CHP Eskişehir Milletvekilleri Jale Nur Süllü, İbrahim Arslan ve Utku Çakırözer ile CHP Eskişehir İl Başkanı Talat Yalaz’ın katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda Beylikova’daki nadir toprak elementleri gündeme geldi.
Toplantıda konuşan CHP Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü, Beylikova’daki rezervin yalnızca Eskişehir’in değil, tüm Türkiye’nin stratejik değeri olduğunu vurguladı. Süllü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD eski Başkanı Donald Trump arasındaki ilişkiler üzerinden Türkiye’nin çıkarlarının tehlikeye atıldığını söyleyerek şu ifadeleri kullandı:

"Genel Başkanımız Eskişehir'e geliyor ve özel olarak da grup konuşmasında da belirttiği üzere Beylikova gelişmeleri üzerine kendisi Eskişehir'e geleceğini duyurdu.

Whatsapp Image 2025 10 22 At 12.11.39 (1)

“Ayağa kalkın, Beylikova elementleriyle ilgili ayağa kalkın”

Hatırlarsanız 2 hafta önce de yaptığı grup toplantısında biz söz söylemişti. Ne demişti? "Ayağa kalkın, Beylikova elementleriyle ilgili ayağa kalkın" demişti. Güzel ilçemiz Beylikova'daki nadir toprak elementleri, sadece Eskişehirlilerin değil, tüm Türkiye'nin ayağa kalkmasını gerektiren bir değere sahip. Şimdi böylesi bir değere sahipken, Beylikova sadece ülke gündeminde değil, uluslararası platformlarda da gündemdeyken, neden ayağa kalkmamız gerektiğini soracak olursanız, vereceğimiz yanıtta, son söyleyeceğimizi ilk başta söyleyelim. Nedeni tamamen AKP iktidarı. Her şeyin tek bir kişinin iki dudağı arasında olduğu, ulusal çıkarlar yerine farklı çıkar ilişkilerinin gündeme geldiği ve şeffaflıktan tamamen uzak, kapalı kapılar ardında kamuoyundan gizlenerek anlaşmalar yürütülen bu iktidar, ayakta olmamızı ve uyumamamız gerektiğini gerektiriyor. Sayın Cumhurbaşkanı'nın "Dostum Trump" diye nitelendirdiği ABD Başkanı işin içinde olunca, ayakta olmayalım da ne yapalım?

“Bu olay ayakta olmamızı sizce de gerektirmiyor mu?”

"Aptal olma, ekonomini dağıtırım" dediği mektuba hala bir yanıt verilemedi ve Trump tavrı New York'taki bir barda sergileniyor. Bu can bu bedende oldukça çıkmaz denen Rahip Brunson'ı bir telefonla Oval Ofis'teki Brunson ve Trump görüşmeleri hala hafızalarımızda. 25 Eylül görüşmelerinde de Sayın Erdoğan'a hatırlatıldı. "Dostum" dedi, "çok iyidir, bir telefonumla Rahip Brunson'ı gönderdi" dedi ve tek bir yanıt dahi verilemedi. Ve ne dedi bir daha Trump? "Hileli seçimleri en iyi o bilir" dedi. "Ben" dedi, seçimi kaybettiği dönemi hatırlatarak, "ben" dedi, "uzaktayken bile, sürgündeyken bile" dedi, "hala bu dostluğumuz devam etti" dedi. Peki, o görüşmede Türkiye'nin merak ettiği konular gündeme gelebildi mi? F-35'ler, kurucu ortağı olduğumuz proje, bizim 11 milyar doların 1.25 dolarını ödediğimiz F-35'lerle ilgili bir gelişme kaydedildi mi? Hayır, bilmiyoruz. Meclis açılışında bir resepsiyonda bir gazeteci kendisine F-35'leri sorunca, "Ne de meraklısın?" dedi. "Trump'a parasını verdiğimizi hatırlattım, takip ediyoruz" dedi yani. Ama biz ne biliyoruz? Bedeli karşılığında alınan Boeing'leri, 20 yıllık 43 milyar dolar bedelli likit sıvı gaz anlaşmasını ve görüşmeden bir gün önce Amerikan mallarına tanınan muafiyeti kamuoyu olarak gayet iyi biliyoruz. Dolayısıyla böyle bir "Dostum Trump" - Erdoğan ilişkisi, al-ver ilişkisine dayalı bir ilişki, ayakta olmamızı sizce de gerektirmiyor mu?

