Haziran sayımızda özellikle genç kuşaklara Eskişehirspor’un hikayesini anlatmak istedik. Nasıl kuruldu, renkleri nasıl belirlendi, armadaki üç yıldızın anlamı, ilk başkan, ilk teknik direktör, ilk kaptan, ilk kadro, ilk maç, ilk gol…

Cihan Yıldırım’ın Eskişehirspor konusunda en güvenilir bilgi kaynaklarından olan Osman Cemoğlu ile yaptığı röportajı yayınlıyoruz. Efsane Nasıl Doğdu ismiyle kitaplaşan röportajdaki fotoğrafların bir kısmı İsmail Alkılıçgil’e ait.

Son yıllarda maalesef her türlü bilginin ‘internette, sosyal medyada’ olduğunu sanıyoruz. Büyük yanılgı içindeyiz... Bunu Osman Cemoğlu ile tanıştıktan sonra daha iyi anladım. Cemoğlu’nun ‘uzmanlık alanı’ gereği zaman zaman internette Eskişehirspor ile ilgili yer alan ‘yanlış bilgilere’ değinirdik. Hele söz konusu Efsane’nin doğuş yıllarıysa bilgilerin ‘acıklı’ olduğunu gözlemledim. Dönemin tanıkları da birer birer aramızdan ayrıldığı için ‘atış serbest’ gibi bir durum söz konusu. Çoğu Eskişehirspor’a ve temsil ettiği ruha ‘zarar verir’ nitelikte olan bilgi kirliliğini önlemek için Cemoğlu ile böyle bir çalışma yaptık. Umarım doğru kaynaklarla başka çalışmalar da yapılır. Özellikle geçlerin okumasını umduğum röportajın devamını getirenler olacaktır. Biz bu çalışma da sadece “Eskişehirspor nasıl doğdu” sorusunu cevaplamaya çalışacağız. Bu soruyu yönelttiğim Cemoğlu, bizi biraz daha gerilere götürdü: “İstanbul-Bağdat demiryolu hattı yapılırken 1894 yılında Almanlar tarafından buharlı lokomotif ve vagon tamiri ihtiyacını karşılamak üzere Eskişehir’de küçük bir atölye kuruldu. O küçük atölye, çeşitli evrimlerden geçerek bugün ülkemizin önemli sanayi kuruluşlarından biri haline gelen TÜLOMSAŞ olmuştur. Bir taraftan raylı ulaşım hizmeti vermeye çalışan o fabrikada bir spor kulübü kurulur ve çeşitli branşlarda şehrin çocuklarına ve gençlerine spor hizmeti sunar. Kurulan bu takım, kısa sürede Eskişehir’in spor hayatında önemli katkılar yapar. Ulusal ve uluslararası derece elde eden gençler Demirspor’da yetişerek ay yıldızlı forma ile ülke çapında isim yapar. 1930 yılında Demirspor futbol takımı kurulur, çok değil 10 yıl sonra 1940 yılında Türkiye Şampiyonu olur. Üstelik finalde Fenerbahçe’yi 3-1 yenerek şampiyon olur. Bu başarı Eskişehir için büyük bir sevinç, gurur ve motivasyon kaynağı olmuştur. Demirspor’un ülke çapındaki başarısı Kurtuluş Savaşı’nın bütün acılarını ve yokluğunu yaşayan Eskişehir için çok önemlidir. Bu fabrika yalnızca yolcu ve yük taşıyan lokomotif değil, Demirspor vasıtasıyla, futbol dahası spor kültürüne de lokomotiflik yapmıştır. Eskişehirspor’un kazanma ruhu yani 1965 ruhu dediğimiz özellik 1940 Demirspor’undan geliyor. Eskişehirliler bunu pek bilmez ama Eskişehirspor’un ilham kaynağı bence Demirspor olmuştur.”

Akademi’nin şampiyonluğu doğumu müjdeler gibiydi...

