Zararlı böcek, mantar veya diğer organizmaları yok etmek için tarımda yaygın olarak kullanılan kimyasallar olan pestisitler, insan sağlığını tehdit ediyor. Son dönemde Türkiye’den yurt dışına ihraç edilen sebze ve meyvelerde yüksek oranda pestisit tespit edildiği için sınırdan geri dönüyor. Greenpeace Türkiye’nin, Gıda ve Yem için Hızlı Alarm Sistemi’nden (RASFF) edindiği veriler ışığında Türkiye’nin 2024 pestisit karnesinde Türkiye’nin pestisit kalıntıları nedeniyle aldığı bildirimlerin 98’i risk karar mekanizmasında en üst seviye olan “ciddi riskli” sınıfında kategorilendirildi. 2024 yılında Avrupa’ya gönderilen gıdalarda tespit edilen pestisit bildirimlerinin başında 167 bildirimle Hindistan yer aldı. Hindistan’ı 139 bildirimle Türkiye takip etti.

“İnsanlar meyve, sebze yerken tedirgin oluyor”

İnsan sağlığını ve topraktaki organizmaları tehdit eden pestisitler hakkında Eskişehir Net’ten Meltem Karakaş’a konuşan TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Eskişehir Şube Başkanı Selma Güder ve Diyetisyen İpek Bilal, pestisitler noktasında hem devlete hem çiftçiye düşen görevlerden söz etti. Çiftçilerin ekonomik anlamda desteklenmesi ve pestisit konusunda bilinçlendirilmesi gerektiğini söyleyen Güder, dünya nüfusunun hızla arttığını fakat tarım topraklarının daraltıldığını, ülkemizin de tarım politikalarını gözden geçirmesi gerektiğini ifade etti. Güder, pestisit yerine feromon yönteminin kullanılabileceğinin de altını çizdi. Danışanlarından şikayetler aldığını söyleyen Bilal, insanların artık meyve, sebze tüketirken tedirgin olduğunu belirtti. Bilal, meyve, sebzelerin akan suda yıkanması ve bir süre karbonatlı veya sirkeli suda bekletilmesi önerisinde bulundu.

“Pestisitler 1940’larda ortaya çıktı”

Pestisitlerin ilk olarak 1940’larda Amerika’da ortaya çıkarıldığını söyleyen Ziraat Mühendisleri Odası Eskişehir Şube Başkanı Selma Güder, pestisitlerin üründeki verimliliği yüzde 65 oranında artırdığını bu nedenle çiftçilerin zararlı böceklerle mücadele ederken verimliliği de artırmayı hedeflediğini belirtti. Pestisitlerin kullanılma yöntemlerine değinen Güder, “Kullanılan pestisitin ürüne ne zaman verildiği, nasıl verildiği, etken maddesi, yani aktif maddesi. Yarılanma süresi dediğimiz süre, hasat öncesinden ne kadar zaman önce verilmeli? Çünkü artık pazara geldiğinde onun kalıntısının da olmaması gerekiyor ki biz onu, o gıdayı sağlıklı olarak tüketebilelim. Ve bize de zarar vermesin. O yüzden doğru zamanda, doğru dozla, ruhsatlı bitki koruma ürünleri dediğimiz, o ilaçların o pestisit ilaçlarının verilmesi çok hayat” dedi.

“Sınır reddi alan çok ürünümüz var”

Ürünlerin denetiminin önemine vurgu yapan Güder, Türkiye’de üretilen birçok ürünün sınırdan döndüğünü hatırlatarak, “Şimdi Türkiye Avrupa Birliği mevzuatına uygun olarak bu ürünlerde kullanıyor diye biliyoruz. Çünkü bakanlık da buna göre açıklıyor. Yaptığı analizleri de açıklıyor. Hatta bakanlık sayfasına girdiğimizde gıda ve yemde hızlı alarm bildirimi diye bir şey var. Elimde Nisan ayının Türkiye orijinli bildirim listesi var. Sınır reddi alan çok ürünümüz var bizim. Sınır reddi dışında uyarı bildirimi alan çok ürünümüz var. Almanya'dan, Hırvatistan’dan, Bulgaristan’dan… Burada ürünü yetiştirdiğimizde aslında yapılan denetimlerin önemli olduğunu bir kere daha söylemek isterim” dedi.