Tabii bir de ne var? 3-6 Ekim'de görülen davada Halkbank'ın Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesi'nde yargılanması ve ceza isteminin ikinci kez iptali ile olası bir 2 milyar dolara yakın bir cezanın Halkbank'a geleceğinin gündemde olduğunu biliyoruz. Bu da tepemizde Türkiye olarak demokrasinin kılıcı gibi sallandırılıyor.
Bir de bildiğimiz diğer bir şey de, sahip olduğumuz nadir toprak elementleri rezervi ve işletme kapasitesiyle Çin, en büyük rezervi ve işletme kapasitesini elinde tutuyor ve Trump, bu Çin'e bağımlılıktan kurtulmak istiyor nadir toprak elementleri açısından. Çok büyük ilgi duyuyor onun için. Ve diyor ki: "Dünyanın neresinde olursa olsun nadir toprak elementlerini çıkaracağız" diyor Trump. Ve tarihi anıtlara bile gerekirse kazmayı vururuz diye söylüyor. Grönland'a göz dikmesini, Ukrayna ile Rusya savaşını pazarlık konusunu yapmasını nadir toprak elementleri konusunu unutmadık.

“İkili anlaşmalarda bildiklerimiz ve bilmediklerimiz ayakta olmamızı gerektiriyor”

Bildiklerimiz bununla da sınırlı değil. Bakın, Mayıs 2025 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongresi'nde, bizim Beylikova'daki stratejik nadir toprak elementlerimiz resmen tutanaklara kayda geçmiş durumda ve Tom Barrac, bunu, düşünün, Eskişehir'de bizim ilimiz sınırlarında bulunan güzel ilçemiz Beylikova'daki nadir toprak elementleri sahasını Amerika için stratejik fırsat olarak değerlendirdi. Ve bir de tabii meşruiyet konusu var. Tom Barrac bu konuda da gerekli uyarıyı Erdoğan'a yaptı.
25 Eylül'de oraya gittiklerinde, adı "Stratejik Sivil Nükleer Enerji İşbirliği Mutabakat Zaptı" olan ama içeriğini hiçbir şekilde bilmediğimiz bir anlaşma var. Şimdi bildiğimiz bu ilişkiler yumağı göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye için stratejik fırsat olması gereken nadir toprak elementleri için gerçekten de ayakta olmamız gerekmiyor mu? Evet, tüm bu kapalı kapılar ardında yapılan ikili anlaşmalarda bildiklerimiz ve bilmediklerimiz ayakta olmamızı gerektiriyor.

Nitekim daha iki gün önce, bakın 20 Ekim'de bir görüşme gerçekleşti, kimle? Avustralya Başbakanı ve Trump arasında. Orada ikili görüşmeler sonrası yapılan basın açıklamasında, Trump'ın cümlelerini biz yine nereden öğrendik? Dış basından öğrendik. Türkiye'de bununla ilgili hiçbir gündem olmuyor. Dün Genel Başkanımız da bunu grup konuşmasında belirtti. Dedi ki Trump: "Avustralya ve diğer ülkelerle yoğun şekilde çalışıyoruz. Yakında, bir yıl içinde o kadar çok nadir toprak elementimiz olacak ki ne yapacağımızı bilemeyeceğiz. Bedeli de 2 dolar" dedi.

Şimdi tüm dünya basınının önünde bu açıklama da yapıldıktan sonra, en büyük rezerve sahip Çin 2 dolara satmıyor, çünkü hammadde olarak, cevher olarak, konsantre olarak satmıyor, işleyerek satıyor. Uyguladığı kotalar var Çin'in. Aralık ayında da yeni kısıtlamaları devreye alacak Çin nadir toprak elementleri konusunda. Ukrayna'nın sahalarının büyük kısmı Rus işgali altındayken, geriye bir yıl içinde sizce hangi ülkeden gelebilir bu nadir toprak elementleri? Hem de işlenmeden sadece 2 dolara. Hadi tahmin edelim bakalım. Sakın dünyanın en büyük ikinci rezervi olan bizden gitmesin onlar.

“Kapalı kapılar ardında iş çevirmeye alışkın”

Biz zaten Eskişehir'in yıllardır, bu son aylarda gündeme gelen nadir toprak elementleri konusunu işliyorduk. Gözümüz kulağımız oradaydı. Milletvekilleri olarak soru önergeleri, araştırma önergeleri veriyorduk. Fakat endişelerimizi de zaman zaman hem sizlerle, kamuoyuyla da paylaşıyorduk. Ama ne zaman ki ülke gündemine oturdu nadir toprak elementleri, işte bu küresel ilişkiler söz konusu olduğunda. Şimdi bir baktık, kapalı kapılar ardında iş çevirmeye alışkın olanlara bir baktık, ardı ardına açıklamalar gelmeye başladı. Aldı mı bunları bir telaş?