Cemoğlu: Orhan Şeref Apak, o yıllarda Futbol Federasyonu Başkanı’dır. Türkiye’de futbolun gelişmesine en büyük katkıyı veren unutulmaz bir spor adamıdır. 1963’te Türkiye İkinci Ligi’ni kurmuştur. 1959’da şu an Süper Lig dediğimiz lig kuruluyor. İkinci Lig’in kurulmasıyla futbol bütün ülkeye yayılıyor. Futbolumuz İstanbul, Ankara ve İzmir tekelinden kurtuluyor. 1960’lı yılların başında Eskişehir’in de aralarında olduğu kentlerde yavaş yavaş ‘şehir takımı kuralım’ düşüncesi hâkim olmaya başlıyor. Eskişehir’de Amatör Küme’de oynayan Akademi Gençlik diye bir takım var. Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okuyan yetenekli öğrencilerin takımı ve semt takımı olan Gençlikspor’un birleşmesiyle kurulmuştur. Akademi takımı 1964 yılında İzmir’e üniversiteler arası şampiyonaya gidiyor. Bütün rakiplerini adeta silindir gibi ezerek Türkiye Şampiyonu oluyor. Eskişehir böylece Demirspor’un ardından futbolda önemli bir başarı daha kazanıyor.

Elinizde böyle çocuklar var

Cemoğlu, şöyle devam etti: “Fethi Heper, Metin Büyüksolak, Mengü Ertel, Öncü Boğatır, Ünver Şeren, Ayhan Aşut (Kebur Ayhan) o sıralarda hepsi Akademi’de hem okuyor, hem de okul takımında oynuyor. Onları çalıştıran da Fenerbahçe’de ve Beykoz’da futbol oynamış Abdullah Matay’dır. TFF İzmir temsilcisi Burhanettin Türker “Böyle bir takımınız var. Doğrudan katılın lige. Süper bir takım. Elinizde böyle çocuklar var” diyor. Bu arada Anadolu takımları İkinci Lig’de yer almaya başlıyor. Aranan şartlara haiz olan illerin takımları Futbol Federasyonu Başkanı Orhan Şeref Apak ve Yönetim Kurulu kararıyla doğrudan 2. lige alınıyor. İzmir’den Demirspor, Ülküspor, Ankara’dan Altındağ, Güneşspor, Manisaspor, Mersin İdmanyurdu, Bursaspor ve daha birçok takım lige bu şekilde iştirak ediyor. Yani Federasyon yetkilileri kente gelip alt yapıya bakıyor. Tesisi, stadı, salonu var mı? Şehirde konaklama için otel, lokanta gibi işyerleri ne durumda? Görüşleri olumluysa lige alınıyorlardı. Eskişehir’de de şehrin ileri gelenleri zaman zaman bir araya gelerek bütün şehri temsil edecek bir takım kurulmasını düşünüyorlardı.”

Kılıçoğlu’nun desteği, Şeker’deki ilk maçlar

Cemoğlu, takım kurma girişimlerini şöyle anlattı: “Bir takım kurma fikri giderek olgunlaşınca şehrin işadamları ve kanaat önderleri Ticaret Odası’nda toplantılar yapıyordu. Hatta 23 Mayıs 1965’te Şeker Stadı’nda çeşitli oyuncuların davet edildiği ‘Eskişehir Karması’ adıyla Ankara’nın Birinci Lig takımı PTT ile özel bir maç yapıldı. Bu maçı rahmetli babamla birlikte izlemiştim. Henüz adımız Eskişehirspor değildi. Amaç geleceğin Eskişehirspor’unu oluşturacak futbolcuları izlemekti. Karşılaşmayı Ankara’nın şimdiki Süper Lig’de oynayan güçlü takımı PTT 3-0 kazandı. Beğenilen bazı futbolcular transfer listesine alınmıştı. Tabi bu arada Eskişehirspor’u kurma çalışmaları da hızla devam ediyordu. Deneyimli bir tüccar olan Aziz Bolel’in Sakarya Caddesi’nin girişinde sağda beyaz eşya satan dükkânı vardı. Aziz Bolel de bir abi gibi bu kuruluşa öncülük ediyordu. Takım kurmak için uğraşanlar arasında şehrin önemli isimleri bulunuyordu. Bunların arasında Mustafa Doğramacı, Aydın Begiter, Şükrü Kuntasal, Dündar Özbil, İsmail Özdemir, Yalçın Kılıçoğlu, Necmettin Eldem gibi isimlerin de olduğu bir grup 24 Mayıs 1965’te TFF’ye ilk başvuruyu yapıyor. Ve 19 Haziran 1965’te Eskişehirspor resmen kuruluyor.”

