Ülküden başkasını, bir de seni çok seviyorum.”

Türk Milliyetçiliği dâvâsının yılmaz ve yıkılmaz savunucusu, ömrünü Türk Milletinin onurlu geleceğine adayarak mücadele eden, her türlü zorluk ve baskıya karşı yılmadan, yıkılmadan ömrünün son demine kadar dâvâsına hizmet etmiş olan; büyük Türk Milliyetçisi, Milliyetçi Hareket Partisi’nin kurucu Genel Başkanı, Türk Dünyasının Başbuğ’u Alparslan Türkeş’i ebediyete irtihalinin 27. sene-i devriyesinde en derin özlem, minnet, saygı ve rahmet ile anıyorum.

Ruhun şâd, mekânın cennet olsun Türk’ün son başbuğu!”

Kaynak: Eskisehir.net Haber Merkezi