Sosyal belediyecilik alanında önemli işlere imza atan Odunpazarı Belediyesi, düzenlediği kültürel etkinliklere devam ediyor. Bu etkinliklerin sonuncusu, Odunpazarı Tarihi Bölge’de yer alan Kırım-Tatar Galerisi’nde yapılan Kırım Ateşi Söyleşisi düzenlendi.

Konuşmacı olarak Hasan Kırımer’in yer aldığı söyleşide çok sayıda vatandaş katıldı, Kırım tarihi ve sürgün hakkında konuşulduğu söyleşide, Hasan Kırımer, Kırımlıların, Kıpçak Türklerinden olduğunu belirterek,  aslında geniş ölçüde kendi öz Hanlarına bağımlı olmakla birlikte, 15. yüzyıl sonlarından başlayarak, Osmanlı Sultanının sözde egemenliği altında olduğunu söyledi.

KÜÇÜK KAYNARCA SONUN BAŞLANGICI OLDU

Kırım Hanları, gerek kendi başlarına, gerek Osmanlıların egemenliği altında, Rus Çarlarına karşı savaştıklarını belirten Kırımer, Rusların gücü arttıkça, Tatarların gücünün azaldığını ve bunun sonucu olarak da Rusların, 1771 yılında Kırımı istilâ edildiğini ve Kırımlıları Rus bağımlılığına girmek zorunda bırakıldığını ifade etti. 1774’te imzalanan Küçük Kaynarca antlaşmasıyla, Osmanlılar, Kırım üzerinde egemenliği yitirdikleri gerçeğini kabul ettiler ve orada, ülkesi küçültüldüğünü söyledi.

Kırımer sözlerine şu şekilde devam etti: “Rusların onaylayacağı bir Han'ın yönetimi altında bağımsız bir devletin varlığını tanıdılar. Ruslar, Osmanlı imparatorluğu ülkelerinden gelme Hıristiyanları, kendilerinin vaktiyle Kırım Hanlığı ülkesi iken işgal etmiş bulundukları arazilere yerleştirmeye başladılar. Bu yeni yerleşimciler aslında Ruslarca örgütlenmiş askerî birlikleriydi. Tatarlar Rusların başa geçirdiği yeni Han'a karşı ayaklandıklarında, bu yeni Rus güçleri Tatarlara saldırdılar, Kefe'yi ve diğer Kırım kentlerini yaktılar, bu kentlerdeki yüzlerce ayaklanmış Tatarı, eşleriyle ve çocuklarıyla birlikte, kıyımdan geçirdiler. Kaçabilenler dağlarda sürek avı yürütülürcesine izlendi ve oralarda öldürüldü. Kırım'ın bağımsızlığı ancak 1783'e kadar sürebildi; o yıl, daha ilerilere uzanan Rus istilâlarının ardından, Çariçe Büyük Katerina, Kırım’ın Ruslarca kendi ülkelerine katıldığını ilân etti.

ZORUNLU GÖÇLER

Rus egemenliğinden kaçmak arzusuyla, Kırım'dan ve bitişik bölgelerden Osmanlı imparatorluğu ülkesine doğru Tatar göçü, 1772'de başladı. Sayıları belki 100.000'i bulan bu ilk göçmenler hakkında pek az şey biliniyor. Keza, onları kaçmak zorunda bırakan Rus baskılarının niteliği hakkında pek az şey biliniyor. Ancak, gidenlerden çok daha fazlasının yerli yerinde kaldığı bilinmektedir. 19. yüzyılın başlarında, Kırım ve Nogay Tatarları, kendi ata ocaklarında baskın sayıdaki nüfus öğesi olarak kalmışlardı. Daha sonra, geride kalmış Tatarlar da yurtlarından göç etmeğe zorlandılar.

Kırım Tatarlarının, Kırım Savaşı sırasında Tatarlar tümüyle silâhsızlandırılmış bir halk idiler ve etkin bir ayaklanmaya girişmek umutlan yoktu. Böyle iken, savaştan hemen sonra, Rus hükümeti orada Tatar varlığını istemediğini açığa vurdu. 1856'da Çar Alexandr, "Tatarların göç etmesinin kolaylaştırılmasını" buyurdu.

BASKI UYGULANDI

Günümüzde psikolojik baskı olarak adlandırılacak türden pek çok baskı, Tatarlara uygulandı, bun sonucu olarak, Kırım ülkesini bir uçtan öteki uca geçen onbinlerce Nogay Tatarının Kırım'da görülmesi oldu. Nogaylara, ya Rusya’nın başka bölümlerinde daha az istenebilir nitelikte bölgelere göçmek için kendi yurtlarını terk etmek, ya da Osmanlı imparatorluğuna göçmek seçeneği verilmişti. Böyle olunca, onların kardeş halkı Kırım Tatarları, ancak, kendilerine de az sonra sıranın gelmesini bekleyebilirlerdi. Rus yöneticiler, sürgüne gönderme politikasına, Kırım uygulaması ile başladılar.”

Kırım’dan yüzbinlerce Tatar’ın anavatanlarından sürüldüğünü söyleyen Kırımer, bu sürgünler sırasında çok büyük boyutlarda ölüme yol açtığını ifade etti. Sadece Kırım’dan olmadığını Bulgaristan ve Romanya’da da sürgünler olduğunu söyleyen Kırımer, söyleşi sırasında yaşanmış olayları da konuşmasında yer aldı. Söyleşinin sonunda Kırım’dan gelen Rüstem Mehmed, “Vatan Kırım” şarkısını seslendirdi.