Cemoğlu, şöyle devam etti: “Eskişehirspor, Eskişehir’e Formasıyla renk / Başarılarıyla Ahenk / Golleriyle hareket / Şöhretiyle bereket getirecektir” diyerek yola çıkan Aziz Bolel’in başkanlığındaki ilk Yönetim Kurulu şu isimlerden oluşuyordu; Dündar Özbil (2. Başkan), İsmail Özdemir (Genel Sekreter), Niyazi Önal (Genel Kaptan), Necmettin Eldem (İdare Amiri), Aydın Begiter (Muhasip), Ziya Şener (Veznedar), Abdullah Uygur (Bölge Temsilcisi), Lami Görker (Kulüp Doktoru), Yalçın Kılıçoğlu (Üye), Mustafa Doğramacı (Üye), Nafiz Yazıcıoğlu (Üye), Şükrü Kuntasal (Üye), Tayyip Uygur (Üye)

2. Lig maçları Eylül ayının ilk haftasında başlayacaktı. Yani fazla bir zaman yoktu. Transfer için hızla para toplanıyor ama küçük küçük paralar. Asıl kaynak Yalçın Kılıçoğlu’ndan geliyor. Amigo Orhan, o günleri anlatırken üzerine basa basa söylüyor; “Eskişehirspor’u, Eskişehirspor yapan Yalçın Kılıçoğlu’nun desteği ve maddi katkısıdır.”

Hangi takımdan kimler alındı?

Cemoğlu: “Gençlerbirliği ile oynanan maçta galibiyetten çok oynanan güzel futbol gelecek adına büyük ümit vermişti. Transferde son aşamaya gelinmiş ve Eskişehirspor’u temsil edecek kadro oluşmuştu. Akademi Gençlik’ten Fethi Heper, Metin Büyüksolak, Mengü Ertel, Öncü Boğatır, Ünver Şeren, Fatihspor’dan Çetin İmrek (Yamuk Çetin), Mehmet Dülger (Agop Mehmet) ve İsmail Arca, Ankara Şeker’den Muzaffer Çil, Eskişehir İdmanyurdu’ndan İlhan Çolak, Demirspor’dan Ayhan Aşut (Kebur Ayhan), Nihat Atacan (Fethi Nihat Ender filelere gönder’in Nihat’ı. Tığ Nihat derlerdi), Kütahya Linyitspor’dan Mahmut Şölenişçi, Bursaspor’dan Hasan Bora, Vefa’dan kaleci Hakkı Aygün, Sivas Karagücü’nden kaleci Orhan Aydıngör (Yağlı Orhan), Toprakspor’dan Kamuran Yavuz ve Faik Bıkmaz aklıma gelen transferlerden.

İlk kaptanımız Yüksel Özbek

Cemoğlu: Bunların başına da Eskişehir’in öz çocuğu olan Beşiktaş’ın yıldız futbolcusu Yüksel Özbek’i bir ağabey ve takım kaptanı olarak getirdiler. Ancak Yüksel Özbek’in önceki sezondan kalma dizinden bir sakatlığı vardı. İstikrarlı bir şekilde oynamıyordu. O nedenle ilk kaptanımız olarak Agop Mehmet (Dülger) bilinir. Oysa Eskişehirspor’un ilk kaptanı tartışmasız Yüksel Özbek’tir. Akademi Gençlik’i çalıştıran disiplinli ve sert karakteriyle hatırladığım Abdullah Matay’da Eskişehirspor’un ilk antrenörüdür.

