Bugüne kadar uygulanan sosyo-ekonomik politikalar dünya gündemini meşgul ederken, doğanın kendine özgü yaşam politikasında yaptığı stratejik değişiklik gündemi değiştirmeye başladı…

Çünkü insanlık, gezegenin sağladığı doğal kaynakların sürdürülebilir olarak kullanılmasına dayalı politikalar uygulamak yerine, kendisinin sınırsız isteklerine uygun politikaları tercih etti…

İşte, günümüzde yaşanan ve yaşanacak olan küresel çevre ve sağlık sorununun arkasında, insanlığın bu sınırsız isteklerine bağlı olarak doğadan ihtiyacından fazla yararlanma çabaları yatmaktadır…

Bu çabaların neden olduğu doğal dengedeki bozulmaların yarattığı olumsuz etkilerinin, uzun bir zaman diliminde kendini göstermesi, durumun göz ardı edilmesini kolaylaştırmaktadır.

Örneğin, salgın hastalıklar gibi toplu ölümlere neden olmadığı için gözden kaçırılan sinir, kalp, kanser, alzheimer vb. gibi bulaşıcı olmayan ve etkileri zamana yayılı olarak ortaya çıkan hastalıklar gibi…

Yıllar boyunca bilerek ya da bilmeyerek yapılan bu ihmalleri göz ardı eden politikalar bir “kemoterapi (ilaç) ekonomisi” yaratmıştır.

Bugün dünyada etkileri analık ve kitlesel olarak yaşanan pandemi süreci, bu gerçeğin farkına varılması açısından oldukça önemlidir. Üstelik sadece sağlık değil sosyo-ekonomik sorunları da beraberinde getirerek…

Yaşamakta olduğumuz pandemi süreci, bu durum karşısında insanlığın ne kadar savunmasız kalabildiğini ve gelecekte yaşanacak olası pandemilerden nasıl kaçınabileceğimizi öğrenmemiz gerektiğini tüm dünyaya göstermiştir.

Zira tarih boyunca, savaşlar dahil, hiçbir şey bulaşıcı hastalıklardan daha fazla insan ölümüne neden olmamıştır.

Doğal tahribatın artmasıyla bulaşıcı hastalıklardaki bu keskin artış tesadüf değildir. Son 50 yılda tüm doğal yaşam alanlarının %60'ı kaybedilirken, yeni bulaşıcı hastalıkların sayısının da dört katına çıktığı belirlenmiştir.

Bu süreci hızlandıran en büyük etken ise bir yanda çarpık kentleşme/nüfus yoğunluğu diğer yanda ise tüketime dayalı mega şehirlerin doğa üzerindeki büyük baskısıdır.

Bugün dünyada 10 milyonun üzerinde nüfusa sahip 33 mega şehir bulunmaktadır. 2030'a kadar bunların sayısının 43'e yükselmesi beklenmektedir.

Böylece küresel politikaların eseri olan mega şehirlerin ham madde, enerji, su ve gıda vb. gibi ihtiyaçlarını karşılamak ve atıklarını depolamak için gezegenin dört bir yanında doğal alanlar yok edilmektedir.

Ayrıca insanların bir bölümü mega şehirlerde yaşamıyor olsa bile, bugünkü pandemi süreci salgının hangi ülkeden veya şehirden kaynaklandığının da bir önemi olmadığını göstermiştir.

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi tarafından yapılan açıklamaya göre, insanları enfekte eden yeni veya ortaya çıkmış hastalık etmenlerinin dörtte üçünün yabanıl hayvanlardan kaynaklandığı tahmin ediliyor.

Özellikle kuşlar, yarasalar, böcekler ve kemirgenler vb. gibi canlılar bunların başında geliyorlar.

Büyük oranda mevcut yanlış sosyo-ekonomik politikaların bir sonucu olan yaşanan pandeminin dünyaya yıllık ekonomik maliyetinin en az Japonya’nın yıllık gelirine eşdeğer olan 4 trilyon dolardan fazla olacağı tahmin edilmektedir.

Hala geç kalınmış değildir.

Bugün uygulamaya konulacak yeni “yaşam-politikaları” ile doğanın korunması ve restorasyonu için yapılacak her 1 dolarlık harcama en az 9 dolarlık sürdürülebilir ekonomik fayda yaratabilecektir.

Zira, dünyada sağlanan ekonomik üretimin en az yarısı yani 44 trilyon dolarlık bir kısmı yüksek veya orta derecede doğaya ve onun nimetlerine bağlıdır.

Bu nedenle doğayla uyumlu yeni yaşam-politikaları tasarlamak, geçim kaynaklarının ve ticari faaliyetlerin uzun vadeli sürdürülebilirliğini sağlamanın yanı sıra gelecekteki salgın hastalıkları önlemenin de anahtarı olacaktır.

Çünkü; Sağlık, sosyo-ekonomik istikrar ve doğa birbirine bağlıdır...