Kentimizde her ay yayınlanan Eskişehir.Net Dergisi’nde yazmaya başlayalı tam bir yıl oldu…

Daha öncede gazetelerde köşe yazarı olarak pek çok makalem yayınlandı. Ancak bir dergide yazı yazmanın bir gazetede yazmaktan farklı olduğunu düşünüyorum…

Gazete yazarlığında daha çok toplumda her gün söylenenleri duymak, aktarmak ve yorumlamak daha ağır basıyor.

Dergi yazarlığı ise yönetim bilimi gurusu Peter Drucker’un iletişimin en önemli unsuru olarak gördüğü “söylenmeyeni duyma” çabasını da gerektiriyor.

Zira yaşadığımız toplumu en iyi şekilde anlatmak için, o toplumu oluşturan ve sessiz düşünen bireyleri de en iyi biçimde anlamak gerekmektedir…

Bu nedenle çağdaş sosyal bilimciler, büyük ölçüde, bireyi artık toplumun odak noktasına koymaktadırlar.

Çünkü insanlar kitlesel olarak günlük/duygusal düşünerek aynı talebi sesli dile getirmekte daha cesur davranırlarken, bireysel olarak geleceği de kapsayacak biçimde daha mantıklı, farklı ve sessiz düşünüyorlar…

Böylece bireysel bir organizma olan insanın düşünceleri ve sözleri, her ne kadar yaratıcı olursa olsun, sosyal bir metabolizma olan toplum içine girdiğinde “hakikatin önemsizleştirilmesi” denilen bir erozyona uğrayarak kaybolmaktadır.

Tıpkı akacak mecra bulmayan bir derenin suyunun kuruması gibi…

Kitle içinde diğerlerinin varlığı ve konuşmaları samimi bir iletişime dönüşmediği için, sadece birbirlerinin varlığını ve fiziksel yalnızlığı ortadan kaldıran zihniyet tekleşmesi adı verilen bir konumlanmaya dönüşüyor.

Bunun altında ise kitle davranışına dayalı politik amaçlı bir onaylama tutumu olan bilerek samimiyetsizlik yatmaktadır.

Bu yüzden sadece kitlelere kulak vererek olayları analiz etmek, toplum yararına olacak pek çok yaratıcı bireysel düşüncenin duyulmasına engel olabilmektedir.

Çünkü yaratıcılık kitlenin değil, bireyin temel bir özelliğidir…

Özellikle topluma kanaat önderliği yapma çabası içinde olan yazarlar, yöneticiler ve karar vericiler için olmazsa olmaz bir özelliktir, bu…

Bu yüzden bunu misyon edinenlerin, koro şeklinde yükselen toplumsal taleplerin yanı sıra, toplum içinde söylenemeyen bireysel yaratıcı fikirleri de işitebilecek kanalları oluşturabilmeleri önemlidir.

Şöyle bir uygarlık tarihine göz attığımızda, insanlığa yön veren tüm değerli fikirlerin kitleler ya da kalabalıklar tarafından değil, bireyler tarafından ortaya atıldığı kolayca görülmektedir.

Aksi takdirde doğru politikalar üretmek yerine toplumun ağzına uygun kulak olmaktan öteye gidilmesi zorlaşmaktadır…

Yazımı Halil Cibran’ın şu sözüyle noktalıyorum; “Bir insanın hakikati, onun sana açıkladığı şeylerde değil, açıklayamadığı şeylerdedir. Bu yüzden, onu anlamak istersen, söylediğine değil, söyleyemediğine kulak vermeyi bilmelidir.”