Hazırlık maçları neden Şeker’de

Cemoğlu, Eskişehirspor’un hazırlık maçlarını neden Şeker Stadı’nda yaptığını “Çünkü Atatürk Stadı’nda müthiş bir çalışma var. 1952 yılında açılan Atatürk Stadı’na ilk kez açık tribün yapılıyor. Tel örgülerin arkasından maçı izlerdik. Stadımız İkinci Lig’e hazırlanıyor. Zemin çim yapılıyor” sözleriyle açıkladı.

‘Renklerimiz’ belli oluyor, armamızın hikayesi...

8 Ağustos 1965’e gelindiğinde Kırmızı Siyah formayla ilk kez Eskişehirspor adıyla yine Şeker Stadı’nda Ankara’nın 1. Ligde (Süper Lig’de) oynayan takımı Gençlerbirliği ile bir hazırlık maçı yapıldı. Yunan bayrağını çağrıştırdığı için Mavi-Beyaz’a sıcak bakılmadı. Nafiz Yazıcıoğlu, Fransız Rennes’in Siyah-Kırmızı renklerini önerdi. Mustafa Doğramacı da Apak’a jest için Siyah-Kırmızı renkleri önerdi. Eskişehirspor kurulmadan önce kentin yüzde 80’i Beşiktaşlı’ydı. Beşiktaş’ı çok seviyorlardı. Çünkü Eskişehir’in üç evladı Yüksel Özbek, Süreyya Özkefe ve Fehmi Sağınoğlu Beşiktaş’ta oynuyordu. Eskişehirspor’un yaptığı ilk hazırlık maçlarına anlatan Osman Cemoğlu, şöyle konuştu: “8 Ağustos 1965’e gelindiğinde Siyah Kırmızı formayla ilk kez Eskişehirspor adıyla yine Şeker Stadı’nda Ankara’nın 1. Ligde (Süper Lig’de) oynayan takımı Gençlerbirliği ile bir hazırlık maçı yapıldı. Bu karşılaşma için Eskişehirspor’un ilk hazırlık maçı denebilir. Bu maçı da büyük heyecanla izlemiştim. Gençlerbirliği’ni Fethi Heper’in attığı iki gol ile 2-0 yenmiştik. Başlama vuruşunu da Başkan Aziz Bolel yapmıştı.

Metin Oktay Şeker Stadı’nda

Gençlerbirliği maçından iki hafta sonra Şeker Stadı’na Galatasaray geliyor. 22 Ağustos 1965... Şeker Stadı’nda boş yer yok. Kolay değil herkesin gazetelerde gördüğü, radyolarda dinlediği efsane kaleci Turgay Şeren, ülkenin en büyük golcüsü Metin Oktay canlı izlenecek. Eskişehirspor’un isimsiz ve genç oyuncuları o gün Galatasaray karşısında müthiş bir oyun çıkarıyor Fethi Heper o maçta üç gol atıyor. Yanılmıyorsam maçın hakemi (Sarı Kemal) Kemal Üngör Hakem golün birini vermiyor ve maç 3-2 Galatasaray’ın galibiyetiyle bitiyor.

Eskişehirspor umut verdi

Hatta o maçta Galatasaray’ın kalecisi Turgay Şeren için gazeteler İzmirspor lig maçında sakatlandığı için tam 6 ay sonra omuzunda platin çivi ile sahaya çıktığını haber yapıyor. Metin Oktay’ı ve diğer ünlü oyuncuları gördük. Rüya gibi bir şeydi bizim için... 3-2 bitti ama bizim takım muhteşem bir futbol oynadı. Birinci Lig takımı gibiydi Eskişehirspor. Büyük umut verdi.

