Yazı: Psikolog Ebru Yüksel Erer

Çabuk öfkelenme, alıngan olma, sıklıkla yetişkinlerle tartışma, kuralları sorgulama ve kurallara uymayı reddetme, kendi hataları için çevresindekileri suçlama, bilerek başkalarını kızdıracak davranışlar yapma, üzgünken iletişim sırasında nefret dolu olma/düşmanlık, hatta bu duygularla kinci ve intikamcı davranışlara yönelme gibi davranışlar dikkat çekici biçimde yüzeyde olur. Bu türden eylemler hem çocuğun hem de yakın çevresinin günlük yaşamını zorlaştırır. Çoğunlukla hafif düzeyde ve üç yaştan sonra görülen belirtiler başlarda sadece ev ortamında görülüyorken hatalı disiplin yöntemleri, aile içi sorunlar ve çocuğun mizacının da etkisiyle şiddeti artarak patolojik boyuta gelebilir.

Bir-üç yaş arasındaki pek çok çocuk, isteklerini elde etmek için ısrarcı bir tutumla kendi bildiklerini okumak için ağlama nöbetlerine kadar giden inatçı tavırlar sergileyebilir. Bu evre “Özerklik Evresi”dir; bağımsızlık mücadelesi ve bireyleşmek için aslında sağlıklı ve evrenseldir. Bu evrede işlevsel olmayan ebeveyn tutumları benimsenmez ve çocuğa tutarlı, sakin yaklaşılırsa; çocuklar isteklerini ertelemeyi, olumsuz duyguları yönetmeyi ve problem çözme becerisi kazanmayı başarabilirler.

Özerklik evresinde bireyleşme ihtiyacı sağlıklı desteklenmeyen çocuklarda, inatlaşma davranışı olağandır. İsteği olsun diye kendini yerden yere atıyor, bağırıyor, çevreye ve kendine zarar verecek riskli davranışlar sergiliyorsa, bu inatçı duruş; okul öncesi dönem için Karşıt Olma Karşıt Gelme Bozukluğu; ergenlik dönemi için Davranım Bozukluğu açısından değerlendirilmelidir.

Patolojik boyuta gelen bu inatçı duruş tedavi edilmediğinde neler olur?

Çocuklar, yetişkin yaşamlarında da otorite figürleriyle çatışan bireyler olarak varlıklarını sürdürmeye devam ederler. Okul yaşamında, iş hayatında ve evlilik hayatında başarısızlık; dürtü kontrol sorunlarından kaynaklı madde kullanımı ya da öz kıyım gibi riskli girişimlerde bulunma olasılığı yüksektir.

Problem durumun tedavi edilmesi ne demektir?

İnatlaşmanın yaş dönemine ait bir özellik olmaktan çıktığı durumlarda erken müdahale, sağlıklı kişilik gelişiminin desteklenebilmesi açısından kritik öneme sahiptir. Okul öncesi dönemden itibaren ebeveynlerle yürütülen çalışmalarda; aile içi iletişimin sağlıklı hale gelebilmesi, anne-babalık becerilerinin desteklenerek yanlış ebeveyn tutumlarının düzeltilmesi hedeflenir. Uzun vadede problem durumun ortadan kaldırılmasının önemi konusunda aile bireyleri bilinçlendirilir ve bir tutumla hareket edebilir hale gelmeleri sağlanır. Çocukla yapılan çalışmalarda ise öfke ve hayal kırıklığı gibi duyguların yönetilebilmesi için bireysel terapiler eşliğinde çocuğun donanımının güçlendirilmesi ve sosyal ortamlardaki deneyimlerin çeşitlendirilmesi gibi destekler sunulur. Eşlik eden başka sorunların varlığında gerektiğinde psiko-farmakolojik tedavilerden de yararlanmak ihtiyaç olabilir.