Rezerv sahasına gelecek olursak, burası keşfedildiği belirtilmiş. Elli yılından beri varlığı bilinen bir saha, çünkü orada radyoaktif elementler olması nedeniyle varlığı biliniyor. Yetmişli yıllardan sonra da aralıklarla sondajlar yapılmış, yani yeni bir keşif değil aslında. Ancak yoğun çalışmalar 2011 yılında başlamış. Özellikle saha Eti Maden'e devredildikten sonra sondajlar artmış. Gerek TSE'de gerek özel laboratuvarlarda 59 bine yakın toprak analizi yapılmış, Hacettepe Üniversitesi bir rapor hazırlamış ve dünyanın ikinci büyük rezervi olarak 694 milyon ton cevher saptanmış.

“Küresel pazarlık masasına sürüleceği endişesini taşıyoruz”

Kamuoyunun bildiği üzere Eti Maden İşletmesi'nin bir pilot tesisi var. Bu tesis bir laboratuvar gibi çalışıyor. Alınan ham cevher kırılıp öğütülüyor. Flotasyonda barit ve florit ayrıştırıldıktan sonra, bilinen 17 nadir toprak elementinden 10'unun bu elde edilen konsantre içinde olduğu biliniyor. İçinde toryum ve eser miktarda uranyum olduğu da biliniyor. Tesis, konsantre elde edilmesi aşamasında hala. İçindeki 10 element henüz ayrıştırılamıyor, örneğin neodimyumun ayrıştırılmasının çok zor olduğu söyleniyor. Her biri ayrı teknolojilerle kullanım alanları olan, her biri ayrı maddi değere sahip olan elementleri ayrıştıracak endüstriyel tesis, Sayıştay raporunda da yer aldığı üzere henüz ortada yok. Tüm bu anlatılanlar çerçevesinde, ham cevher ya da nadir toprak element konsantrasyonu olarak küresel pazarlık masasına sürüleceği endişesini taşıyoruz.

Eti Maden İşletmesi ve Ar-Ge çalışanlarının çalışmalarını takdir ediyoruz. Emek veren tüm çalışanlarına Eti Maden'in teşekkür ediyoruz. Eti Maden İşletmesi, bor mineralleri ve türevlerini de çıkaran devlete ait bir madencilik ve kimya kuruluşudur. Ancak özellikle vurgulamak istediğimiz bir konu var: Eti Maden İşletmesi, 2016 yılında kurulan ve Halkbank, Ziraat Bankası, BOTAŞ, PTT, Türk Hava Yolları gibi devlet kuruluşlarının da içinde yer aldığı Varlık Fonu içinde yer alıyor. Dolayısıyla bu, büyük riskleri de içinde barındırıyor.

“AKP iktidarında Türkiye'nin dört bir yanında yankılanan haberlerle haklılığını kanıtlıyor”

Nadir toprak elementleri ile ilgili diğer endişelendiren konu, tüm madencilik faaliyetlerinde olduğu gibi çevresel etki değerlendirmeleridir. AKP'nin bu konudaki karnesi parlak değildir. Son yıllarda sıklıkla madencilik şirketleri lehine değişen Maden Yasası ve her yeri talan alanına çevirecek yasa değişiklikleri endişenin bir kaynağıdır. Ayrıca ne yazık ki ülkemiz son yıllarda maden facialarıyla da bilinir hale geldi. Ermenek'te yitirilen 18 madenci, Soma'da yitirilen 301 can, Amasra'da 42 madenci ve bilim insanlarının tüm uyarılarına karşın dikkate alınmaması nedeniyle en son İliç'te toprak altında kalan 6 emekçi unutulmamıştır. Yitirilen canlar dışında maden sahalarının insan sağlığı, daha doğrusu canlı sağlığı üzerindeki tehlikeleri de yaşamsal önem taşımaktadır. Yıllardır paylaşılan vahşi madencilik endişeleri, ne yazık ki AKP iktidarında Türkiye'nin dört bir yanında yankılanan haberlerle haklılığını kanıtlıyor.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak madencilik faaliyetlerine asla karşı değiliz. Ancak bilimsel olmaktan uzak, canlı sağlığını ve geleceği tehdit eden, hiçe sayan, rantı tüm bunlara tercih eden AKP zihniyeti, uyarıları işine gelmediği için engelleme olarak göstermeye çalışıyor. Aynı tutumla, nadir toprak elementleri konusunda da beceriksizliklerini küresel pazarlıklarda, gizli pazarlıklarla, her türlü şeffaflıktan uzak pazarlık konusu yapmalarının üstünü, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi'ni engellemeye çalışıyor diye yaftalayarak örtmeye çalıştılar. Oysa çevresel etki değerlendirme süreçleri yasal ve teknik bir süreçtir. Belediyeler de, yine görüş istenen tüm kurumlar da görevlerini yönetmelikler çerçevesinde yerine getiriyor. Böylece Büyükşehir Belediyesi'nin üzerine düşeni yapması, engelleme değil, hukukun ve bilimin gereğini yerine getirmektir.

