27 Mayıs 1960 askeri darbesinin ardından dönemin Devlet Başkanı Cemal Gürsel’in, 29 Ekim 1961’deki Cumhuriyet Bayramı törenlerine yetiştirilmek üzere şimdiki adı TÜRASAŞ Eskişehir Bölge Müdürlüğü olan Eskişehir Demiryolu Fabrikası çalışanlarına yerli otomobil üretme talimatı vermesiyle ortaya çıkan Türkiye’nin ilk yerli otomobili “Devrim”, halen yoğun ilgi görüyor.

Fabrikanın önceki müdürü Hayri Avcı ile tesiste 24 sene işçi olarak görev yaptıktan sonra akademik hayata atılan ESOGÜ Tarih bölümünden emekli Dr. Öğr. Üyesi Cezmi Karasu’nun gayretleri sayesinde ortaya çıkan Devrim Arabaları Müzesi’nde, projede kullanılan pek çok malzemenin yanı sıra fabrikaya ait bazı tarihi materyaller de ziyaretçilerin beğenisine sunuldu.

Pandemiye rağmen 700 bin ziyaretçi…

Karasu, eskisehir.net’e yaptığı açıklamada, demiryolu müzesi oluşturma fikrinin 10 yıl önce ortaya çıktığını belirterek, “TÜLOMSAŞ’ın son genel müdürü Hayri Avcı bu fikri ortaya attı. Burası eskiden bir kreş binasıydı. Müze girişimini Eylül 2017’de başlattık fakat binanın öncesinde kreş olması nedeniyle büyük salonları ve geniş koridorları yok. Başlangıçta binanın büyük olmasını istiyorduk. 10 yılda 2 milyon ziyaretçi hedefimiz vardı. Hatta bu rakamı çok iddialı bulup ‘Ayaklarınız yere basmıyor’ diyenler oldu. Araya giren pandemi sürecine rağmen bu sayı 700 bine ulaşmış durumda” diye konuştu.

“Sıra dışı işler görecekler”

Karasu, müzenin Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünün kataloğuna girdiğini ifade ederek, “Ziyaretçi sayısı şimdiden 700 bini aştı ve sanıyorum ki 10 yılda 2 milyonu da geçeceğiz. 15 gün önce yaygın bir gazete, ‘Türkiye’de görülmesi gereken 15 müze’ arasında TÜRASAŞ Devrim Arabaları Müzesi’ne de yer verdi. Bu son derece önemli. Burayı çok mütevazi şartlarda yaptık. Bizim payımıza düşen tasarım ve uygulama kısmını da Nisan 2018’de teslim ettik. Yapıyı 3 salon olarak planladık. Ziyaretçiler buraya geldiklerinde TÜRASAŞ’ın ürettiği teknik ürünlerden ziyade sıra dışı işleri görecekler” bilgisini verdi.

“Devrim için 3 salon ayırdık”

Müzedeki TÜRASAŞ Salonu’ndan “İlk insan kaynağının ve sıra dışı ürünlerin sergilendiği salon” olarak bahseden Karasu, “Bir küçük salonumuz daha var. Orada da demiryollarında kullanılan aletleri sergiliyoruz. Devrim otomobili için de 3 salon ayırdık. Müzedeki çatal, kaşık, bıçak takımı, komodin ve lavabo Mareşal Fevzi Çakmak’ın bir dönem kullanmış olduğu vagondan getirildi. Bu vagon sonradan köprü inşaatında çalışan işçilerin servis vagonu olarak kullanılmış” dedi.

“İlk üretilen lokomotif Mehmetçik”

Karasu, şöyle devam etti:

“TÜLOMSAŞ döneminden önce 1970-1986 yılları arasında fabrikanın adı Eskişehir Lokomotif Motor Sanayi Müesseseydi. Müzede sergilenen o dönemden kalmış döküm bir kül tablası var. Fabrikanın ilk dönemlerinde kullanılan manyetolu telefonları, daktiloları ve hesap makinelerini de getirdik. Burada üretilen ilk lokomotif aslında Mehmetçik lokomotifi… Mehmetçik, Eskişehir ile Hava İkmal merkezi arasında dar bir hatta dekovil olarak servis hizmeti veriyordu. Daha sonra bunun benzerleri İzmir Fuarı ve Ankara Gençlik Parkı için de yapıldı.”

