Kimdir?  

Erzurumlu bir ailenin en küçük çocuğuyum. 1991 yılında Eskişehir’de dünyaya geldim. İlk, orta ve lise eğitimimi Eskişehir’de tamamladım. Daha sonra İstanbul’da İngilizce mimarlık bölümünden mezun oldum. Şu sıralarda da Anadolu Üniversitesinde işletme bölümünde eğitim alıyorum. İtalyanca ve İngilizce dillerine hakimim. Şu sıralarda İspanyolca öğrenmek için çabalıyorum. Özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde yaşayanlar için yabancı dil eğitimini çok önemli ve kıymetli buluyorum. Üniversite eğitiminin bitiminden sonra Eskişehir’e dönüş yaparak aile şirketimizle birlikte mimarlık, inşaat, akaryakıt ve market sektörlerinde kendi şehrimize hizmet etmeye çalışıyorum. 

Şirketiniz hangi alanda faaliyet gösteriyor?  

Öncelikle iş tecrübesi olarak bellek oldukça geniş denilebilir. Babam Mevlüt Vural 1978’te Vural İnşaatı kuruyor. Başlarda kamuda inşaat sektöründe ihale ile işler alıyor, yapıyor daha sonra yaklaşık 2 yıl sürüyor bu süreç daha sonra müteahhitlik olarak (yap-sat modeline ) konut-ticari bina üretimine geçiş yapıyor. 80’li yıllarda akaryakıt sektöründe faaliyet ekleniyor daha sonrasında bir müddet TIR’larla lojistik sektörü ekleniyor ancak bu alanda ki faaliyet babamın o dönem tek başına olmasından dolayı iş yükü çok olunca sektörde ki hizmet uzun sürmüyor. Günümüze kadar da inşaat ve akaryakıt sektörüyle geliyor. 2014’te de benim mezuniyetimle birlikte işlerimize mimarlık ekleniyor oluyor. 2019 yılında da gıda sektöründe faaliyetler başlıyor. 

İş hayatınızla öykünüz nasıl başladı?  

Aslında müteahhitlik kökenli bir ailede yetişmek dışarıdan o dönemler her ne kadar havalı dursa da tırnaklarıyla kazıyarak gelmiş bir babanın oğlu olmanın zorluklarını da sağolsun babam çocukluğumuzda tabiri caizse inşaatın ameleliğini yaşatarak şantiyenin tozunu yutturdu bizlere denilebilir. Kalıp işlerinden duvar işlerine kadar hemen her kalemin ameliliğini yaşadım denilebilir. Ortaokul yıllarımda da evimizin hemen önünde salı pazarı kurulurdu bende kalabak suları boş kola pet şişelerine doldurur buzdolabına koyar okula giderdim. Öğlen okuldan geldiğimde de bardak ile pazarda soğuk su satardım su bitince de bir pazarcı abinin yanına gider akşama kadar onun yanında tezgahtan satış yapardım. O zamanlar ailemin maddi imkanı çok olsa da o yaşlarda da olsanız kendi alınterinizle kazancınız kadar insana tat veren bir şey olmadığını hissedebiliyorsunuz. Ticareti o yaşlardan beridir sevdiğimde söylenebilir. Tabi bir yandan da eğitimimi hiç bir zaman aksatmamaya çalıştım daha sonra ailem inşaat mühendisi olmamı çok istedi ancak ben işin tasarımsal kısmını daha çok sevdiğim içinde mimarlık okudum. Şimdilerde de aile şirketimiz için faaliyet gösterdiğimiz sektörlerde elden geldikçe işlerimizi ilerletmeye, büyütmeye şehrimizde istihdam olarak katkıda bulunmaya çalışıyorum. 

Sivil toplumla ilişkiniz nasıl?  