“Burada bir engellenme olmadığı çok açık ve nettir”

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, geçmişteki mücadelelerde Alpu'da, şimdilerde Alpagut'taki maden işletmelerinde ve yine inceleme değerlendirme kurulu toplantılarında ve hukuki süreçlerde üzerine düşeni yerine getirmektedir. Büyükşehir Belediyemiz, olumlu görüş vermek için bazı eksikliklerin giderilmesini istemiştir. Zaten haklılığı da şurada, nadir toprak elementleri sanayi faaliyetlerinin çevre kirliliğine yol açtığını bilim insanları da açıklıkla söylüyor. Özellikle nadir toprak elementlerinin işlenmesi sırasında ortaya çıkacak kimyasal atıkların depolanması (içinde toryum olduğunu söyledik) gibi durumların hepsi belli riskler taşıyor.

Büyükşehir Belediyemiz, yaptığı uyarılarda;

Aktif atıkların atık yönetiminin iyi açıklanmadığı,

Yeraltı su ve drenaj yöntemlerinin yeterli olmadığı,

Fauna, flora ve habitat üzerindeki olumsuz etkileri,

Hidrolojik zafiyet görüşlerini açıklıkla dile getirmiştir.

Bu eksiklikler giderilmeden ne yazık ki ÇED olumlu kararı Bakanlıkça çıkarılmıştır. 2021 yılında dava açılmış, fakat dava 2022 yılında sonuçlanmıştır. Dolayısıyla tesisin açıldığı da göz önünde bulunduğunda, burada bir engellenme olmadığı çok açık ve nettir. Sanki bir engelleme varmış algısı yaratılması, bir telaşla yapılmış bir davranıştır. Oysa ki Büyükşehir Belediyemiz bu konuda üzerine düşeni yapmıştır ama bu da bir engellemeye yol açmamıştır. Şimdi, kamuoyunun şunu açıkça bilmesini istiyoruz: Şehrimizin lehine olan hiçbir projeye engelleme çabası içinde ne geçmişte olduğumuzu ne de gelecekte olmayacağımızı Eskişehirliler bilerek bizleri 25 yıldır yerel yönetimlerde iktidarda kalmamızı sağlamıştır.

“Eskişehir'e hangi vizyon projeler yapıldı da engelledik? “

Şunu sormak istiyorum: Eskişehir'e hangi vizyon projeler yapıldı da engelledik? Kuzey-Güney çevre yolları yapıldı da biz mi engel olduk? Kırka-Seyitgazi yolu yapıldı da mı engel olduk? Mihalıççık-Mihalgazi-Mihalıççık yolu ne oldu? Alpu yolu yıllardır bitirilemedi. Sarıcakaya yolları? TÜLOMSAŞ'ı elimizden aldılar, tabelayı indirdiler, bu vizyon projelere mi engel olduk? Ya da hazır olan havaalanımız hala yurtiçi uçuşlara açılmadı, bunlara mı biz engel olduk?

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak her zaman vatandaşımızın sağlığını, refahını, doğayı, yaşamı ve geleceği savunuyoruz. Peki, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı neyi savunuyor? Geçen yasalarla doğayı, çevreyi, halkımızı savunmadığını artık vatandaşımız çok iyi biliyor ve anlıyor. Yerlilik, millilik aldatmacaları da artık AKP iktidarını kurtaramıyor. En son, tamamen millî, yerli denilen KAAN motorlarının lisansının alınmadığını, Amerika Birleşik Devletleri'nden (ABD) gelmediğini Sayın Hakan Fidan açıklayıvermedi mi? Şimdi AKP'nin önünde, gerçekten nadir toprak elementleri konusunda yerli ve milli işletme konusunda samimiyetini test edebileceğimiz güzel bir fırsat var. Bunu dün Cumhuriyet Halk Partisi Grup Toplantısı'nda Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, bu fırsatı AKP'ye sunmuştur.

“Yakında göreceğiz bakalım kimler milli kaynaklarımıza sahip çıkacak, kimler karşı çıkacak"

Şimdi Genel Başkanımızın ilk imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) sunduğumuz kanun teklifiyle nadir toprak elementleri gibi stratejik madenlerin devlet eliyle aranması, işletilmesi ve işlenmesi, hammadde olarak yurtdışına satışının yasaklanması amaçlanmaktadır. Bu teklif, milli kaynaklarımızın millet yararına kullanılmasını ve süreçte insana, doğaya ve çevreye zarar verilmemesini güvence altına alacaktır. Yakında göreceğiz bakalım. Kimler milli kaynaklarımıza sahip çıkacak, kimler karşı çıkacak."

Kaynak: Tuğçe Kamalı