“Atatürk’ün ‘Beyaz Tren’inin ikizi TÜRASAŞ’ta”

“Atatürk’ün Ankara Garı’nda duran Beyaz Tren’i vardır. Onun bir ikizi de fabrikanın içinde duruyor. Dilerim bir gün bize o vagonu restore edip ziyarete sunma imkanı doğar. Buradaki vagon servis vagonu olarak kullanılıyordu. O vagondan çıkan parçalar da burada sergileniyor.”

“50 yıl önce elimden geçmiştir”

“Fabrikanın çok farklı tarzlarda ürettiği lokomotifler mevcut. Bu maketler de o üretimlere ilişkin olarak yapıldı. Örneğin bu vagonlardan bir tanesi kuru tahıl nakliyatında kullanılan bir vagon. Maketlerden bazıları fabrikada çalışırken üzerinde emek verdiğim ürünler. Aydınlatma tesisatı yapılırken ben de çalışmıştım. Bundan 2 tane yaptık, bir tanesi de genel müdürlükte… Maketin tekerleklerindeki küçük parçalar da 50 yıl önce benim elimden geçmiştir.”

“Manevra lokomotifinin maketi mevcut”

Eskişehir’in demiryolları açısından kavşak noktası olduğunu kaydeden Karasu, “Yaşı müsait olanlar Eskibağlar’daki ve Ertuğrulgazi’deki lokomotifleri sıkça görürlerdi. Eskişehir İstasyonu’nda 12-13 hat var. İstanbul, İzmir ve doğudan gelen katarlar burada bozulup tekrardan yapılırdı. Katarı tekrardan dizme işlerinde kullanılan lokomotiflere manevra lokomotifi denir. Onlardan birinin maketi de burada mevcut. Ertuğrulgazi ve Bağlar geçitleri bu manevralar nedeniyle sıklıkla kapanırdı” değerlendirmesinde bulundu.

İlk yerli ve milli savunma silahı da müzede

Müzede sergilenen piyanonun Mareşal Fevzi Çakmak’ın kullandığı söylenen vagondan getirildiğini dile getiren Karasu, “Fabrika büyük masraflar yapmadan bu vagonun restorasyonunu gerçekleştirecek deneyime sahip. Dilerim bu restorasyon bize kısmet olur. Tekrar o vagonu restore edip bu parçaları orijinal yerlerine koyup ziyarete açarız. Ayrıca bilindiği üzere Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Amerikan ambargosu sebebiyle burada üretilen TRA-100 adlı bir roketatar var. Bu silah, savunma sanayimizde ilk yerli ve milli üretim olma özelliğini taşıyor. Bu silahın roketi de burada ziyaretçilere açık. Maalesef silahın ancak fotoğrafını bulabildik. O da müzede yer alıyor” diye konuştu.

Teknik ekipmanlar Demiryolu Salonu’nda

Müzedeki Demiryolu Salonu’nda da benzin matarası ve ray sertliğini ölçen aletler gibi teknik donanımların sergilendiğini söyleyen Karasu, şunları kaydetti:

“Demiryollarındaki çatlakları tespit ettiğimiz aletler de burada yer alıyor. Arazi ölçümünü yapan personelin kullandığı eski aletlerin bir kısmı da bulunuyor. Köprü inşaatlarında kullanılan ekipmanlar da salonda mevcut. Dizel lokomotif maketi sergileniyor. 16 silindirli bir motor. Bu motor 20 bin evin elektrik ihtiyacını karşılayacak kadar elektrik üretebiliyor.”

Devrim’e ilişkin yapılan ilk kalıp parçası

Müzede Devrim otomobili için ayrılan bölümün 3 salondan oluştuğunu aktaran Karasu, “Burada otomobile ilişkin ilk yapılan kalıp parçası var. Edindiğimiz belgelerde ‘Devrim’i ilk tasarladığımızda nasıl bir şekil alacağını bilmiyorduk’ deniyor. Bu nedenle ilk otomobilin adını ‘Gecekondu’ koymuşlar. Elimizdeki araç, şimdiki haline içine yerleştirilecek parçaların boyutunu etkileyebilmesi ihtimalinden dolayı daha sonra ulaştı” ifadelerini kullandı.

