Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD'nin New York kentinde temaslarına devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul Salonu'nda BM'nin 80. Genel Kurulu'na katılmak üzere temaslarını sürdürdüğü Türkevi'nden eşi Emine Erdoğan ve diğer kurmaylarıyla birlikte çıktı. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul Salonu'na gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM'nin 80. Genel Kurulu görüşmelerinde katılımcılara hitap etti.
Konuşmasına BM'nin 80'inci Genel Kurulu'nun tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını dileyerek başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, insanlığın ortak vicdanını temsil eden bu kürsüden bir kez daha hitap etmekten büyük bahtiyarlık duyduğunu ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Genel Kurul Başkanlığını tamamlayan BM Genel Kurulu'nun 79. Dönem Başkanı Philemon Yang'ı tebrik etti, bu görevi devralan eski Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock'a başarılar diledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Konuşmamın hemen başında, Filistin'in giderek artan sayıda ülke tarafından tanındığı bir dönemde, Filistin Devlet Başkanı Sayın Mahmut Abbas'ın bugün bizzat aramızda olamayışından duyduğum üzüntüyü ifade etmek istiyorum. Biz bugün bu kürsüde kendi vatandaşlarımızla birlikte sesi kısılmak istenen Filistin halkının hissiyatına tercüman olmak için de bulunuyoruz. Filistin Devleti'ni tanıyacağını açıklayan tüm ülkelere teşekkür ediyor, henüz bu kararı almayan devletleri ise bir an önce harekete geçmeye çağırıyorum" dedi.
Birleşmiş Milletler Şartı'nın bundan 80 yıl önce San Francisco'da imzalandığını ve 24 Ekim 1945'te yürürlüğe girdiğini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler Kuruluş Şartı'nın ilk maddesinin ilk kelimelerini burada tekrar hatırlatmak istediğini belirterek, "'Birleşmiş Milletler'in amacı, uluslararası barış ve güvenliği korumaktır' Evet, bizler bu salonda Birleşmiş Milletler'in 80'inci yaşını kutlarken dünyanın birçok bölgesinde Kuruluş Şartı'nın ilk maddesinin ilk kelimelerine gölge düşürecek vahim hadiseler yaşanıyor. Özellikle Gazze'de gözlerimizin önünde 700 günü aşkın bir süredir soykırım devam ediyor" şeklinde konuştu.
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarının aralıksız devam ettiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz toplantı halindeyken dahi Gazze'de şu anda siviller katlediliyor. Gazze'de ölen sivillerin sayısı 65 bini geçti. Enkaz altında kaç cenazenin olduğu henüz bilinmiyor. Ölenlerin 20 binden fazlası çocuk. İsrail tarafından, Gazze'de son 23 aydır her saat bir çocuk acımasızca hayattan kopartılıyor. Bunlar sayı değil dostlar, hepsi birer can, birer masum insan. Şu anda sadece silahlarla değil açlık silahıyla da insanlar öldürülüyor. 21'inci yüzyılda, medeni dünyanın bakışları altında, 146'sı çocuk 428 kişi açlıktan hayatını kaybetti ve sayı her geçen gün artıyor" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra Gazze'deki günlük hayatı anlatan bir fotoğraf göstererek, "Ellerinde leğenli kadınlar. Lütfen hepimiz elimizi vicdanımıza koyup cevap verelim. 2025 yılında şöyle bir gaddarlığın makul bir sebebi olabilir mi? Fakat, insanlık adına bu utanç manzarası Gazze'de 23 aydır her gün tekrar ediyor. 365 kilometrekare içinde yaşayan 2,5 milyon Gazzeli, her gün yerinden ediliyor, her gün bir başka bölgeye göçe zorlanıyor" dedi.
Gazze'nin sağlık altyapısının tamamen çökmüş durumda olduğunu, doktorların öldürüldüğünü ya da gözaltına alındığını, ambulansların vurulduğunu, hastanelerin bombalandığını, yıkıldığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, tedavinin, operasyonun ve ilaç bulmanın mümkün olmadığını kaydetti. Erdoğan, "Bakın, Tayyip Erdoğan olarak içim yanarak içim kan ağlayarak söylüyorum. Henüz 2-3 yaşındaki, elleri, kolları, bacakları olmayan masum yavrucaklar, bugün maalesef, Gazze'nin olağan fotoğrafı haline gelmiştir" diye konuştu.