“Ürün analizleri gelmeden ürünler piyasaya sunuluyor”

Bakanlığın ürün analizlerini yaptığını fakat sonuç gelmeden ürünlerin piyasaya sunulduğuna dikkat çeken Güder, “Burada şehrimiz özeline gelmek istiyorum. Özellikle Mihalgazi'de, Sarıcakaya’da seralarımızda yaprağı yenen yeşil sebzeler var. Bunlar marul, maydanoz, roka gibi. Bu ürünlerde çiftçi ürünü çok çabuk olgunluğa gelsin diye ki, o üründe pestisit kullanıldığında daha yeşil olur, daha canlı olur, daha gevrek olur yaprakları daha albenisi olur. Onu orada yetiştirir. Yetiştirdiğinde hasat öncesi bir dönemi vardır o pestisit kullanımının. Burada bilgi eksikliği varsa çiftçinin ya da ‘ah çok çabuk yeşil olsun’ gibi düşüncesi varsa o MRL kalıntısı dediğimiz ilaç kalıntısını çok göz ardı etmiyor. Bakanlık yetkilileri gidiyor. Tarım İl Müdürlüğü, ilçe müdürlüğü oradan numuneler alıyorlar. O yeşillik özelinde konuşuyorum. Aldıktan sonra onlara gönderiyorlar analiz için. Analiz süresi ne yazık ki ürünün piyasaya sürülme süresinden daha uzun. Ertesi gün çiftçi onu pazara götürüyor ya da hale gönderiyor. Ancak o ürünün daha sonucu gelmedi. Onda kalıntısı belirli bir seviyenin üzerinde mi, olması gereken mi ya da altında mı? Sonuç gelmedi. Gelmeden onu biz iç piyasada ya da ürüne göre değişmekle birlikte dış piyasada sınır kapısına gidiyor” diye konuştu.

“Devlet hem denetlemeli hem de çiftçiyi bilgilendirmeli”

Pestisit kullanımında devletin alması gereken önlemler hakkında konuşan Güder, “Öncelikle bilgilendirilmesi lazım. Çünkü bazı çiftçiler ne kadar fazla atarsam bunun dozunu o kadar mantar da olmaz o bitkide yabancı ot da olmaz ya da bitkide böcek de olmaz. Ondan daha fazla atıyor. Aslında buradaki doz, etken madde dediğim gibi çok önemli. Burada bakanlığın bilgilendirmesi lazım. Çiftçiyi aydınlatması lazım ve bunu birebir yapacak. Ne yapılırsa her şekilde Ziraat Mühendisleri Odası olarak, meslektaşlarımız olarak desteğe hazırız. Burada tarım danışmanlığı da ön plana çıkıyor tabi ki çünkü gerçekten sağlık açısından da riskli bir konu” şeklinde konuştu.

“Pestisitlerin insan sağlığına etkisi çok fazla”

Pestisitlerde kokteyl etkisine dikkat çeken Güder, “O kokteyl etkisi suya karıştı diyelim. O pestisit havaya karışıyor, toprağa karışıyor. İnsana da deri yoluyla, solunum yoluyla geçiyor. Burada çok farklı dinamikler etkili insan sağlığı açısından. en basiti diyelim ben ilaçlama yapıyorum direkt bana geçiyor. İlk anda akut bazı etkiler var. Kusma, baş ağrısı, mide bulantısı ishal. Kısa vadede hemen bunlar yaşanabilir. Uzun vadede kronik bazı etkiler var ki bunlar da hemen ortaya çıkmıyor. Böbreküstü bezlerimizde, DNA'mıza kadar işleyen maalesef ki kronik durum ortaya çıkıyor. Ayrıca üremeyle ilgili, duygu bozulması ile ilgili. Çok arka arkaya gelen kronik etkileri de görmek mümkün” dedi.