“Alçı zannediyorduk ama kireç taşından yapılmış”

Karasu, söz konusu parçanın hikayesini şu sözlerle anlattı:

“Devrim otomobillerinden bir tanesi atölyede yandı. Yangından sonra başına bir şey gelmesin diye adını bilmediğimiz bir fabrika çalışanı, parçayı Devrim’in yapıldığı atölyenin 50 metre ilerisindeki hurdalık alanda toprağa gömmüş. Bu parça da o alanın düzenlenmesi sırasında ortaya çıktı. Üzerini temizlerken parçayı alçı zannediyorduk ama kireç taşından yapılmış. Bu nedenle biraz deforme oldu, biz de işlemi hemen durdurduk ve koruma altına aldık. Müzedeki en orijinal parçalardan bir tanesi bu…”

“Restorasyon sırasında konulan tek yeni parça bagaj kapısı”

Karasu, deforme olması sebebiyle sökülen Devrim’in bagaj parçasının da müzede yer aldığını söyleyerek, “Devrim pek çok tadilat geçirdi ama müzeye konulmadan önce üzerinde kapsamlı bir restorasyon yapıldı. Bu restorasyon sırasında bütün parçalar tamamen söküldü. En deforme olan parçası da buydu. Bu nedenle söküldü ve yerine yenisi takıldı. Eskisi de burada duruyor. Zaten restorasyon sırasında konulan tek yeni parça bagaj kapısı” bilgisini verdi.

3’üncü Devrim’in motoru müzede yer alıyor

Karasu, “3’üncü Devrim’in motor bloğu da burada sergileniyor. Devrim’lerin bir tanesi atölyede yandı. Siyah olan Devrim’in akıbetini maalesef bilemiyoruz. Araştırmalarımız sürüyor. Akıl sağlığı pek yerinde olmayan bir işçi arkadaşımız siyah Devrim’in de ‘Gecekondu’ olarak tabir edilen ilk Devrim’le birlikte atölyede yandığını söylemişti. 1990’lı yılların başında 3’üncü Devrim’e bir gece vardiyası sırasında forklift çarptı. O Devrim hurdaya çıkarılınca bazı parçaları şimdiki Devrim’in yedek parçaları olarak değerlendirildi. Motor bloğunu da müzeye koyduk. Müzedeki yeşil renkli parçaların tamamı 3’üncü Devrim’den çıkarılan parçalar” dedi.

Müzeye son katılan parça jant

Müzeye katılan son parçanın Devrim’in jantının replikası olduğunu ifade eden Karasu, “Bu parçayı o dönem Eskişehir’deki bir jant fabrikası imal etmiş. Fabrikadan jant kalıbını müzeye bağışlamalarını istedik fakat ‘Prestij üretimimiz olduğu için bağışlayamayız’ cevabını aldık. ‘Kalıbı kullanarak jantın aynısından bir tane daha yaparız’ dediler. Birebir aynısı basarak müzeye hediye ettiler” diye konuştu.

“Devrim, otomobil olarak kabul edilmiyor”

“Devrim, el yapımı bir araç. Seri üretime geçmediği için bazı otomobil üreticileri birlikleri tarafından otomobil olarak sayılmıyor. El yapımı olması bakımından son derece önemli bir eser. Burası otomobil fabrikası olmadığı için kaporta yapılırken farklı bir yöntem kullanılmış. ‘Saha vinci’ olarak adlandırdığımız makinelerden yararlanılmış.”

Saha vinçleriyle kaportayı şekillendirmişler

Karasu, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Araç şekil almaya başlayınca Devrim’in betondan büyük bir maketini yapıyorlar. O maketi saha vinçlerine yerleştirip, üzerine kaporta saclarını koyarak gerdirme yöntemiyle kaportayı şekillendiriyorlar. O anların fotoğraflarını da müzede görmek mümkün. Devrim’in yapımına karar verildiğinde hemen atölye aşamasına geçilmiyor. Atölyede çalışmalara başlandığında projenin bitmesine 90 gün kaldığı söyleniyor. Üretime başlandıktan sonra motor, süspansiyon ve kaporta ekipleri oluşturuluyor. Her ekip imalattan sonra ortaya çıkarttıkları ürünü fotoğraflıyorlar. Bu fotoğraflar da müzede görülebilir.”