Daha altı ay yeni doldu. Kimse bu kadarını tahmin edemezdi! Aslında doğruyu söylemek gerekirse çok büyük umutlarla göreve gelmediler.
Yönetim kabiliyetlerine ya da takım sevgilerine elbette diyecek yoktu. Ama para olmayınca, destek gelmeyince bi yere kadar...
Bizim ‘esnaf’ kökenli yönetim gözünü kararttı biraz da ‘takım kimlere kalıyor beylerrr’ serzenişleri arasında işbaşına geldi.
Önceki yönetimin camiaya yaşattığı maddi ve manevi eziyeti en çok Mustafa Akgören ve ekibi hissetmişti. En çok onların canı yanmıştı...
En içten onlar isyan etmişti.
İşte o isyan onlara ateşten gömleği giydirdi.
Onca borç, dosya, sorun, ilgisizlik ve desteksizlik yetmezmiş gibi bir de korona belası çıktı bu yönetimin şansına!
Koca koca ülkelerin, anlı şanlı firmaların ayakta durmakta zorlandığı günlerde Akgören ve üç beş arkadaşı koskoca Eskişehirspor çınarı devrilmesin diye çabalıyor.
Çınar büyük, çınar heybetli, çınar ulu...
Ama bakımı da bi o kadar...
Herkesin işini gücünü ekmeğini firmasını kurtarmaya odaklandığı Korona Günleri’nde yönetimin ilk gündemi EsEs’ti.
Sanırım altı ay önce ‘’Biz elimizden geleni yapalım, şehir bize sahip çıkar’’ diye düşündüler. Aslında hepimiz öyle düşünmüştük. Yönetimin düzgün, pırıl pırıl gençlerden oluşması da en büyük dayanağımızdı.
Yok, öyle olmadı...  Destek veren oldu ama yük giderek ağırlaştı.
Sonra o destekler de sona erdi.
Kaldılar başbaşa...
Şimdi pek çoğumuz duymuyor, duyamıyor! Yok, yardım çığlığı falan değil duyulmayan...
Duyulmayan kemik sesleri...
Bu ağır yükün altında tek başına kalan yönetim çatırdıyor! Yine de ‘ahh uhh’ diye sesleri çıkmıyor. Kemik sesi geliyor sadece!