Odunpazarı Belediyesi Özel Kalem Müdürü Şenol Durur ile twitter üzerinden atıştık. A8’ler, Gezi’ler, çatıdan akan sular… Hepsi birbirine girdi. Olayların üzerinden biraz da vakit geçtiği için bu yazıda neler olduğunu hatırlatmak istedim.

Mesele nasıl başladı? AK Partili Murat Özcan ile Haftalık isminde programa başladık. Özcan orada “10 yıllık AK Parti döneminde Odunpazarı’na üç kapalı pazar yapıldı. 7 yıllık CHP’li Kazım Kurt döneminde bir tane yapılmadı” dedi.
Bunu twitter’dan paylaştım. Şenol Bey, buna cevap verdi. Burhan Sakallı döneminde yapılan pazar yerlerinin tadilatı için çok para harcadık, Hasan Polatkan Kültür Merkezi’nin çatısı akıyor gibi cevaplardı…

Sonra ben uyudum… Sabah bi kalktım Şenol Bey hızını alamamış A8’lere, Gezi’lere falan girmiş. Sonra da “Bi dönem Kazım Başkan’a helal olsun diyordun, şimdi eleştiriyorsun” dedi. Ve ‘çatıdan akan su’ imasıyla sanırım ‘para almayınca böyle yapıyorsun’ demek istedi.
Bu para meselesi az beklesin… Elbette geri döneceğim. Para meselesi unutulmaz!

Ama önce Şenol Bey’in katıp karıştırdığı şeyleri açıklığa kavuşturalım. Kazım Kurt 2014 yerel seçiminde belediye başkanı seçildi. Neredeyse ilk işlerinden biri de makam aracını değiştirmek olmuştu. Burhan Sakallı’nın kullandığı Audi A6 yerine Audi A8 çekmişti altına… 

Bunun doğru olmadığını yazdım. Halkçı Başkan’a yakışmadığını… Önce eski makam aracının arızalı falan olduğunu iddia ettiler, basın toplantısı yaptılar, bana biraz salladılar sonra araç değişti. A8 gitti… Kurt sonraki günlerde reno fluansa şimdilerde de passata biniyor. Doğrusu buydu.
A8 meselesi böyle…

Gezi meselesi nedir?
Gezi olaylarında 2Eylül’de yazıişleri müdürüydüm. Gazete Sürmeli Ailesi’nindi. AÜ Eski Rektörü Prof. Dr. Fevzi Sürmeli, oğlu Cemil Onur Sürmeli…
Gezi’de “İlk üç güncü” tayfa arasında yer aldım. İlk üç gün Gezi’yi haklı buldum. Şimdi de felsefesini, çıkış noktasını haklı buluyorum. Ama ilk üç günden sonra mesafeli davrandım. İlk günlerde özetle iktidara “Keşke hızlı tren yapmasaydın, yol yapmasaydın Ankara’ya dört saatte gitseydik. Toplumu böyle bölmeseydin, birlik ve beraberliğe böyle zarar vermeseydin” dedim.

Sonra yollar kesildi, ATM’ler yakıldı, polise taş atıldı… İş başka bir yöne gitti. Yüzü kapalı tipler terör estirdi. Gazetemiz çatırdadı! Zor günlerdi… Her görüşten fikir işçisi vardı. Düşünün Sezai Şen ve İsmail Genç aynı gazetedeydi. Gazete genel yayın politikası olarak Gezi’ye destek vermeye devam etti. Köşe yazarları ise fikirlerini yazdı. Gezi’nin sembol fotoğraflarından biri yönettiğim gazetede yayınlandı. Tuğba Koçal’ın Yunusemre’de çektiği fotoğraftı.
Bir sabah erken vakitte taksici tanıdığımdan telefon aldım. Taksici, Espark önündeki çadırlara müdahale edilecek diyordu… Yaklaşık 22-23 gün çadırlar orada kalmıştı. AA’da muhabirken ilk yıllarda şirket aracı yoktu, o yüzden çok taksi kullandık yani çok taksici tanırım.

