Eğitimdeki başarımız her zaman tartışma konusu oldu. İlkokuldan en üst mertebeye kadar eğitim hayatımızın neden yeteri kadar başarılı olamadığını tartışırız.
Kimi sistem der, kimi coğrafya kader der… Onlarca neden sıralanır. Şu bir gerçek ki dünya çocuklarından daha az akıllı değiliz! O zaman sorun çocuklarda değil, sorun yönetenlerde…
Yine akademik başarı meselesi… Üniversitelerimizin durumu…
Bu konu da hep gündemde…
Dünyanın en başarılı 100 üniversitesi, 500 üniversitesi açıklanır. Türkiye’den hiçbiri o listelere giremez. Herkese sorduk, soruyoruz… Neden çok başarılı değiliz, sorun ne?
Yaklaşık 10 yıl önce…
Prof. Dr. Orhan Oğuz ile röportaj yaptım.
Anadolu Üniversitesi Rektörlük makamı arkasındaki odada üç saat geçirdik hocayla…
Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni kuran Prof. Dr. Orhan Oğuz, Anadolu Üniversitesi’nin temellerini atmış. Marmara Üniversitesi’nin de kurucu rektörü…
Yükseköğretim denince akla gelen ilk isimlerden…
Hoca’yı bulmuşken elbette ona da sorduk. Hocam neden böyle?
Orhan Hoca, “Çok uzun uzun anlatmaya gerek yok. Size sadece bir örnek vereceğim” dedi.
1960 Darbesi sonrasında kente askeri bir heyet gelir. İsmini söyledi mi söylemedi mi tam hatırlamıyorum. Üst düzel bir komutanın ziyareti… Orhan Hoca da Akademi Başkanı olarak karşılama heyetindedir.
Komutan gelir, karşılama, ayaküstü tanışma olur…
Ardından ziyaret programları başlayacak. Bu sırada Orhan Hoca, o yetkili kişinin yanına gider ve “Ben izninizi istiyorum. Dersler var, Akademi’de işlerim var. Ziyaretlere katılamayacağım” der.
Söz konusu kişi de “Tabi Hocam siz işinize bakın” der.
Orhan Hoca, halen Rektörlük altında sergilenen aracına atlar ve Akademi’ye döner.
Dersin önemi, eğitimin değeri… Hocalık böyle olur, eğitime verilen kıymet budur. Orhan Hoca bunu birkaç kez de bakan ziyaretinde yaptığını ifade etmişti. Bakanı karşılıyor sonrasında işinin başına dönmek için izin istiyor.
Hoca’nın bunları anlattığı tarihlerde tüm bürokratların bakan peşinde koştuklarını görüyorduk. İşleri var mı yok mu bilmiyorum! Ama hepsi tam kadro olurdu. Kente ayak bastığı andan gidene kadar hep ‘konvoyda’ olurlardı.
İzin istemek falan kimsenin aklına gelemezdi! Bilakis konvoyda olmayan dikkat çekerdi!
Bu durum sonraki yıllarda daha da fena bir hal aldı. Neyse ki gelen çok önemli kişiyi Ankara yolundaki Yüceller Petrol’de karşılamıyoruz! 90’lı yıllarda o da varmış! Laf açılmışken oradaki son karşılamayı Halil Ünal yapmıştı. 2007 seçimi öncesinde Mehmet Ağar’ı karşılamıştı.
Neyse konuyu dağıtmayalım…
Orhan Hoca’nın cevabı böyleydi…
Allah rahmet eylesin.