Yeni başlangıçlar her zaman heyecanlı olur.

Eskişehir.Net okurlarının daha önceden köşe yazılarım ve ekonomi ağırlıklı Panorama programımla hatırlayacağı bendeniz, bu defa haberin mutfağında yer alacağım.

Mesai arkadaşlarımla sizlere özgün, özel ve objektif haberler sunmaya çalışacağız.

Umarım her eylemimizle iz bıraktığımız bu dijital dünyada, siz değerli okurlarımızın üzerinde olumlu bir iz bırakırız.

xxxxx

Gelelim Eskişehir’in kimliği başlıklı yazımızın konusuna…

Kentler ulusal çaptaki kimliklerden öte kendine özgü özellikleriyle ön plana çıkıyor dünya genelinde.

İtalya’da Milano nasıl modanın başkentiyse Roma tarihiyle öne geçer.

Romantizmin başkenti Paris parfümleri ve Eyfel kulesiyle hatırlanırken, 7 tepe üzerine kurulu İstanbul ise sanayisi ve tarihinin yanı sıra Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentliğinde kudretli bir marka koyar önümüze. Antalya denilince deniz-kum-güneş turizmi, Kapadokya denildiğinde ise balon turları akla gelir.

Liste uzar gider…

Peki ya Eskişehir sizce hangi kimliğe bürünebilir?

Başta Ford, Arçelik, ETİ ve Sarar gibi önemli gıda, tekstil ve otomotiv tesisleriyle sanayi mi, bir türlü değer verilmeyen sıcak sularıyla termal turizm potansiyeline sahip Anadolu şehri mi olur?

Yoksa Yazılıkaya Anıtı ile Osman Bey'in adına ilk hutbenin okunarak Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun ilan edildiği Karacaşehir Camii ile mi öne çıkar Eskişehir?

Demiryolcu emektarların “Devrim”i yaparak haklı gururunu yaşadıkları, günümüzde tarihin tozlu raflarında yerini almaya namzet Cer Atölyesi, namıdiğer TÜLOMSAŞ mı Eskişehir’e kimlik kazandırırdı ne dersiniz?

Tarım da göz bebeği değil mi Eskişehir’in?

Sadece Mihalgazi ve Sarıcakaya başta sebze ve kuşkonmaz üretiminde önemli birer üretim merkezi konumunda. Şekerpancarı ve tahıl üretimini saymıyorum bile…

Sivrihisar’da Nasreddin Hoca, Seyitgazi’de Seyyid Battal Gazi ev ve türbeleri de unutulmamalı tabii ki.

Ya 3 üniversitesiyle 60 bini aşkın örgün öğrenciye ev sahipliği yapması...

Açıköğretim bölümlerinde okuyup Eskişehir'e ikamet etmeye gelenleri saymıyorum bile...

Hasılı…

Tam bir Anadolu kenti özelliği taşıyan, yani bir Ankara, bir İstanbul, bir İzmir gibi metropol özelliklere sahip olmayan, Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Karadeniz’den çevre illere kadar pek çok yerden göç almış Eskişehir; şehre değer katan başta yerel yöneticileriyle son yıllarda sıkça duyduğumuz gibi adeta “bozkırın ortasında vaha” oldu.

Yukarıda saydığımız değerleri alt ata toplayıp bir de buna devasa parkları ve artık balık bile tutulabilen gondollarıyla ünlü Porsuk Çayı’nı eklediğimizde…

Yerli turizmin önemli destinasyon merkezlerinden biri haline gelen Eskişehir’i yıldız bir il yapıyor.

Tarihi Odunpazarı evleri ile Atlıhan Çarşısı el emeği ürünler ile tarihi kafelere ev sahipliğiyle ziyaretçilere görsel şölen sunarken, yoğun ilgi gören Cam ve Balmumu müzelerine ise neredeyse sıra beklemeden girmek imkansız.

İzmir’den Artvin’e, Diyarbakır’dan İstanbul’a, Sinop’tan Antalya’ya…

Nereye giderseniz gidin “Eskişehir” denilince herkesin üzerinde uzlaştığı konu, “Harika bir şehirmiş. İlk fırsatta ziyaret edeceğim” ya da “Ziyaret ettiğim Eskişehir’de, en çok yaşayan insanları kıskandım” oluyor.

Neden mi?

Çünkü Eskişehir sosyoekonomik yapısının da önemli rol oynadığı, Cumhuriyet değerlerine önem veren, demokrat bir kent. Modern yaşamı benimsemiş, öğrencilerin de etkisiyle birbirinin farklılıklarını zenginlik sayan yurttaşlara ev sahipliği yapan Eskişehir, batı normlarında senfoni orkestrasına, sahne sayısı 5’i aşkın tiyatroya sahip.

Üstelik hepsi kapalı gişe…

Bozkırın ortasındaki Anadolu kenti Eskişehir, turizmin cazibe merkezi haline geldi.

Yani Eskişehir Türkiye’nin en büyük OSB’lerinden birine sahip önemli bir sanayi kenti…

Önemli eserleri bulunan tarih bir kent…

Üç üniversitesiyle öğrenci kenti...

Tahıl ve sebze üretimiyle önemli bir tarım kenti…

Sıcak sularıyla sağlık turizmine göz kırpan bir aday termal kent…

Her şeyden önemlisi de Büyük Önder Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in değerlerine bağlı çağdaş ve uygar bir kent.

Daha ne olsun…