Ayaktakiler soldan: Nihat Atacan, Fethi Heper, Kamuran Yavuz, Mehmet Dülger, Muzaffer Çil, Kaleci Hakkı Aygün

Oturanlar soldan: Kaptan Yüksel Özbek, Hasan Bora, İsmail Arca, Mahmut Şölenişçi ve Ayhan Aşut

Hazırlık maçları neden Şeker’de

Cemoğlu, Eskişehirspor’un hazırlık maçlarını neden Şeker Stadı’nda yaptığını “Çünkü Atatürk Stadı’nda müthiş bir çalışma var. 1952 yılında açılan Atatürk Stadı’na ilk kez açık tribün yapılıyor. Tel örgülerin arkasından maçı izlerdik. Stadımız İkinci Lig’e hazırlanıyor. Zemin çim yapılıyor” sözleriyle açıkladı. Cemoğlu “Hürriyet, Milliyet ve Tercüman gibi gazetelerde her zaman Eskişehirspor haberi çıkmazdı. Çıkan haberleri kesip saklardık. Eskişehirspor dosyası yapmıştım. Orhan Şerif Apak’ın stadımızı incelemesi, stattaki çalışmalar haber olurdu” dedi.

Herkes renkleri çok beğenir

Cemoğlu, Siyah kırmızı renklere nasıl sahip olduğumuzu şöyle anlattı: “Takımın renklerinin seçilmesi konusu şu öykü anlatılır. Yönetim Kurulu önce mavi ve beyaz renkler üzerinde duruyor. Anlamı yalnızca Eskişehir’de çıkan lületaşının beyazı ve Eskişehir’in havacılık kenti olması nedeniyle hava kuvvetlerinin mavi rengi. Ancak daha sonra Yunan bayrağının renklerini çağrıştırdığı gerekçesiyle bundan vazgeçilir. O yıl Fransa Kupasında Sedan’ı yenerek şampiyon olan Rennes’in Paris Match dergisinin kapağında siyah kırmızı formalı çok güzel bir resmi yayınlanır. Bu dergiyi Nafiz Yazıcıoğlu alır ve yönetici arkadaşlarına gösterir. Herkes renkleri çok beğenir. Yöneticilerden Mustafa Doğramacı ise konuyla ilgili olarak Federasyon Başkanı Orhan Şerif Apak’ın, Eskişehirspor’un 2. Lige alınmasına büyük destek verdiğini ve ona bir jest, bir vefa olarak daha önce başkanlık yaptığı Gençlerbirliği’nin siyah kırmızı renklerini alalım der. Böylece bütün yönetim EsEs’in renginin Siyah-Kırmızı olmasına karar verir.”

Armadaki üç yıldızın öyküsü

Cemoğlu, armanın ve üç yıldızın öyküsü için de şunları kaydetti: “Bilindiği gibi Eskişehirspor armasında yeşil, siyah ve kırmızı renklerden oluşan üç yıldız vardır. Bunlar Eskişehirspor kurulurken birleşen üç takımı ifade eder yani Eskişehir Amatör Küme Takımlarından İdmanyurdu, Yıldıztepe ve Akademi Gençlik takımlarını sembolize eder. Armanın meydana gelişi ise şu şekildedir. İlk başkanımız Aziz Bolel şair ve sanatçı ruhlu bir insandır bazı çizimler, denemeler yapar. Bu çalışmalardan yola çıkan bir fabrikada desinatör (Teknik Ressam) olarak çalışan Selahattin Vapur bugünkü bilinen son şeklini verir ve Eskişehirspor’un resmi arması belirlenir.”

Eskişehir’de üç büyük vardı

Cemoğlu: Eskişehir’de futbol kültürü zaten çok gelişmişti. Şeker Stadı’ndaki amatör küme maçları tıklım tıklım olurdu. Eskişehir’de üç büyük vardı o zaman. Demirspor, Şekerspor ve Havagücü... Şehirde futbola ilgi büyük olduğu için Eskişehirliler Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray’ı tutardı. Şehirden, İstanbul’a otobüsler kalkar önemli maçlara gidilirdi. Hiç unutmam babam beni 1962 yılında İnönü Stadı’nda oynanan ve 1-1 sonuçlanan Fenerbahçe, Beşiktaş maçına götürmüştü. O atmosferden müthiş etkilenmiştik.