Açlıktan ölme noktasına gelen bir çocuğun fotoğrafını da gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Buna hangi vicdan dayanır, hangi vicdan buna sessiz kalabilir? Çocukların açlıktan, ilaçsızlıktan öldüğü bir dünyada huzur olur mu" ifadesini kullandı. Herkesin anne-baba olduğunu, üzerine titrediği evlatları, torunları olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Burada, Amerika'da, Avrupa'da, dünyanın her yerinde, bir çocuğun eline küçük bir diken batsa, anne babaların yüreği yanıyor ama Gazze'de, çocukların elleri, kolları, bacakları anestezi yapılmadan ampute ediliyor. Kimse kusura bakmasın ama bu, insanlığın dip noktasıdır. İnsanlık tarihi, son bir asırda böyle bir vahşet görmemiştir. Her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor. Gazze'deki soykırım medya, sosyal medya aracılığıyla her an canlı olarak yayınlanıyor" dedi.
İsrail'in Gazze'de ulusal ve uluslararası basında çalışan 250 gazeteciyi kasıtlı olarak öldürdüğünü belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Gazze'ye tüm girişleri yasakladı. Ama yine de soykırımı gizleyemedi. Filistin topraklarında devam eden soykırıma her fırsatta dikkatleri çeken Genel Sekreter Sayın Guterres'i gönülden destekliyorum, cesareti için kendisini bir kez daha tebrik ediyorum. Ancak Birleşmiş Milletler, Gazze'de kendi çalışanlarını dahi maalesef koruyamamıştır. Gazze'de insanlara yardım için koşturan 500 kişi öldürülmüştür. Bunların 326'sı BM personelidir" ifadelerine yer verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, soykırımın, tıpkı Holokost gibi insanların toplu halde imhası için kullanılan, utanç verici, insanlık dışı, barbarca bir kavram olduğunu söyledi. Bugün Gazze'de sadece insanların öldürülmediğine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Gazze'de hayvanlar hedef alınarak öldürülüyor. Tarım alanları, bahçeler, ağaçlar, otlar, asırlık zeytin ağaçları, sular yok ediliyor, kirletiliyor. Gazze'de binalar, evler, kütüphaneler, hastaneler, okullar, camiler, kiliseler, tarihî yapılar bilinçli bir şekilde yıkılıyor. Gazze'nin toprağı, insan için de hayvan için de bitki için de artık işe yaramaz hale getiriliyor. İşte sizlere bir başka fotoğraf. Şimdi size soruyorum, elimdeki şu fotoğrafın güvenlik arayışıyla ne ilgisi var? Bunun adı canlıya düşmanlık, hayata düşmanlık değil midir? Bu kürsüden açık açık ifade ediyorum. Bu kürsüden ifade ediyorum, Gazze'de bir savaş yoktur. Gazze'de iki taraftan söz edilemez, Gazze'de bir yanda elinde en modern, en öldürücü silahlar olan düzenli ordu, diğer tarafta ise masum siviller, masum çocuklar vardır. Bu, terörle mücadele değildir. Bu, 7 Ekim olayı öne sürülerek yürütülen bir işgal, tehcir, sürgün, soykırım daha doğrusu bir toplu kıyım politikasıdır" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün Gazze, Hamas bahanesiyle yok edilirken, eş zamanlı olarak Hamas'ın yönetimde olmadığı Batı Şeria'nın da adım adım işgal edildiğini, infazlarla masum sivillerin katledildiğini dile getirdi. "İsrail, Gazze ve Batı Şeria ile sınırlı kalmıyor, Suriye'ye, İran'a, Yemen'e, Lübnan'a saldırılar düzenleyerek bölge barışını da tehdit ediyor" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, en son arabulucu Katar'da ateşkes müzakereleri için toplantı yapan heyete, İsrail'in saldırı gerçekleştirdiğini anımsattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Katar'a yönelik saldırı göstermiştir ki İsrail yönetimi tamamen kontrolü kaybetmiştir. Netanyahu'nun barış yapmaya da rehineleri kurtarmaya da niyetinin olmadığı bir kez daha anlaşılmıştır. Sadece komşuları değil, Orta Doğu'daki tüm ülkeler İsrail hükûmetinin pervasız tehditlerine muhatap oluyor. Şunun da farkına varalım. İsrail'in artan saldırganlığı sebebiyle Avrupa başta olmak üzere Batı'da, İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan değerler de çok ağır