Hürriyet Gül, 19 yaşında girdiği cezaevinden 28 yaşında çıkarak özgürlüğüne kavuştu. Ancak o süreçte uğradığı akıl almaz işkenceleri yıllar sonra dile getirdi.
Aradan 45 yıl geçmesine rağmen 12 Eylül’ün toplumda açtığı yaralar silinmedi. Bugün 64 yaşında olan Hürriyet Gül, 19 yaşında tutuklandığı cezaevinde yaşadıklarını ve dönemin en ağır işkencelerine maruz kalan Muhsin Yazıcıoğlu ile cezaevinde paylaştığı anılarını anlattı.
Gül, askeri darbenin bir nesli yok eden karanlık bir süreç olduğunu belirterek, “12 Eylül denildiğinde bizlere uygulanan sistematik işkenceler, darağaçları, dövülerek öldürülen gençler ve vatana bağlı evlatların hayatlarının karartılması akla geliyor. O dönemde insanlık dışı muamelelere maruz kaldık. Filistin askısına asıldık, falakaya yatırıldık, elektrik verildi, ailelerimizle tehdit edildik. Hepsi bizlere yaşatıldı” diye konuştu.
Gül, 1978’de rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte kısa süreliğine Sivas Kapalı Cezaevi’nde kaldığını, 1980’de ise tekrar tutuklandığını aktardı. Sivas, Malatya, Mamak, Gaziantep gibi cezaevlerinde yıllarca kaldığını hatırlatarak, “9 yıl boyunca işkencelerin ardı arkası kesilmedi. En acısı da biz ‘Allah’ diye inlerken, gardiyanların ‘nerede o, gelsin kurtarsın’ sözleri oldu” dedi.
Gül, koğuş arkadaşı Namık Kalender’in namaz kıldığı için dövülerek öldürüldüğünü, ağabeyi gibi gördüğü Bekir Bağ’ın işkence sonucu iç kanamadan hayatını kaybettiğini, Hasan Alemlioğlu’nun da benzer şekilde öldüğünü anlattı. Teravih namazı kıldığı sırada kendisinin de değnekle dövülerek bütün dişlerinin kırıldığını söyledi.
İşkence sırasında köprücük kemiğinin kırıldığını ama doktora götürülmediğini vurgulayan Gül, cezaevinde birlikte kaldığı isimlerden Veli Can Oduncu ve Ferhat Tüysüz’ün de işkenceler nedeniyle hayatını kaybettiğini ekledi.
Gördüğü baskılar yüzünden annesi ve babasını ziyarete geldiklerinde tanıyamadığını belirten Gül, hiç gitmediği Eskişehir’de işlenen üç cinayetle suçlandığını da açıkladı. 16 gün boyunca çıplak halde işkenceye maruz bırakıldığını hatırlatan Gül, “Askıda bir saat kalmak bile ölüm demekti. Bizlere her türlü küfür ve hakaret yapılıyordu. Ziyaretlerde ailemize bile doğru dürüst halimizi anlatamıyorduk, aksi halde falakaya yatırılıyorduk” dedi.
Ayrıca 1978’de Muhsin Yazıcıoğlu ile yaşadığı bir anısını aktararak, cezaevindeki sol görüşlü tutuklularla aynı masada içilen bir bardak çayın ardından Yazıcıoğlu’nun, “Bu Siyonistlerin oyunu, biz hepimiz biriz” sözleriyle herkesi etkilediğini ve solcu mahkumların bile kendilerini alkışladığını söyledi.