Yüzde 80 Beşiktaş’ı tutuyordu

Cemoğlu: Eskişehirspor kurulmadan önce Eskişehirlilerin yüzde 80’i Beşiktaşlı’ydı. Beşiktaş’ı çok seviyorlardı. Çünkü Eskişehir’in üç evladı, üç milli sporcu Beşiktaş’ta oynuyordu. Onlar kentin gurur vesilesiydi... Yüksel Özbek, Süreyya Özkefe ve Fehmi Sağınoğlu. Üçü de Demirspor’da yetişmiş, Yüksel Ankara PTT, Süreyya Ankara Demirspor ve Fehmi ise Kasımpaşa’da oynadıktan sonra yolları Beşiktaş’ta birleşmişti.

İlk resmi maçta Kasımpaşa’yı yendik

O günlerin tanığı Osman Cemoğlu, Eskişehirspor’un ilk günlerini anlatmaya devam ediyor: “Galatasaray ile yapılan hazırlık maçından 13 gün sonra 5 Eylül 1965’te Gelin gibi hazırlanan Atatürk Stadı’nda Eskişehirspor ilk resmi maçına çıkıyor. İkinci Lig o zaman 11’er takımdan oluşan Kırmızı ve Beyaz olmak üzere iki grupta oynanıyor. Eskişehirspor Beyaz Gurupta yer alıyor. İlk maçta rakip Kasımpaşa. Açık tribünün Hastane tarafındayım. Müthiş bir atmosfer var. Stat dolu... Herkes bilet kuyruklarında.”

Fethi’nin kafayla üç golü var

“Fethi Heper bir sohbetinde ‘Biz bu kadar çime alışkın değiliz. Canımız çıktı. İlk yarı çok yorulduk’ diyor. Çimin boyutunu yüksek tutmuşlar. Ve maç başlıyor. İlk golümüzü Fethi Heper, 22’nci dakikada Hastane tarafındaki kaleye kafayla atıyor... Çok ilginç bildiğim kadarıyla Fethi Heper Eskişehirspor’da üç kez kafayla gol atmıştır. Üçü de tarihe geçmiştir. İlki budur. İkincisi 1967’de yani Birinci Lig’de İnönü’de Beşiktaş’ı 1-0 yendiğimiz kafa golüdür. Üçüncüsü de Sevilla maçındaki gollerinden birini kafayla atmıştır.”

Kaleci baygınlık geçirdi

“Daha sonra 38. dakikada kazanılan penaltıyı solbek Mahmut Şölenişçi kullanıyor. Toplara çok sert vururdu. Gerildi, gerildi bütün stat nefesini tuttu. Çıt yok. Öyle sert vurdu ki top kaleciye çarptı ve kaleci yıkıldı kaldı, baygınlık geçirdi. Mahmut kaleciden dönen topa tekrar vurarak golü attı. Durum 2-0 oldu. Ancak Kaleciyi ayıltmak için beş dakika uğraştılar. Ve İlk resmi maçımızda Kasımpaşa’yı 2-0 yendik.”

Eskişehirspor, Türkiye’nin dikkatini çekti

Cemoğlu, Play-Off’ta mücadele etmeye hak kazanan o günlerin Eskişehirspor’unu şöyle anlattı: “Kırmızı ve Beyaz grupları ilk sırada bitirenler o zamanki statüye göre şampiyon olmuyordu. İlk dört sırada bitiren ekipler lig usulü yeniden karşılaşırlardı. O karşılaşmalara ‘ilk dörtler’ denirdi. Bu günkü adıyla Play-Off’ta sekiz takım çift devreli yeniden oynardı. Eskişehirspor ilk kez katıldığı İkinci Lig Beyaz Grubu Bursaspor’un ardından 2’nci olarak bitirerek Play-Off’a katıldı. Eskişehirspor’un asıl patlaması, futbol anlamında kimlik kazanması, Anadolu devriminin ilk kıvılcımları şimdilerde play-off dediğimiz o maçlarda oldu.”