yara almıştır. En temel insan hakları, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, gösteri ve protesto özgürlüğü, kadın hakları, çocuk hakları, demokrasi, eşitlik, adalet gibi kavramlar rafa kaldırılmıştır. Gelinen noktada hepimiz şu gerçeği görmek zorundayız. Vadedilmiş topraklar saplantısıyla hareket eden İsrail yönetimi, yayılmacı bir politika ile bölge barışına ve insanlığın müşterek kazanımlarına kastetmektedir. Üç semavi dinin kutsal beldesi, insanlığın ortak mirası olan Kudüs-ü Şerif bu radikalizmin doğrudan hedefidir. Vicdan sahibi Musevileri de rahatsız eden, onların da tasvip etmediği, dahası tüm dünyada antisemitizmi körükleyen bu cinnet hâli artık daha fazla devam edemez. Gazze'de ateşkes bir an önce sağlanmalı, saldırılar durmalı ve insani yardımların engelsiz girişine mutlaka izin verilmelidir. Soykırım kadrosunun uluslararası hukuka hesap vermesi temin edilmelidir. İnşallah bu mutlaka gerçekleşecektir" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazze'de yaşanan barbarlığa karşı sesini yükseltmeyen, tavır almayan herkesin bu vahşetin sorumluluğuna ortak olduğunu ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bütün dünya liderlerine sesleniyorum, gün bugündür. Gün, insanlık adına Filistinli mazlumların yanında dimdik durma günüdür. Halklarınız Gazze'deki barbarlığa tepki gösterirken, gelin sizler de adım adım cesaretinizi gösterin. Çocukların çocukları büyüttüğü Gazze'ye karşı insanlık görevinizi yerine getirin. Bu vesileyle, dünyanın farklı ülkelerinde Gazzeli mazlumlara sahip çıkmak için meydanları dolduran, Gazzeli masumlara destek olmak için denizlere yelken açan akademisyeniyle, sanatçısıyla, siyasetçisiyle, aktivistiyle, öğrencisiyle tüm Filistin savunucularına en kalbi selamlarımı yolluyorum" dedi.
Suriye'de yaşanan zulüm ve çatışmaları 13 yıl boyunca BM kürsüsünde dile getirdiğini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Nasıl bugün Gazzeli mazlumlar için sesimizi yükseltiyorsak, 13 yıl süresince de Suriyelilerin feryatlarına dikkati çektik. Burada onların da sesi, nefesi olduk. 1 milyon insanın hayatına milyonlarcasının da vatanlarını terk etmesine sebep olan zulüm 8 Aralık devrimi ile birlikte hamdolsun artık tarihe karıştı" ifadelerini kullandı.
Suriyelilerin 8 Aralık 2024 itibarıyla yeni bir dönemin kapılarını açtığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Eli kanlı bir rejime karşı mücadeleyi kazanan Suriye halkı, inanıyorum ki büyük bedeller ödeyerek elde ettikleri zaferi de inşallah menziline ulaştıracaktır. DEAŞ başta olmak üzere terörün hiçbir çeşidinin olmadığı, güvenliğin tesis edildiği, bir ve bütün Suriye vizyonunu tüm imkânlarımızla destekleyeceğiz. Suriye'de istikrar kökleştikçe hiç şüphesiz bunun kazananı Suriyelilerle birlikte tüm komşu ülkeler, tüm bölgemiz olacaktır. Körfez'deki kardeş ülkelere de Suriye'nin toparlanmasına verdikleri katkılar için teşekkürlerimi iletiyorum. Bizimle aynı ilkeleri paylaşan tüm bölgesel ve uluslararası aktörlerle iş birliğimizi inşallah aynı şekilde sürdüreceğiz. Komşumuz İran'la ilgili nükleer dosyanın bir an evvel diplomasi yoluyla çözülmesini temenni ediyoruz. Unutulmamalıdır ki bölgemiz yeni bir krizi daha kaldıramaz. Komşumuz Irak'ın istikrarı, güvenliği ve refahı, bölgemizin selameti bakımından fevkalade önemlidir. Kalkınma Yolu Projesi gibi kolektif refahı önceleyen, stratejik hamlelere bu bakımdan büyük önem atfediyoruz. Kuzeyde her ikisi de komşumuz olan Rusya ve Ukrayna arasında İstanbul Sürecine büyük bir iştiyakla ev sahipliği yapıyoruz. Doğrudan görüşmeler sayesinde çok sayıda esirin ve naaşın mübadelesine aracılık ettik. Taraflar arasında barış müzakerelerinin modalitelerini belirlemeye çalıştık. Unutmayın, 'Savaşın kazananı, adil bir barışın kaybedeni olmaz.' şiarıyla önümüzdeki dönemde de ateşkes için çaba göstermeye devam edeceğiz" dedi.
