Sinerji Hareketi Derneği’nde eğitimler ve konferanslar aralıksız devam ediyor. Her salı Başkan Soner Çam tarafından verilen NLP eğitimlerinin yanı sıra cuma günleri de önemli isimler konferans veriyor.

Geçtiğimiz günlerde de alanında başarılı isimlerden biri olan Anatomist Dr. Hilmi Özden “Beyin ve Akıl” konulu konferans verdi.

Özden konuşmasına, nöron (sinir hücreleri), glia (destek-anaç) hücrelerinin yapılarını ve tiplerini anlatarak başladı. Daha sonra sözlerine nöronlar arası gerçekleşen sinapslar (Nöral ağlar) ile devam etti. Golgi ve Cajal’ın sinir bilimine katkısını özetledikten sonra, 100 milyar nöron ve onun 5-8 katı gilianın bulunduğundan söz etti. Beynin yaklaşık 400-500 milyonluk bir geçmişi olduğunu söyledi. Aşağıdan yukarı doğru alt beyin 400-500 milyon, orta beyin (limbik sistem) 200 milyon, cortex (beyin kabuğu) 400 bin yıllık prefrontal kortex(en ön beyin) 40 bin bunun da en yeni (neo kortex) kısmının 10 bin yıllık bir geçmişe sahip olduğunu vurguladı.

Konuşma özetle şu şekildeydi; beynimizin 400-500 milyon yıllık kısmı sürüngen beynimiz, yeme, içme, solunum, dolaşım, üreme gibi temel ihtiyaçlarla ilgili olduğudur. 200 milyon yıllık limbik sistem duygusal, 40-10 bin yıllık neo kortex ise düşünen beyindir. Bunun topluma yansımaları da bireylerinde hangi kısım beyninin baskın olması ile ilgilidir.

Ayrıca beyin plastisitesi (bildiğimiz plastik değil değişebilirlik) dedidiğimiz sinapsları artırma özelliklerinin de insanın elinde olduğudur. Bunu her bir meslek gurubunun beynin farklı bölgeleri arası sinapları artırması ile fark edebiliriz. Yaklaşık Bir katrilyon sinaps olduğunu düşünürsek plastisitenin kıymetini hesaplayabiliriz.

“Plastisite, beynimiz yaşamımız boyunca devamlı olarak değişir. Beynin bu değişme yeteneği, kendine özgü bileşenleriyle devamlı olarak yeniden şekillendirilebilen oyun hamurundan yapılan modellerle benzeşim kurularak, plastisite olarak adlandırılmıştır. Beynimiz bir bütün olarak değil, fakat beynimizdeki bireysel nöronlar biz gençken gelişmesini sürdürdüğü gibi aynı zamanda beyin hasarına yanıt oluşumunda ve öğrenme gibi farklı nedenlerle de değişebilir”.

Bu arada Özden, Phineas Gage olayından bahsetti. 1848 yılında ABD’de bir demir yolu formeni olan bu kişinin ön beyin bölgesinin demir bir çubukla yaralanmasını anlattı. Kazadan sonra on yıl daha yaşayan Gage yakın zamanlara kadar kişiliğinin olumsuz hatıraları ile bilinmekteydi. Çünkü ön beyin bölgesi kişiliğimizle ilgili idi. Gege’nin kişiliği maalesef kazadan sonra bozulmuştu. Fakat daha sonraki yıllarda bu bölgenin kendini tamir ettiği de anlaşıldı. CT ve fMRI (2012) çalışmaları ve hayatı hakkında detaylı bilgilerin gün yüzüne çıkması ile plastisite ve gilia desteği sonrası Gage’in yeniden ahlaklı bir kişi olduğu anlaşıldı. Beynimizin bu yeteneği ihmal edilemeyecek bir özelliğimizdi.

Özden, empati ile ilgisi bilinen ayna nöronlar hakkında da, V.S. Ramachandran şu sözlerini nakletti:

“…DNA biyoloji için ne yaptıysa, ayna nöronlar da psikoloji için onu yapacaktır: onlar birleştirici bir çerçeve sağlayacak ve şimdiye kadar gizemli kalan ve deneylerle erişilemeyen birçok mental yeteneğin açıklanmasına yardımcı olacaktır. Onlar, primat beyin evriminin ileriye doğru mükemmel sıçrayışlarıdır“.

Sözlerine devamla Özden, Brodman alanlarından bahsettikten sonra bu alanların bir biri ile ve sinir siteminin diğer bölgeleri ile bağlanmalarını anlattı. Sağ ve sol beyin yarım kürelerinin bir birine ve aynı yarım küredeki iki bölge arasındaki bağlantılardan örnekler verdi. Bunların güçlendirilmelerinin akıl sürecinin gelişmesi ile ilgili olduğunu söyledi. Çünkü çocukluktan itibaren akıl durağan bir şey değil bir süreci ifade etmekteydi. Hafızanın özellikleri ve çeşitleri ile konuşmasına devam etti. Hafıza sadece geçmişte kalmış hatıralar değil şu an ve gelecekte olabilecekleri tahmin edebilme yetisini de kapsamaktaydı. Hafıza ve akıl ön görüyü bireylerde geliştirmekteydi.

Zekâ genetik olarak insanlara verildiği halde, akıl insanların genetik özelliklerine ilave olarak kendi gayretlerine, eğitim, çalışma ve çevre şartlarını eklemesi ile geliştirilmekteydi. Akıl kafatasımızın içinde korunaklı bir şekilde yerleştirilmiş beyin tarafından üretilmekte ve geliştirilmekteydi. Aristo’dan sonra yüzyıllarca düşünce kalpte sanılmıştı. Çünkü Aristo kalbin her canlı da olduğunu görmüş fakat beyni tespit edememişti. Bu bilgiden binlerce yıl geçti. Hâlbuki beyin, akıl, düşünce binlerce yıldır kullananların yolunu aydınlatıyor. Aristo da bütün yazdıklarını beyni ile yazmıştı.

 İşleyen demir ışıldar misali akıl çalıştıkça gelişmekte, çalışmayı terk ettikçe gerilemektedir. Tecrübenin ve gayretin etkisini ihmal etmeden; okuma, müzik, spor, sosyallik, düzenli uyku, beslenme vb. ihtiyaçlarımıza dikkat ederek gelişmiş bir akıl oluşturmak elimizdedir. Günümüzde beyin fonksiyonları BT, PET, fMRI vb. görüntüleme yöntemleri ile tespit edilebilmektedir. Dolayısıyla beynimizin gelişen ve işlevsel bölümleri hakkında yeni bilgiler öğrenebilmekteyiz.

Özden bu konularda halkın anlayacağı son derece güzel eserlerin bulunduğunu söyledi ve birkaç örnek verdi: Tayfun Uzbay, Görünmeyen Beyin; Mümin Sekman,  Her şey Beyinde Başlar; Sinan Canan, Değişen Beynim, Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler; Christian Jarrett, Beyin Yalanları, Dr. Nancy., C. Andreasen, Yaratıcı Beyin Dehanın Nörobilimi, vd.

Öte yandan Sinerji Hareketi Derneği bünyesinde Kalite Yönetim Sitemi Eğitimleri ve Proje Yazımı dersleri yakında başlaya