Amerikalı akademisyen ve psikolog Abraham Harold Maslow, insani psikolojinin ortaya çıkmasında önemli katkıda bulunmuş ve kendi adını taşıyan bir teori ileri sürmüştür. “Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi” olarak bilinen bu teoride, insanların belirli kategorilerdeki ihtiyaçlarını karşılarken kendi içlerinde bir hiyerarşi oluşturdukları belirtilmiştir. Buna göre nefes alma, beslenme, su, cinsellik, uyku ve boşaltım gibi fizyolojik gereksinimler ilk sırada yer almaktadır. Elbette ki bu gereksinimlerin karşılanmasının yaşamımızı sürdürmek için en öncelikli oldukları tartışılamaz. Ancak kişisel görüşüme göre insan için sanat da en az bunlar kadar gereklidir.

Yaşam kalitemizi yükseltmek, kendimizi daha iyi ifade edebilmek, geleceğe estetik kanıtlar bırakmak ve belki de en önemlisi muhalefet yapmak için gereklidir sanat. Çünkü insan, diğer canlılardan farklı olarak ruhu ve duyguları olan bir varlıktır. Psikolojik durumumuzun olumlu olmadığı zamanlarda fiziksel hastalıklara daha açık olduğumuz gerçeği apaçık ortadadır. Bu da ruhumuzu beslememiz ve günlük rutinden biraz olsun uzaklaşmamız gerektiği anlamına gelir. O zaman sanat bizim için bir kaçış yeri olur. Ben de belki bu gerçeğin ışığında sanatsal etkinlikleri izleme zorunluğu hissederim. Sanat ruhumu besler, zenginleştirir ve empati yeteneğimi arttırır. Benim vazgeçilmezlerimdendir. Bu nedenle hocalığım süresince öğrencilerimi de bu yönde yönlendirip daha sonra alışkanlık haline getirmelerini umarak en azından bir sergi izlemeye götürmüşümdür. Memnuniyetle belirtmeliyim ki şehrimiz bu alanda da ülkemizin en önde gelen illerindendir.

Sanatçı, iç dünyasını izleyenlere sanat aracılığıyla açar ve düşüncelerini en içten biçimde ifade eder. Yıllarca anlatsa açıklayamayacağı bir fikri, bir sanat eseri aracılığıyla en kısa sürede apaçık ve en etkili biçimde ifade edebilir. Böylece topluma ulaşır ve onu etkiler. Son yüzyılda çok da kolay anlaşılmayan eserler üretilse de bence en önemli şey, bir eseri izlerken bize geçen duygudur. Bu olumlu da olabilir olumsuz da. Sanatçının iç dünyasında ne varsa o yansır eserine. Sloganı, “Sanatla Değiş Dünyayı Dönüştür” olan son İstanbul Bienali kapsamında izlediğim bazı sergilerdeki eserler beni öylesine rahatsız etti ki olabilen en kısa sürede sergi mekânlarını terk ettim. Sonra bir an düşündüm ve sanatçıların amacına ulaştığının ayrımına vardım. Çünkü yapmak istedikleri buydu. Artık neredeyse kanıksadığımız şiddeti ve çirkinlikleri öylesine etkin bir şekilde yüzünüze vuruyorlar ki kendinizi bu konuda düşünmek ve bir şey yapmak zorunda hissediyorsunuz.

Muhalif sanat konusunda beni etkileyen birkaç örneği paylaşmak isterim. İngiliz Edebiyatı’nda ders olarak okutulan iki kitap, hırsını dizginleyemeyen bilim insanları için çok önemli uyarı niteliğindedir ve özellikle tüm canlıların genleriyle oynandığı günümüzde bu konuya dikkat çekmesi daha da önem kazanmıştır. Bunların ilki, pek çok kişinin en azından adını duymuş olduğu ve ilk kez 1818 yılında yayınlanmış olan “Frankenstein”dır. İngiliz yazar Mary Shelley tarafından yazılan bu eserde genç bir bilim insanı olan Victor Frankenstein’ın sonuçlarını düşünmeden yaptığı bilimsel deneyin yol açtıkları konu edilir. İkincisi, Aldous Huxley’in “Cesur Yeni Dünya”sıdır. Bu romanın konusu, 26. Yüzyıl Londra’sında geçmektedir. Distopik bir atmosferde insanların üreme teknolojisi kullanılarak genetik açıdan kontrol altında tutulup ayıklanarak insan ırkının ıslah edilmesi anlatılmaktadır. Ama amaçlanan ve varılan sonuçlar çok farklı olmuştur. Bu kitapların, okuyan bilim insanları üzerinde büyük etkileri olacağını düşünüyorum.

Sanat, siyasilerin de en çok korktukları muhalefet araçlarındandır. Son kanıtı, İranlı sanatçı Shervin Hajipour'un “İçin” anlamına gelen “Baraye” şarkısının yarattığı etkidir. Sanatçının din polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra yaşamını yitiren 22 yaşındaki Mahsa Amini için yaptığı şarkı, insanların neden isyan etmesi gerektiğine dair nedenleri sıralıyor. Şarkının yarattığı müthiş etki nedeniyle Hajipour da şarkının ilk yayınlanmasından iki gün sonra 29 Eylül 2022'de tutuklanmış ve 04 Ekim 2022 günü kefaletle serbest bırakılmıştır. Kısacası sanatın gerekliliği ve gücü tartışılamaz.

Ata’mızın eksikliğini derinden hissettiğimiz kasım ayınızın sanatla dolu olarak barış içinde, sağlıkla, mutlulukla ve üretkenlikle geçmesini diliyorum.