Azerbaycan ve Ermenistan arasında barışın tesisi için tarafları en başından bu yana cesaretlendirdiklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "8 Ağustos'ta iki ülke arasında kalıcı barışa giden adımların atılmasından memnuniyet duyuyoruz. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Sayın Paşinyan başta olmak üzere sürece katkıda bulunan Amerikan Başkanı Sayın Trump'ı burada bir kez daha tebrik ediyorum" dedi.
Bu vesileyle Türkiye-Ermenistan normalleşme sürecinin kendi rayında ilerlediğini de belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Diğer bir ara buluculuk faaliyetimiz olan Ankara Süreci kapsamında Somali'yle Etiyopya arasındaki ihtilafın halline yönelik gayretlerimizi sürdürüyoruz. Tarafların bu girişimi hızla, başarıyla neticelendirmelerini temenni ediyorum" dedi.
Türkiye'nin, Karadeniz'de güvenliğin teminatı olan Montrö Sözleşmesi'ni tam 89 yıldır tarafsızlık içinde harfiyen uyguladığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ege Denizi'ni ve Doğu Akdeniz'i ilgili tüm tarafların meşru menfaatlerine riayet edilen, bir istikrar ve refah havzası olarak görmek istiyoruz. Enerji ve çevre başta olmak üzere her konuda yapıcı iş birliğine hazırız. Komşularımızdan da aynısını bekliyoruz. Bu vesileyle Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni dışlayan projelerin başarılı olamayacağını burada özellikle vurgulamak istiyorum. Kıbrıs Adasının, batısında Türkiye'nin hak ve yetkileri Adanın etrafındaki alanlarda ise Kıbrıs Türklerinin meşru hakları vardır. Daha evvel de teklif ettiğimiz Doğu Akdeniz Konferansı, müşterek bir zeminin bulunmasına katkı yapacaktır. Kıbrıs Meselesinin çözümü daha önce defalarca denenmiş ancak Rum tarafının uzlaşmaz tutumu nedeniyle tüketilmiş federasyon modeli üzerine bina edilemez. Kıbrıs Adası'nda iki ayrı devlet ve iki ayrı halk vardır. Kıbrıs Türkleri, Ada'nın eşit sahibidir ve azınlık olmayı kabul etmeyecektir. Uluslararası toplum Kıbrıs Türklerinin yarım asırdır maruz bırakıldıkları haksız izolasyona artık son vermelidir. Son üç Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığım çağrıyı bugün bir kere daha tekrarlıyor, uluslararası toplumu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanımaya, diplomatik, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurmaya davet ediyorum" dedi.
Önümüzdeki dönemde, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde yeni bir başlangıç ve vizyonu arzuladıklarını bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu vizyon, günü kurtaran değil ufku yeniden tayin eden, ortak geleceğimizi şekillendiren bir vizyon olmalıdır. Bunun için elbette Avrupa Birliği'nin de bizim kadar istekli ve kararlı olması mühimdir" dedi.
Türkiye'nin, net güvenlik sağlayıcısı bir ülke olarak Birleşmiş Milletler, NATO, AGİT ve Avrupa Birliğinin harekat ve misyonlarına katkılarını sürdüreceğini yineleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "2026 yılındaki NATO Zirvesi'ni Ankara'da toplayacağız. NATO müttefikliğimiz Amerika Birleşik Devletleri'yle ilişkilerimizi ticaret, yatırım, enerji ve savunma sanayi başta olmak üzere birçok alanda güçlendiriyoruz" dedi.