Bu ihbarı bile nerelere çektiler! Babamın polis olmasından tutun da… Neyse uzatmayalım. Espark önüne gittim. Fotoğraf çektim, notlar aldım. Gazeteye döndüm ve web sitemize köşe yazdım; Kandırıldık Ey Halkım…
Bu yazı gazetede yayınlanmadı! Çünkü “Nefes alamıyoruz eyyy Erdoğan” diyenler gazeteyi yaktı. Evet bildiğiniz yaktı. Yakılan gazetenin içinde söz konusu yazı yoktu. Bir gün sabredemediler! Sonra yönetimin kararıyla yazım web sitesinden de kaldırıldı. Güvenlik Şube Müdürü Bayram Önal ‘kitlenin’ gazeteye yürüyeceğini falan söyledi, sanırım yönetim olayın uzamasını istemedi. Şenol Bey’in arkadaşları sayesinde tarihe geçtim! Yazısı basılmadan gazetesi yakılan köşe yazarıyım ben!

Durur’un iddia ettiği twitter kapatma meselesi… Öyle bir şey olmadı. O dönem yanılmıyorsam iki tweet sildim. Yine gazete sahiplerinin ‘sağduyu’ çağrısı üzerine… Tweet silmeyi pek sevmem! Sonraki yıllarda sanırım bir de Oğuzhan Özen kendisi hakkında iyi şeyler yazdığım tweet’i kaldırmamı rica etmişti. Bir miktar bilgi eksikliği olduğu için tweet’i sildim. Yoksa Oğuzhan Abi’yi de kırardım!

Ne diyorduk?
Şenol Durur aklı sıra bizi “Cihan Efendi bi öyle bi böylesin” dedi. Bunu da para tura işlerini ima ederek yaptı.
Kazım Kurt ilk döneminde iyi işler yaptı. Hizmetler, projeler güzeldi ve parti işlerini de bu kadar kafaya takmamıştı! O dönemdeki Kurt nerede şimdi Beylikova ilçe örgütünü ele geçirmek için yanıp tutuşan Kurt nerede?
O dönem elbette Volkan Doğan faktörünü de unutmayalım! Doğan tüm gücüyle yüklenirken Kurt’u savunmak gerekiyordu. Tek kalmıştı, dayak yemesine gönlümüz razı gelmedi. Bir nevi güçsüz olanı tutma sendromu!
Sonra araya il kongresi girmiş! Recep Taşel’in seçildiği kongre… Ne bilelim Şenol Durur’un Ahmet Ataç ve Büyükerşen’e komplo kuracağını? Kurt’tan habersiz üstelik… Yoksa haberi var mıydı? Ne diyecektik, çok iyi oldu tam mükemmel oldu mu diyecektik? Hayır, demedik! Bu yanlış, bu korkunç, bu insafsızca dedik.

Sonra “Bu tür ayak oyunları CHP’ye seçim kaybettirir” dedik. Kurt’un Eskişehir’de CHP’nin mağlubiyetinden sorumlu olacağını yazdım. Bu CHP’yi Hoca bile kurtaramaz yazdım.
Bunlar yaşanmamış, olmamış gibi devam etmemizi istiyorlar, bekliyorlar.

Para meselesini unutmadım!
Şimdi Şenol Bey çıkıp bunu açıklasın. Aramızda bir para tura işi olmuş mudur? Bi öyle bi böyle yazmanın nedeni para mıdır, belediye kaynaklı herhangi bir kazanım mıdır?
Üç gün önce aynı yoldan Şenol Bey’in İl Başkanı Recep Taşel de gitti. Para tur işine gireni affetmem! İyi yazınca ‘çok yaşa Cihan’ kötü yazınca ‘parayı kestik ondan böyle’… Havlamasını bilmeyen köpek sürüye kurt getirir!
Hadi dökülsün ortaya faturalar, ihaleler, işler, ödemeler, satın almalar, kıyaklar…

Şenol Bey’i açıklamaya davet ediyorum. Benimle ya da çalıştığım kurumlarla para tura ilişkisi oldu mu? Patronlarıma kefil falan değilim. Prof. Dr. Fevzi Sürmeli hariç… Sürmeli Ailesi’nin kamu ya da belediyelerle iş ilişkisi olmadığını biliyorum. Kültür Başkentliği döneminde bile Fevzi Hoca “Hiçbir beklentimiz yok, asla iş istemiyoruz. Siz destek olun, Eskişehir için güzel bir şey” demişti. Ve tek kuruşluk fatura kesilmemişti.
Önceki patronum, şimdiki patronum fark etmez. Ben bir şey almadım, satmadım. Şenol Durur’un patronlarımla arasında bi şey olduysa onu da bilemem!
Çıksın hemen açıklasın, kime ne kadar ne verdi? Bekleyeceğim ama çok değil!