Altın fiyatlarındaki sert düzeltmenin ardında ekonomik ve psikolojik pek çok etken bulunduğuna dikkat çeken Kitiş, bu faktörlerin başında yatırımcıların kâr satışları, doların güçlenmesi, faiz beklentilerindeki değişim ve jeopolitik risk algısındaki geçici azalmayı gösterdi. Kitiş, "Altındaki bu sert yükseliş ve ardından gelen düşüş, bir boğa döngüsünün değil, dünyanın finansal ve jeopolitik dengesinin yeniden kurulduğu bir evrenin göstergesidir" dedi.
"Dalgalanma korkutmasın, merkez bankaları alıma devam ediyor"
Piyasadaki sert dalgalanmanın yatırımcıları kısa vadeli satışlara yönelttiğini, ancak uzun vadeli trendin bozulmadığını vurgulayan Kitiş, “İlk olarak, değer çok hızlı yükseldiği için yatırımcıların elindeki kazançları almak üzere satışa yöneldiğini görüyoruz. Bu satışlar, yukarı hareketin bir nebze geri çekilmesine neden oldu. İkinci olarak, doların güçlenmesi altını döviz cinsinden daha pahalı hale getiriyor ve dolarla fiyatlanan varlıklar üzerinde baskı oluşturuyor. Bu da alım iştahını geçici olarak düşürüyor. Üçüncü olarak, faizlerin ve para politikasının geleceğine dair beklentiler değişiyor. Yüksek faiz ve daha sıkı finansal şartlar, altın gibi getiri sağlamayan varlıkları göreceli olarak daha az çekici kılıyor. Dördüncü olarak, küresel düzeyde jeopolitik ve ekonomik risklerin bir miktar ‘azaldığı ya da ertelendiği’ algısı oluştu. Yani ‘herkes kaçar altına sığınır’ senaryosu bir süreliğine zayıfladı. Ancak önemli bir nokta: Bu düşüş, altın piyasasının genel eğiliminin bozulduğu anlamına gelmiyor. Çünkü aynı zamanda merkez bankaları hala altın alıyor ve bu yapılandırma talebi uzun vadede destekliyor” diye konuştu.

"Sığınak hep altın"
Altın fiyatlarındaki hareketliliğin arkasında küresel gerginliklerin bulunduğunu dile getiren Kitiş, “Rusya-Ukrayna savaşı, diplomatik masalarda tıkanmış durumda. Avrupa enerji ve güvenlik denkleminde yeni bir kırılma eşiğinde. ABD’nin Venezuela’ya yönelik kara operasyonu hazırlıkları, Latin Amerika’da uzun yıllar sonra yeniden askeri gerilimi gündeme taşıdı. İsrail’in Gazze’deki ateşkes ihlalleri ise hem bölgesel istikrarı hem de küresel kamuoyunun güvenini sarsıyor. Bu üç cephedeki eşzamanlı gerginlik, yatırımcıyı yeniden güvenli liman arayışına itti. Artık herkes farkında, krizlerin coğrafyası değişse de sığınak hep aynı altın” ifadelerini kullandı.
"Yatırım aracı değil, egemenlik sembolü haline geldi"
Küresel piyasalardaki bu hareketliliğin Türkiye’ye de yansıdığını belirten Kitiş, haftaya 5 bin 950 TL ile rekor seviyeden başlayan gram altının, ons fiyatlarındaki gerilemeyle 5 bin 700 TL’ye kadar düştüğünü söyledi. Kitiş, “Kur etkisi ve küresel satış baskısı bu tür geri çekilmeleri kaçınılmaz kılıyor. Ancak Türkiye’de enflasyonun hâlâ yüksek seyretmesi, halkın birikimini altınla koruma refleksini güçlü tutuyor. Bu talep trendi kolay kolay kırılmaz. Son dönemde Hindistan Merkez Bankası’nın rezervlerini 880 tona çıkarması, Çin’in alımlarını hızlandırması ve Rusya’nın yeni altın bazlı ödeme planlarını gündeme getirmesi, ‘doların tahttan inişi’ tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Artık mesele sadece enflasyondan korunmak değil. Ülkeler, para sisteminde yeni bir denge arıyor. Bu sebeple altın, sadece yatırım aracı değil, egemenlik sembolü haline geldi” dedi.

"Dalgalanmadan korkan, değerden uzak kalır"
Kitiş, kısa vadede 4 bin doların altındaki ons fiyatlarının yeni alım fırsatları yaratabileceğini, orta vadede ise 4 bin 500–4 bin 600 dolar aralığının teknik olarak mümkün olduğunu ifade etti. “Küresel ekonomi güven bunalımı yaşıyor. Eğer ABD seçim süreci ve Orta Doğu hattındaki krizler derinleşirse, altın yılı bitirmeden bir kez daha zirve görebilir. Altın, fırtınalı dönemlerin en sessiz kazananıdır. Sert yükselişler göz kamaştırabilir, ama asıl kazanç sakin kalabilenlerindir. Dalgalanmadan korkan, değerden uzak kalır” sözleriyle değerlendirmesini tamamladı.