"Türk Devletleri Teşkilatımız, bölgesel bir çatı olmanın ötesine geçerek küresel bir aktör olma yolunda ilerliyor"
Ata yurdu Orta Asya'daki kardeş ülkelerin barış, istikrar ve refahının Türkiye için vazgeçilmez olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türk Devletleri Teşkilatımız, bölgesel bir çatı olmanın ötesine geçerek küresel bir aktör olma yolunda ilerliyor. Köklü, beşeri bağlarımızın olduğu Balkanlar'da barışın ve istikrarın sürmesi için yoğun gayret içindeyiz. Temmuz ayında ihdas ettiğimiz Balkan Barış Platformu bu yöndeki çabalarımızın en yeni örneğidir. KFOR Komutanlığı görevini de bu yıl Ekim ayında bir kez daha üstleneceğiz. Afganistan'daki yönetimin, toplumu kuşatıcı dikkate alan bir anlayış sergilemesi temel arzumuzdur. Yeniden toparlanma sürecinde uluslararası toplumun Afgan halkını yalnız bırakmamasıdır. Türkiye ve Türk milleti olarak, Afgan kardeşlerimizin her daim yanında olmaya devam edeceğiz. Güney Asya'da barış ve istikrarın muhafazasını son derece önemli görüyoruz. Nisan ayında Pakistan ve Hindistan arasındaki çatışmaya varan bu gerilimde varılan ateşkesten memnuniyet duyuyoruz. İki ülke arasında terörle mücadelede iş birliğini önemsiyoruz. Keşmir Meselesinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları temelinde Keşmirli kardeşlerimizin beklentileri ekseninin diyalogla çözülmesini destekliyoruz. Afrika Kıtasıyla eğitimden sağlığa, altyapıdan ticarete kadar geniş bir yelpazede ilişkilerimiz yıldan yıla güçleniyor. Somali'nin terörle mücadelesine gereken her türlü desteği verirken insani yardım faaliyetlerimizi de sürdürüyoruz. Sudan'da iki yılı aşkın süredir devam eden çatışma ortamı bizleri ziyadesiyle üzmektedir. Sudan'da akan kanın durması ve sürdürülebilir barışın tesis edilmesi, uluslararası toplumun ortak sorumluluğudur. Bizim bu yöndeki çabalarımız devam edecektir" dedi.
Afrika'daki Büyük Göller Bölgesi'nin yıllardır süren istikrarsızlık ve çatışmalardan muzdarip olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin doğusunda yaşanan çatışmaların çözülmesi temennimizdir. Amerika'nın arabuluculuğu ve Katar'ın kolaylaştırıcılığında yürütülen gayretleri samimiyetle destekliyoruz. Batı Afrika'da, bilhassa sahil havzasında artan terör faaliyetlerini de endişeyle takip ediyoruz. Tarihî bağlarımızın bulunduğu bu bölge halklarının huzura ve istikrara kavuşmaları için çabalarımız devam edecektir" dedi.
İlhamını çift başlı Selçuklu Kartal'ından alan, kendilerinin de 360 derecelik yaklaşımla yürüttükleri Türk dış politikasında Asya ülkeleriyle ilişkilerin büyük stratejik öneme sahip olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yeniden Asya Girişimimiz çerçevesinde, ASEAN başta olmak üzere bölgesel kuruluşlarla angajmanımız giderek derinleşiyor. Latin Amerika ve Karayipler bölgesiyle münasebetlerimizi ortaklık ruhuyla ve 'kazan-kazan' yaklaşımıyla geliştirmeye büyük önem atfediyoruz. Bölgedeki tüm ülkelerle kurmuş olduğumuz dostane bağları daha ileriye taşıma irademiz bakidir" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası ticarette artan korumacılık eğilimlerinin ve tedarik zincirlerinde yaşanan kırılmaların dünya ekonomisinde esaslı değişimlere yol açtığını belirterek, "Mevcut sınamalarla başarılı mücadele için Dünya Ticaret Örgütü'nün yer aldığı kurallara dayalı uluslararası ticaretin reforme edilmesini destekliyoruz. Ucuz, güvenli ve sürdürülebilir enerjiye erişimi, özellikle gelişmekte olan ülkelerin kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesi için vazgeçilmez buluyorum. Çin'den Avrupa'ya uzanan ve stratejik önemi haiz Hazar Geçişli Doğu-Batı Orta Koridoru Projesini ilerletiyoruz. Modern ulaştırma altyapımız ve Bakü-Tiflis-Kars Hattı ile dünya ticaretinin gelişimine katkı sunuyoruz" dedi.