Müthiş bir Eskişehirspor vardı

“O dönem futbol otoriteleri Eskişehirspor için ‘İlk dörde girdi ama play-off’ta başarılı olmaz’ diye yorumlar yapıyordu. Beyoğluspor, Yeşildirek, Altınordu, Bursaspor Adana Demirspor, Sakaryaspor ve Mersin İdman Yurdu gibi güçlü takımlar vardı. İki takım Birinci Lig’e yükselecekti. Eskişehirspor bu maçlarda Türkiye’nin dikkatini çekti. Müthiş bir Eskişehirspor vardı. Seyredeni mest eden, tribünleri coşturan, rakipleri ezen bir Eskişehirspor’u orada gördük.

Eskişehir’de üç büyük vardı

Cemoğlu: Eskişehir’de futbol kültürü zaten çok gelişmişti. Şeker Stadı’ndaki amatör küme maçları tıklım tıklım olurdu. Eskişehir’de üç büyük vardı o zaman. Demirspor, Şekerspor ve Havagücü... Şehirde futbola ilgi büyüktü. Şehirden, İstanbul’a otobüsler kalkar önemli maçlara gidilirdi. Hiç unutmam babam beni 1962 yılında İnönü Stadı’nda oynanan ve 1-1 sonuçlanan Fenerbahçe-Beşiktaş maçına götürmüştü. O atmosferden müthiş etkilenmiştik.

Cemoğlu: Hürriyet, Milliyet ve Tercüman gibi gazetelerde her zaman Eskişehirspor haberi çıkmazdı. Çıkan haberleri kesip saklardık. Eskişehirspor dosyası yapmıştım. Orhan Şerif Apak’ın stadımızı incelemesi, stattaki çalışmalar haber olurdu.

ESES Birinci Lig’e, Amigo Orhan sahneye

Osman Cemoğlu, Eskişehirspor’un tarihi maçlarından birini şöyle anlattı: “Play-Off maçları 66 yılının Mart ayında başladı ve Haziran’ın ilk haftasında tamamlandı. 3. Nisan 1966 tarihini hiç unutamam. Bursa’ya gittik. Dalga dalga... Otobüslerle, arabalarla... Açık kasalı kamyonlarla... Yine hastalık derecesinde bir Eskişehirspor sevdalısı olan babamla birlikte gittim. Adeta Bursa’ya çıkartma yaptık. Yollarda birbirini sollayanlar, marşlar, el sallamalar, kornalar... Bursa’ya kadar uçsuz bucaksız bir konvoy oluşturduk. Maç müthiş bir ortamda oynandı. Sahada da çok sert futbol var. Maç ikide bir duruyor. Sakatlıklar, sedyeler... Anormal bir atmosfer. Maçın son 15 dakikasında açık tribünün arkasından taşlar yağmaya başlıyor. Babamla stattan ayrıldık. Dışarıda beş taşın 25 kuruşa satıldığını gördüm. O tarihi maçı 3-1 kazandık. Amigo Orhan da o maçta ‘sahneye’ çıktı. Maçtan sonra Bursalı taraftarla bizimkiler karşı karşıya geliyor. Yüzlerce Bursalı... Amigo Orhan ve arkadaşları kaçmıyor. Aksine hücum ediyorlar. Yiğit bir insandır. Yüz yüze bir temas oluyor, sürtüşmeler, yumruklaşmalar oluyor... Bursalılar kaçmaya başlıyor. Amigo Orhan bu maçtan sonra artık sahaya iniyor. Bir baba Hindi ve es es es ki ki ki eski eski es tezahüratlarıyla yepyeni bir tribün kültürü yaratıyor. Bursa’dan sonraki ilk maçta Amigo Orhan, tribünleri sahanın ortasından yönetmeye başladı. Önceleri böyle bir adet yoktu. Bursalı taraftarlardan ipini koparan sahaya iniyordu. Sonra Amigo Orhan da indi ama tam bir centilmen, tam bir maestro gibi. Sonra bütün Türkiye tanıdı onu. Fenerbahçe tarihinin en büyük zaferlerinden birinde kendisine görev teklif edildi. Manchester City maçında Orhan Abi görev yaptı. Bursa maçı takıma öz güven getirdi, tribünleri de ateşledi. İstanbul’da onca takım var, futbol kültürü var, seyirci var ama hepsi Eskişehirspor taraftarına hayrandı. Sadece takımı değil taraftarın şovunu da izlemeye gelirdi İstanbullular.”

