Doğma büyüme bir Eskişehirli olarak, kafamda hep Eskişehir ile ilgili gerçekleştirilmesi gereken hayallerim oldu. 
Şehirlere yönelik misyonların ve vizyonların yeniden tanımlandığı günümüz dünyasında, farklı düşünen ama ortak akla katkı sağlayacak bir platforma ihtiyaç olduğunu düşünüyorum, kentimizde…
Öyle ki; tüm kent paydaşların damıtılmış düşüncelerinin katkısıyla, Eskişehir’e uygun ve sürdürülebilir bir rota çizilebilsin… 
Çünkü rotası belirlenmiş Eskişehir Gemisi, artık denize açılmayı bekliyor… 
Gemi de nereden çıktı? Eskişehir’de deniz mi var? Dediğinizi duyar gibiyim…
Olsun, “teşbihte hata olmaz!” derler…
Böylece zihnimde, bir milyon yolcusu olan büyük bir gemiye dönüşü verdi, Eskişehir…
Boz Dağ’ın eteklerindeki bir bozkır tersanesinde inşa edilen, Porsuk Çayı’nın iki yakasına demir atmış, bir gemi gibi… 
Üstelik gerekli her türlü üretim ve hizmet organizasyonlarına da sahip… 
Üzerinde yer alan iki hava alanını da sayarsak, uçak gemisi desek de olur, hani…
Biraz abartıyorum, ama olsun…
Denizi olan, olmayan bütün illerden gezmeye gelen binlerce de insan var, bu gemiyi…
Çok şükür, misafirlerimizi konaklatacak yeterli sayıda kamaramızda mevcut.
Eskişehir Gemisi’ni görenler, rahmetli Metin Ersoy’un şarkısındaki gibi; “Ah… o gemide ben de olsaydım…” diye başlıyorlar, söze… 
Gemimizin ekonomik ve sosyal durumu da fena değil…  
Yapılan ekonomik sıralamalarda plaka numarasına sadık kalsa da güvenlik, mutluluk ve insani gelişmişlik açısından üst sıralarda yer alıyor.
Birde dillere desten futbol takımı ve seyircisi var.  Hangi ligde olursa olsun…
Ayrıca, üniversiteli gençler için sağlanan sosyal olanaklar ve onlara gösterilen tolerans da, cazibe merkezi yapıyor, bu gemiyi… 
Hatta deniz kıyılarındaki şehirlerden bu gemiye okumaya gelen üniversite öğrencileri bile, yaz tatillerini burada geçirmeyi tercih ediyorlar.
Tüm bunların üzerine ulusal ve uluslararası medyada çıkan haberler daha da gaza getiriyor, beni…
Böylece zaten sevdalı olduğum bu gemiye, giderek kara sevdalı oluyorum.
Ne de olsa, bu gemide doğdum, büyüdüm… 
Ve hayatımdaki tüm kazanımları, buradan sağladım…
Eğitim, iş, eş, kariyer ve bir oğul… 
Kısacası, bir milyon yolcusu olan Eskişehir Gemi’sinde hayat çok güzel, … 
Tıpkı, çocukluğumda severek izlediğim Aşk Gemisi gibi…
Zaten diğer adı da Aşk-ı Şehir değil mi?  
Buraya kadar her şey keyifli ve gurur verici…
Daha sonra, “Porsuğun iki yakasına bağlı duran bu modern ve büyük geminin, hala tam olarak neden açık denize açılamadığını” düşünmeye başladım…
Kardeşim deniz aşarı gemilerde süvari olduğu için, az çok gemilerdeki işleyişi biliyorum... 
Sonra bu gemiyi daha detaylı incelemeye karar verdim…
Normalde güvertenin en yüksek yerinde bir tane olması gereken kaptan köşkünün, geminin farklı bölgelerine dağılmış olarak çok sayıda olduğunu fark ettim…
Her kaptan köşkünde ise bu görevi üstlenmiş birileri ve ekipleri mevcuttu…
Bu köşklerinin hepsini ziyaret ettim.  İlgiyle karşıladılar ve rotalarını anlattılar…  
Hepsi de çok güzeldi. Ancak bir gariplik vardı…  
Hepsi aynı geminin üzerinde yer almalarına rağmen, farklı rotalar ve hedefler üzerinde çalışıyorlardı…
Diğer kaptanlarla görüştünüz mü? Belki birlikte daha doğru bir rota çize bilirdiniz, diye sorduğumda… 
Gerek yok dediler… Gemimiz için en iyi rotayı biz biliyoruz.
Ama gördüğüm kadarıyla, her kaptan ve ekibinin ayrı ayrı belirledikleri hedefler ve buna göre çizdikleri rotaları vardı… 
Her birinin gemiye sağlayacağı farklı farklı avantajları olmakla birlikte, kanımca, öncelikleri değişebilir ya da birleştirilebilirler, diye düşündüm…
Bunun üzerine şu soruyu sordum kaptanlara…
Önce tüm kaptanların en üstteki kaptan köşkünde toplanıp, tek tek rotalara bağlı kalarak bir hedefe ulaşmak yerine, tüm kaptanların ulaşmak istediği hedefleri es geçmeyen, ortak bir rota oluşturulamaz mı? Dedim ve şöyle devam ettim…
Gelinen bu noktada, gemideki farklı dinamiklerinin kafa kafaya vererek, gemiye özgü, bütüncül ve daha sistemli düşünülmüş Eskişehir’in Rotası olarak adlandırılacak bir anlayış birliğine varılamaz mı? 
Diyerek sorumu iki hamlede tamamladım. 
Nasıl yani? dediler…
Nihayetinde, gerçek gemilerde vardiyalı çalışan biri süvari olmak üzere, dört kaptan var. 
Ama hepsi de önem sırasına göre; sistematik, ortak akla ve kazanımlara uygun, bütüncül bir anlayışla hazırlanmış bir rotayı izleyerek, hiçbirini atlamadan, tüm hedeflere ulaşmayı başarabiliyor…
Çünkü “bütün, parçaların toplamından daha fazlasıdır” dedim ve sözümü tamamladım. 
Onlar ise hocam, senin bu hikâye güzelde, iş uygulamaya gelince öyle olmuyor, dediler… 
Biraz bozuldum, ama hissettirmemeye çalıştım…
Hemen aklıma rahmetli anneannemin bana söylediği bir atasözü geldi…
Oğlum “akılları pazara çıkarmışlar ama yine herkes gitmiş kendi aklını almış…”  
Sonra Porsuk Çayı manzaralı kamarama çekilip, bir kahve yaptım kendime…
 Değme gitsin….