Son yıllarda küresel ekonomik düzende yaşanan sarsıntılar, merkez bankalarının rezerv stratejilerinde köklü değişimlere yol açtı. Pandemi sonrası dönemde para politikalarının yönü değişirken, altına olan talep ise rekor seviyelere ulaştı. Üstelik bu hareket sadece klasik bir yatırım stratejisi değil; derin bir stratejik kaymanın işareti.
Finansal danışman Chakravarthy V’nin aktardığına göre, dünya genelindeki merkez bankaları yılda 1.000 tonun üzerinde altın satın alıyor. Bu rakam, dünyada çıkarılan her üç külçeden birinden fazlasına denk geliyor. Yani bu sadece geçici bir eğilim değil; küresel çapta büyük bir güven arayışının göstergesi.
MERKEZ BANKALARI NEDEN ALTIN ALIYOR?
2022’den itibaren hızla artan jeopolitik gerilimler, yükselen enflasyon ve itibari para birimlerine duyulan güvensizlik merkez bankalarını yeniden fiziksel değer saklama araçlarına yöneltti. Özellikle Rusya'nın rezervlerinin dondurulmasıyla birlikte, dövize olan güven ağır darbe aldı. Bu olay, ülkelerin dış etkenlere karşı savunmasız olduğunu hatırlattı.
Bu sürecin ardından Hindistan, Çin ve Türkiye gibi ülkeler altın rezervlerini ciddi oranda artırdı. Örneğin Hindistan Merkez Bankası, birkaç yıl önce rezervlerinin %6’sını oluşturan altın oranını %12’nin üzerine çıkardı.
Altının diğer yatırım araçlarından en büyük farkı, karşı taraf riski taşımaması. Ne bir hükümetin iflası, ne de bir bankanın çöküşü bu değeri etkileyebiliyor. Ayrıca fiziksel bir varlık olması, onu dijital tehditlere ve siber saldırılara karşı da güvenli kılıyor.
Gelişmiş ekonomilerde artan borç yükü ve volatil para piyasaları, ABD tahvilleri gibi klasik “güvenli liman” araçlarını gölgede bırakmaya başladı. Bu noktada altın, hem ekonomik istikrarsızlığa hem de olası yaptırımlara karşı adeta bir kalkana dönüşüyor.