Üniversite yıllarımda okuldaki kulüplerde hemen her öğrenci gibi faaliyetlerde bulundum. Mezuniyetim sonrası Mimarlar Odası Eskişehir Şubesinin yönetiminde bir dönem bulundum, MÜSİAD Eskişehir Şubesi yönetim kurulu üyeliği daha sonra son belediye seçimleri döneminde AK Parti Odunpazarı Belediyesi Meclis Üyesi olarak adaylık ve bir dönem AK Parti Odunpazarı ilçe yönetim kurulu üyesi olarak çalışmalar gösterdim. Şimdilerde sadece MÜSİAD Eskişehir Şubesi’nde çalışmalara katkıda bulunmaya çalışıyorum. Bu tür siyasi, sivil, sosyal kuruluşlar ve meslek odaları olsun buralarda biz gençlerin bulunmasını hem ülkemiz hem şehrimizin geleceği açısından çok kıymetli buluyorum. Tabi hayatta en pahalı şey tecrübe kazanmaktır diye düşünüyorum. Bu yüzden oralarda her türlü tecrübeyi yaşıyorsunuz ya da yaşamış birilerinin geçmişini dinleyerek öğreniyorsunuz. Özellikle siyasetin tecrübe kazanmanın en hızlı ve ucuz yolu ( bazen bazı hatalarımızın bizlere dönüşü ağır olabildiği için ) olduğunu düşünüyorum. Çünkü farklı insanlarla, farklı kültürlerle, farklı sorunlarla, farklı fikirlerle karşılaşıyorsunuz oradan kendinize bir tecrübe çıkarıyorsunuz. Bu yüzden her arkadaşıma hayat görüşü ne olursa olsun buralarda bulunması gerektiğini söylüyorum çünkü fikir ayrılıklarını bir tartışma ortamına döktüğümüzde oradaki problem ve yanlışların çözümünü aramaya başlıyorsunuz ve bu sizi doğrunun arayışına itiyor. Bu yüzden bunu fikirsel zenginlik olarak gördüğümüzde bir anda kendi hayatımızda da bazı düzenlemelere değişikliklere gidebiliyoruz. 

Kişisel ya da kurumsal hedefleriniz nelerdir?  

Öncelikle kişisel hedeflerimden bahsedeyim. Mesleğimden yola çıkacak olursak mimarlık denilince aklımıza ilk olarak bina tasarlamak geliyor ancak çok tecrübeli, sevdiğim bir hocamın “mimar hayat tasarlar” diye bir sözü var. Bende bu cümleye çok katılıyorum. Mimarlık aslında bina dikmek değil tabiri caizse mimar aslında “proje” adamıdır ancak proje demek illa bir bina tasarlamak değildir. Aslında yapılan her iş, her işletme özünde bir proje gerektirir. Bu nedenle ben her mimarın aynı zamanda hemen her alanda iyi birer yönetici olabileceğini düşünüyorum. Çünkü bizler meslek gereği mimarlar olarak insanların tasarımlarımızda insanların yaşamlarından, ihtiyaçlarına dönemin siyasi, sosyal şartları teknolojik girdileri, maliyetler vb. Gibi birçok disiplini bir araya getirerek bir hamur elde etmeye çalışıyoruz. Yani mimarlık eğitimi almış herkes aslında her şeyden bir şey bilen demektir. Bende bu düşüncelerle kendimi daha fazla geliştirerek hem inşaat alanında hem de diğer alanlarda sorunların üzerine giderek çözümleri aramaya devam edeceğim. 

Kurumsal olarak da malum bahsettiğim üzere inşaat alanında faaliyet gösteriyoruz. Ben binaların döneminin en iyi temsilcileri olduğunu düşünüyorum. Günümüzde dahi şu anda “göbeklitepe” çalışmalar sürüyor yahutta diğer arkeolojik çalışmalarla ortaya çıkan tarihi yapılar olsun hala geçmişe referans veren, bizleri yola çıkaran unsurların binalar olduğunu görüyoruz. O dönem yaşayan kişilerin inançlarından, avcılığına, eğitimine, kültürüne birçok konuda bizlere referans oluyor. Ancak bu kadar önemli bir iş olmasına rağmen ben günümüzde inşaat sektöründe günümüz çağını hala yakalayamadığımızı geleceğe referans bırakamadığımızı düşünüyorum. Bu devir artık teknoloji, bilişim, enerji devri bu yüzden ülkemizde de bu anlamda atılım sağlanması ve ekolojik dengenin korunabilmesi adına binalarda sürdürülebilirliğin önemi artıyor. Bu yüzden bir binada herhangi bir malzeme markası yerine yahut diyafonu görüntülümü işte perde otomasyonla mı açılıyor yoksa mauel mi bunların yerine bina enerjisini üretebiliyor mu, işte gri su dediğimiz suyunu dönüştürebiliyor mu, yağmur suyu depoyalabiliyor mu bunları önemseyerek hareket sağlamamız gerektiğini düşünüyorum. Akaryakıt sektöründe ise artık petrol türevi yakıtların daha çok endüstride kullanılacağını ve günlük ulaşım ihtiyaçlarımızın da elektrik enerjisi üzerine dönüşeceğini görüyoruz. Bu alanda da bu şekilde bazı yatırım planlarımız var. 2022 üçüncü çeyreğinden sonra da sanayide demir çelik üzerine üretim yapmak şirket planlarımızda yer alıyor. Şehrimizde istihdam sağlamak içinde daha çok çalışarak devam edeceğiz.