İslam’da faiz konusunu irdelerken ‘bireysel ve kurumsal faiz’ kavramlarını anlamamız gerektiğini belirten Yıldırım “Bireysel faiz; Kuran-ı Kerim’de ‘riba’ kavramıyla ifade edilir. Riba kavramına biz ‘cahiliye ribası’ diyoruz. Örneğin; bir adam bir tefeciden borç alıyor ve vakti geldiğinde ödeyemiyor. Süreyi uzatıyor ve bu nedenle borcu katlanıyor. Ardından tekrar ödeyemiyor ve tekrar borcu katlanıyor. Nihayet bir gün ödeyemez hale geldiğinde özgürlüğü elinden gidiyor ve o kişi tefecinin kölesi haline geliyor. Kuran-ı Kerim’in ‘riba’ kavramıyla kastettiği bu ‘cahiliye ribası’dır. Bunun bugün ki karşılığı da tefeciliktir. Bu manada bireysel anlamda bu tür ilişkilerin ve bu tür uygulamaların caiz olması mümkün değildir. Kuran-ı Kerim bize bu konuda bir ölçü verir. Der ki; zulmetmeyeceksiniz, zulüm de görmeyeceksiniz” dedi.

Yıldırım, şöyle devam etti; “Kurumsal faiz konusuna gelirsek; Bugün Diyanet İşleri Başkanlığımız, enflasyon oranında faizin Kuran-ı Kerim’de yasaklanan ‘riba’ kavramına girmediğine dair fetvalar verdi. Çünkü eskiden para sadece altın ve gümüşten ibaretti. Bugün ise kredi kartları ve nakit parayla alışveriş yapıyoruz. Örneğin; bir yere borç olarak para verdiğinizde enflasyon oranında bir kayıp söz konusu olduğu zaman dinen bunun telafi edilmesi gerekir. Örneğin; banka faizleri yüzde on iki ise ve enflasyon da yüzde on ise, bu yüzde onluk kısım zaten enflasyonun alıp götürdüğü ve paranın değerini kaybettirdiği kısımdır. Dolayısıyla paranın değerini kaybettiği kısmın telafi edilmesi konusunda bir haramlık olmadığı söylenebilir.”

Zulüm etmeyeceksiniz, zulüm görmeyeceksiniz

Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü; “Dinen bizim düşündüğümüz şudur; gıda, barınma, sağlık ve eğitim gibi zorunlu ihtiyaçlar için verilen paralar borç paralardır ve bunların geri ödenmesinde enflasyon farkı dikkate alınmalıdır. Fakat ticari ilişkilerin kendine göre kuralları vardır. Bu kurallar çerçevesinde yine ‘zulüm etmeme ve zulüm görmeme’ prensibine dayanarak insanlar kararlarını ona göre değerlendirmelidir.”