“Ruhsatlı ilaç kullanımı çok az”

Ruhsatlı ilaç vurgusu yapan Güder, “Sürdürülebilirlik olmazsa tarım bir süre sonra bitecek ve Eskişehir'de de sürdürülebilirliğin olması adına bunlara dikkat edilmesi gerekiyor. Eskişehir özelinde de bilinçli mi? Bilinçli olanlar da var ama olmayanlar da var. Onlar için biz bilgilendirmeyi ve ruhsatlı ilaçlar kullanmalarını özellikle öneriyoruz. Maalesef ki burada ruhsatsız ilaçlar da var ve özellikle sebze, meyvelerde kullanılan ruhsatlı ilaç sayısı çok az. Türkiye'de sebze meyvede, zaten burada sebze meyvelerin çoğunun dönmesinin sebebi o” diye konuştu.

“Domates, salatalık gibi ürünlerden pestisit çok kullanılıyor”

Türkiye’de daha çok domates, salatalık gibi ürünlerde pestisit kullanıldığını söyleyen Güder, “Meyvelerde elma, fındık antepfıstığı, badem, avokado bunlarda kullanılıyor. Yani aslında biz pazarda o gördüğümüz çok fazla tükettiğimiz bizim yine yaprağı inen yeşil sebzelere geliyorum. Çünkü onlar çok kritik. Çünkü onlardaki arındırılma olayı da salatalarda çiğ yiyoruz onları. O yüzden Eskişehir özelinde de Türkiye özelinde de bu konu gerçekten kritik bir konu” şeklinde konuştu.

“Pestisit yerine feromon yöntemi kullanılabilir”

Pestisit yerine feromon yönteminin kullanılabileceğini söyleyen Güder, “Çiftçiyi desteklemek gerekiyor. Öncelikle çiftçiyi destekleyip bilgilendirirsek eğer organik tarım da olur. Kimyasallar hayatımızda var. Ancak bunların ne zaman verildiği, etken maddesi her biri önem taşıyor ve burada mekanik yöntemler de var, biyolojik, biyoteknik yöntemler de var kimyasal kullanımını azaltmak için. Feromon dediğimiz bazı salgı maddeleri var. Bunlar bu feromonlar mesela bir ürüne karşı ağaca asıyoruz. Oraya istenmeyen böcekler, bu bitkiye gitmesini istemediğimiz böcekler o feromon bir koku yayıyor oraya gidiyor. Bu biyolojik yöntem, biyoteknik yöntem. Bunların da entegre olup tarım içerisinde bakanlık tarafından ve ilgili kurumlar tarafından devreye sokulması lazım ki sadece organik tarım değil. Bunlar da olursa biz o pestisitlerin kullanımını bir nebze olsun daha da azaltmış oluruz. Ama dediğim gibi bilinçlendirme, bilgilendirme burada esas” ifadelerini kullandı.

“Nüfus artıyor, tarım toprakları daralıyor”

2030'da Türkiye nüfusunun 100 milyonu göreceği öngörülüyor. Geldiğimiz noktada tarım topraklarımız daraltılıyor. Çeşitli nedenlerden dolayı tarım toprakları daraltılınca, birim alandan daha fazla verim elde etmek için işte bu yöntemler daha fazla, ilaç firmaları tarafından da tohum firmaları tarafından da destekleniyor. Bunlar desteklendiğinde de iç piyasada ne yazık ki bizim bilgi bilinç seviyemiz ve çiftçinin o kaynakları da yeterli olmadığı için ucuzuna kaçıyor. Ruhsatsız ürünlere kaçıyor, merdiven altı ürünlere kaçıyor. O yüzden burada denetlemenin planda olması, dediğim gibi bizler de bu anlamda o denetlemelerde ya da çiftçiye tarlada, bahçede, serasında her türlü desteğe hazırız” diye konuştu.

“Karbonat ve sirkle ile sebze meyve yıkanmalı”

Yıkama yöntemleriyle ilgili de konuşan Güder, “Yıkama işlemleriyle ilgili olarak karbonat ve sirkeli su öneriyorlar. Ve çok düzgün gıda almasınlar. Aldıklarında o meyve sebze çok düzgün, albenisi olmasın. Sirkenin belirli bir orana kadar o pestisit kalıntısını alabildiği bilim insanları tarafından söylenmiş. Bazen diş fırçalarından hafifçe onu ürün üzerinde elmanın mesela o tabakanın giderilmesi hem sirkeli su hem karbon su öneriliyor. Onun dışında yıkamadan hiçbir şeyi yemesinler, soysunlar” dedi.