Tabiata saygılı bir gelecek inşa etme hedefiyle çıktıkları yolda 2053 Net Sıfır Emisyon hedefine doğru kararlılıkla ilerlediklerinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Eşim Emine Erdoğan'ın himayesinde yürüyen Sıfır Atık Hareketi'nin tüm dünyada her yıl dalga dalga büyüyen, daha fazla insana ve kalbe ulaşan bir farkındalık halkasına dönüştüğünü görmek, bizim için ayrı bir bahtiyarlıktır. Bu süreçte, gelişmiş ülkelerin sorumluluklarını yerine getirmesi artık bir tercihten öte yükümlülük hâline gelmiştir" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyada en fazla kalkınma yardımı yapan ülkelerden biri olarak Birleşmiş Milletlerin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılması için çaba harcadıklarını belirterek, "2030 Hedeflerine erişmek ve dünyanın dört bir yanındaki yüz milyonlarca insanı onurlu yaşama kavuşturmak için, küresel finansman mimarisinin 'kimseyi geride bırakmama' anlayışıyla uyumlu hâle getirilmesini savunuyoruz. Burada şuna da özellikle dikkatinizi çekmek isterim, biz, jeopolitik sınamalarla uğraşırken, insanlık yapay zekâ alanında olağanüstü bir sıçramaya şahitlik ediyor. Çığır açan bu teknolojilerin dönüştürücü gücü ve sunduğu nimetlerden hiçbir toplumun mahrum bırakılmaması gerekir. Yapay zekâ teknolojileri yeni bir tahakküm aracı olarak değil, insanlığın lehine kullanılmalıdır. Ev sahipliğini yaptığımız En Az Gelişmiş Ülkeler için Birleşmiş Milletler Teknoloji Bankası, dijital ve teknolojik açığın kapatılmasında kritik rol oynuyor. Hazırladığımız ve evrensel mutabakatla yakında imzaya açacağımız Dijital Dünyada Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin bu alanda küresel bir farkındalık oluşturacağına inanıyor, çabalarımıza güçlü desteğinizi bekliyoruz. Diğer taraftan, ırkçılık, yabancı karşıtlığı ve bilhassa İslam düşmanlığının vahim boyutlara ulaştığı günümüzde, bir arada yaşama kültürünü tehdit eden bu akımlarla mücadele, insanlık için zaruret hâlini almıştır. Medeniyetler İttifakı Yüksek Temsilcisi Sayın Moratinos'un, BM Genel Sekreteri'nin İslamofobiyle Mücadele Özel Elçisi olarak da atanması kıymetlidir" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Geçen sene burada ifade ettiğim gibi aile kurumu, günümüzde daha önce hiç olmadığı kadar tehdit altındadır. Kadın ve erkekten oluşan aileyi savunmak, aynı zamanda insanı, fıtratı, yaşamı ve geleceği savunmak demektir. Türkiye olarak, artan saldırılar karşısında aileyi savunmaya devam edeceğiz" ifadelerini kullandı.
"İnsanlığın bir daha savaş felaketi yaşamaması için kurulan Birleşmiş Milletler'in kökleri, içinde bulunduğumuz karanlık döneme ışık tutacak değerlerle doludur" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Genel Sekreter Sayın Guterres'in, Teşkilatımızı etkin ve verimli hâle getirmek amacıyla başlattığı Birleşmiş Milletler 80 Girişimi'ne desteğimiz tamdır. Bu girişimin Birleşmiş Milletler'in tüm faaliyetlerini daha da güçlendirecek bir süreç olarak başarıya ulaşmasını temenni ediyorum. Bu sürece, İstanbul'u bir Birleşmiş Milletler merkezi hâline getirme vizyonumuzdan da hareketle güçlü destek vermeye hazırız. 80'inci yılda Birleşmiş Milletleri kuruluş ruhuna döndürecek adımları atmak hepimizin ortak sorumluluğudur. Biz, güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu bir düzen kuruluna kadar 'Dünya beşten büyüktür' demeye devam edeceğiz. Görevimiz sistemi terk etmek değil, onarmak, yeniden işler hâle getirmektir. Hiç şüphesiz, daha adil bir dünya mümkündür. Türkiye, 'daha adil bir dünyanın inşası' için mücadelesini sabırla devam ettirecektir" dedi.