Depremle ilk ciddi tanışmam 1999 yılındaki Marmara depremiydi.

Saat 03.00 sularındaki o korkunç sarsıntıda Bursa’daki evimizde uyanıktım üstelik.

Kabus gibi o gecenin hafızama kazıdığı dehşet sesi, sarsıntıyı, insanların çığlıklarını unutmam mümkün değil.

Yaşamla ölüm arasındaki o ince çizginin kaybolduğu anlar geleceği daha anlamlı kılıyor…

Sonrasında Yalova seyahatim, adeta yerle bir olmuş kentteki cenazelerin enkazdan çıkartılması ve bölgedeki o ağır kokunun beynime kazınması…

Ne dramlar, ne acı hikayeler, neler neler…

Depremin izleri; en yakınlarını, ailelerini, çocuklarını yitirenler, enkaz altında ölüm kalım savaşı verenler kadar travmatik olmasa da her sarsıntıda tazelenen, acılarla yüklü anı oldu belleğimde.

“Yıkan, hasar veren, ruhları yaralayan depremle yaşamayı öğrenmeliyiz”den başlayan, “Önlem almalıyız, yapıları güçlendirmeli, hasarlı binalarda oturmamalıyız, deprem yönetmeliğine uygun binalar inşa etmeliyiz”e ulaşan yapılacakların listesi uzar gider.

İyi, güzel, tamam da…

Bunları kim uygulayacak?

Deprem vergilerinin 1999 yılından beri depremle ilgili bir çalışmaya harcandığına ilişkin emare olsa gam yemeyeceğiz...

Neyse sapmadan konumuza devam edelim.

İzmir, AFAD’a göre 6,6, Kandilli Rasathanesi’ne göre 6,9, ABD’ye göre 7 büyüklüğündeki depremle sarsıldı.

Son bilgilere göre 100’e yakın vatandaşımız vefat etti, çok sayıda yaralımız var.

Kuşkusuz zaman geçtikçe yıkılan apartmanlarla ilgili bilgiler de gün ışığına çıkıyor.

Birinin kolonları market yapılması için yıkılmış, bir başkasına çürük raporu verilmiş…

Halen insanlar bu çürük binalarda yaşamaya devam etmiş…

Sonuç, hüsran, acı, ölüm…

“Keşke”lerin boğazlara düğümlendiği, her enkaz altından sağ çıkartılan bedenlerle yeşeren umutlar…

Bu satırları yazarken enkaz kaldırma ve arama çalışmaları halen devam ediyordu.

İzmir depremiyle ilgili ciddi uyarılar yapılmış.

En yetkili ağızlar ikaz etmiş…

Tam 9 ay önce Ege bölgesinde son zamanlarda sık sık meydana gelen depremlerle ilgili açıklama yapan Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Alim Murathan, adeta bugün yaşananları öngörmüş.

Karşıyaka-Çiğli bölgesi ile denizle bağlantılı olan Bayraklı bölgelerinde sıvılaşma riskinin yüksek olduğunu, bu nedenle buraların bir deprem anında en çok etkilenecek bölgelerden biri olarak görüldüğünü vurgulayan Alim Murathan, şunları ifade etmiş:

“Zeminin sağlam olması önemli. Bunun yanı sıra mühendislik hizmeti de mutlaka almalı. Zeminle ilgili mühendislik parametrelerinin iyi elde edilip üzerine güvenli, depreme dayanıklı binaların yapılması gerekiyor. Vatandaşlarımızın sadece zemine bakarak, güvenli alanda olmadıklarını düşünmelerini istemiyoruz. Hem zemine bakmaları gerekiyor hem de binalarının depreme dayanıklı olup olmadığına”

Malum Eskişehir de deprem kuşağında.

7’ye yakın büyüklükte deprem üretme potansiyeli bulunan faylara sahip.

Kim diyor bunu?

İşin uzmanı Jeoloji Mühendisleri Odası Eskişehir Şube Başkanı Prof. Dr. Can Ayday.

1956'da yaşanan ve evleri yıkılan 6,4 büyüklüğündeki Eskişehir depreminin tekrarlanma periyodunun 70-90 yıl olduğunun bilimsel çalışma sonucu belirlendiğine işaret eden Ayday, “Kendimizi emniyete alacağız. 'Deprem olabilir, son 100 metreye girdik ve önlem alalım' diyeceğiz. Evimizi, yerleşim yerlerimizi uygun bir şekilde korumaya özen göstereceğiz" diye uyarıyor.

Peki biz Eskişehir olarak depreme hazır mıyız?

Yoksa İzmir’de olduğu gibi “keşke”lerle başlayan cümleler kurmaya mı adayız?

Ne dersiniz…