“Eskişehir topraklarında organik madde oranı azalıyor”

Eskişehir’de topraktaki organik madde oranının her geçen yıl düştüğünün altını çizen Güder, “Ancak bu verilen ilaçlar o bitkinin köklerine kadar iniyor. Hadi biz meyvesini aldık. Köklerine kadar iniyor. Burada aslında esas olan toprak. Toprağımız canlı bir varlık, organik maddesi olan ve organik maddelerimiz özellikle Eskişehir üzerinde organik maddesi gittikçe düşüyor. Topraktaki organik madde yavaş yavaş düşüyor Eskişehir’de. Bizim istemediğimiz bir şeydir. Toprağın sürdürülebilirliği açısından, verimliliğinin artması açısından istemediğimiz bir şeydir. Burada asıl denetçi tüketici. Nasıl hayvan hakları var, nasıl Birleşmiş Milletler'in evrensel insan hakları var. Toprak hakkı da var aslında. Toprak bir tapuyla alınıp satılan bir şey değil sadece. Toprak varsa gıda var. Toprak varsa gıda güvenliği var” ifadelerini kullandı.

“İnsan sağlığını etkiliyor”

Pestisitlerin insan sağlığını tehdit ettiğini söyleyen Diyetisyen İpek Bilal, “Pestisitler zararlı mikroorganizmalarla mücadele etmek için tarımda kullanılan kimyasal maddelerdir ve meyve sebze üzerinde bulunurlar. Genelde meyve sebzelerinin içine, kabuğuna işlerler ve pestisit miktarı arttıkça tabi ki bunların zararları da artmaktadır. Mesela nörotoksik etki yaratabilirler vücutta, sinir sistemini etkileyebilirler. Gebeler, çocuklar daha yüksek oranda onlar risk altında. O yüzden pestisit oranı düşük şeyler tüketilmelidir. Onun dışında da hormon sistemini etkiledikleri için hormonsal sıkıntılara neden olabilirler. Aynı zamanda da uzun süreli kronik maruziyet eğer olursa ileri dönemlerde kansere de yol açabilirler” dedi.

“Meyve, sebzeler akan suda yıkanmalı”

Bilal, “Pestisit miktarını azaltmak için kullanılan yöntemler var. Bunların bir tanesi meyve ve sebzeleri durgun suda yıkamak yerine akan suda en az 15-20 saniye yıkamalıdırlar. Genel olarak organik ürün tercih etmelidirler. Çünkü organik üründe pestisit miktarı ya çok azdır ya da yasaktır Kullanımı. Bunun dışında da karbonatlı suda 15-20 dakika meyve sebzeler bekletildiğinde pestisit oranı azalmaktadır. Bu şekilde bir yöntem seçilebilir ve sürekli aynı ürünü tüketmek yerine, sürekli farklı renkte ve çeşitte ürün tüketilmelidir” diye konuştu.

“Mevsiminde meyve sebze tüketimi kalmadı”

İnsanların mevsiminde meyve sebze yiyemediğine dikkat çeken Bilal, “Türkiye'de aslında tarımda kullanılan ilaçların artmasıyla birlikte, her seferinde kullandığımız şeyler daha çok değişime uğradığı için aslında kimse ne yediğini çok bilemiyor ve bu değişimden dolayı ürünlerden aldığımız tatlar, tazeliği, oranı hepsi değişiyor. Mesela eskiden herkes mevsiminde her şeyi yiyebilirken, şu an hiç kimse neyin ne mevsiminde olduğunu bilmiyor çünkü kullanılan kimyasal ürün çok fazla bu konuda. Pestisit miktarı arttığı için hastalıklar daha çok artıyor. Mesela iyileşme süreleri daha çok uzuyor ve insanların tedirginlikleri artıyor. Yani bu konuda bilinçsiz oldukları için ne yapacaklarını bilmiyorlar. Yani nasıl bununla mücadele edeceklerini de bilmiyorlar. Ve herkes öyle söylüyor deniliyor ama aslında bunu anlamda kesinlikle toplumun bilinçlenmesi için işte doktor, diyetisyen, ziraat mühendisi ne gerekiyorsa yapılması gerekiyor ve bunun duyulması gerekiyor gerçekten” şeklinde konuştu.

Kaynak: Meltem Karakaş