Kimsenin beklemediği bir başarıydı

Cemoğlu: Play-Off maçları sonunda Eskişehirspor ve Altınordu 1. Lig’e yükseldi. Eskişehirspor kurulduğu yıl Süper Lig’e çıkan ilk ve tek takım oldu. Ülke futbol tarihinde bir ilk oluyordu bu durum. Kimsenin beklemediği bir başarıydı. Çünkü çok köklü ve büyük takımlar vardı. Kimse böyle bir başarı beklemiyordu. Ama öyle bir jenerasyon geldi ki inanılmazdı gerçekten. Hangisini anlatayım İsmail’i mi, Fethi’yi mi, Kamuran’ı mı, Hakkı’yı mı, Nihat’ı mı, İlhan’ı mı, Ayhan’ı mı, hangi birini anlatayım? Müthiş başarılar yaşadılar, bizlere de harika duygular yaşattılar.”

Kim lan bu Fethi!

Cemoğlu: Eyüp Kurtgöz diye bir sınıf arkadaşım vardı. İnegöllü olduğu için Bursa’daki 3-1’lik o tarihi maçta Bursalıların arasına oturmuş. Ortam çok gergin, Tribünler tıklım tıklım dolu. Bursa’nın ligdeki üçüncü yılı... Grup maçlarını lider bitiriyorlar. Bu sene kesin çıkarız diyorlar. Hakem düdüğü dudağına almış maçı başlatmak üzere Fanatik Bursalılardan biri tribünden ‘Ulan bu takımda Fethi varmış, kim lan bu Fethi’ diye bağırıyor. İki üç kere bağırıyor böyle. O arada da hakem maçı başlatıyor, santrayı bizimkiler yapıyor. 30’ncu saniyede golü buluyoruz. Ve golü Fethi atıyor. Bizim Eyüp arkadaş o bağıran adama dönüyor “Amca Fethi’yi soruyordun, işte golü atan Fethi” diyor. Adam, Eyüp’e bir tokat patlatıyor. Eyüp maçın sonuna kadar bir daha ağzını açmıyor.

Sanki rüyada gibiyiz

Play-Off’un son maçında artık Birinci Lig’e çıkacağımız belli olmuştu. Eskişehir’deki maçta 12 Haziran 1966’da Güneşspor’u 3-1 yeniyoruz. Takım şampiyon. Taraftarlar ve futbolcular tek bir vücut gibi, sanki rüyada gibiyiz... Cadde ve sokaklara bayraklar asılıyordu. İsteyen çalışanlara izin veriliyordu. Herkes Eskişehirspor ile yatıp Eskişehirspor ile kalkıyordu. Tüccarından kamu görevlisine, sendikacısından işçisine müdüründen memuruna kadar... Takıma inanılmaz bir sevgi vardı. Birlik ve beraberlikte inanılmazdı. Şampiyonluk masallarda olduğu gibi günlerce kutlandı. Böyle büyük bir sevdayı her yerde görmek herhalde mümkün değildi.