Bir hayal kuralım birlikte.

Öyle pembe hayallerden değil ama.

Kenti ikiye ayıran, ilçelere bölen suyunu düşünelim Eskişehir’in.

Eski kartpostal tadındaki fotoğraflar da gelsin aklınıza.

Hani şu kürekli kayıkların olduğu, kentte öğrenciliğiniz de geçtiyse çamurlu yolların paçalara yapışıp kaldığı yıllara gidin mesela...

Yaşınız yetiyorsa tahtadan köprülü Köprübaşı’na gidin.

Aşıkların mekanı, iki kadeh parlatıp kenarında şarkı, türkü söylediğiniz su kıyısını hatırlayın.

Yavuklunuzun ilk elini tutma teşebbüsünde bulunduğunuz Yalaman adasının kıyısını…

Porsuk kıyısını yani.

Kentin can damarı, iklimini yumuşatan, insanının yüzünü aydınlatan, şimdilerde balık bile tutulan, görenleri hayran bırakan Porsuk Çayı’nı hayal edin.

Güneşin ısıttığı bir günde kıyısındaki ağaçların altına uzanıp hayaller kurduğunuz Porsuk’tan bahsediyorum.

İşte tam da orası…

Şimdi bunları düşlemeyi bırakın…

Çıkarın tüm hayallerinizden Porsuk’u…

Eskişehir’de olmasın bir su, içinden geçmesin akarsu, yol olsun, taş olsun, çimen olsun, bir park olsun mesela…

Ama Porsuk olmasın kenti ikiye bölen, ne düşlerseniz o olsun ancak su olmasın…

Ne kaldı geriye?

Ne tadı kalır, ne gülümsemesi… Ne kartpostallık fotoğraflar çıkar ne de seyirlik manzaralar…

İçinden Porsuk geçmeyen Eskişehir Eskişehir olur mu?

Soruyorum.

Kurduğunuz hayal bile kurudu değil mi?

Yaşama dair “Bugün kalan ömrümün ilk günüdür” sevincini boğan bir düş kırıklığı yaratır…

Kapkara, o soğuk, gri Eskişehir havasını senelere yayar, bitmez…

Asar yüzleri, güneş bile ısıtamaz, ışıldayamaz o güzelim Eskişehir…

Oysa cana can katar, insanın yüzünü güldürür su.

Bozkırın ortasında Porsuk ile vaha olur Eskişehir…

Çağdaş, uygar, medeni yüzünü parlatanlara yüz çevirmez Porsuk. Kıvrım kıvrım akar yatağında, şehre her sabah umut aşılar.

Gondolu, gezilik teknesiyle el üstünde tutar misafirlerini Eskişehir, Porsuk’uyla okşar…

İlk hayranlığını alır, yüzlere kocaman bir tebessüm kondurur görenlere…

Dünyanın en güzel şehirlerine benzetilir Eskişehir, bir Venedik olur bazen, bazen Arno Nehri’nin geçtiği Floransa…

Bazen o heybetli Tuna’ya kıyı veren Budapeşte, kimi zaman da Vardar’ın ikiye ayırdığı Üsküp olur…

Eskişehir’i Eskişehir yapan, canına can veren Porsuk’u gelecek kuşaklara temiz bırakmak için çabalayan, Anadolu’nun yıldızı bu uygar ve çağdaş kenti bize daha yaşanılır kılanları minnetle anarak bir kez daha soralım:

Eskişehir Porsuk’suz, Porsuk’suz Eskişehir hiç olur mu?..