Erdoğan Gökber (Emekli SSK Müfettişi, Mali Müşavir)

AKADEMİNİN AÇILDIĞINI DUYUNCA MEMLEKETİME DÖNDÜM

“1958 yılı Akademi girişliyim. Birinci sınıfı İstanbul Yüksek Ticaret Akademisinde okuduktan sonra Eskişehir’de Akademi açıldığını duyunca memleketime geri döndüm ve ikinci sınıftan itibaren buradan devam ettim. Ticaret Lisesi mezunlarının o zaman sadece Akademiye gitme hakkı vardı. Ben de Ticaret Lisesi mezunu olduğum için tahsil hayatıma Akademiden devam ettim.”

İMKÂNLARIMIZ ŞİMDİYLE KIYASLANAMAZ

“Derslerimiz akşam 17.00-18.00 gibi başlıyor ve 23.00 civarına kadar sürüyordu. Okulumuz Cengiz Topel Caddesi’ndeki eski İşçi Bulma Kurumu binasının üst katındaydı. İmkânlarımız çok kısıtlıydı. Şimdiki üniversitelerle kıyaslanamaz bile.”

HOCALARIMIZ İSTANBUL’DAN GELİYORDU

“Derslerimize İstanbul’dan hocalar geliyordu. Örneğin muhasebe dersimize Cevat Yücesoy geliyordu İstanbul’dan… Cemal Tunçatay vardı, mali matematik dersine giriyordu. Prof. Dr. Orhan Oğuz, Akademinin reisiydi. İhsan Bey diye bir İngilizce hocamız vardı, Eskişehir Lisesinden geliyordu.”

İlk Tabela Asılırken

TALEBELER ORTA YAŞLIYDI

“Talebelerin çoğu orta yaşlıydı. Daire müdürü olanlar vardı, Maliyede müdür yardımcısı olanlar vardı… Pek fazla 19-20 yaşında genç olmadığı için biraz resmi bir ortam olduğunu söyleyebilirim. Ben o zamanlar çalıştığım için işyerinden çıkar okula gelirdim. Okulda folklor, tiyatro ve münazara gibi sosyal faaliyetlerimiz olmasına rağmen iş yoğunluğundan dolayı ben katılamıyordum.”

AKADEMİDE OKUMASAYDIM BU GÖREVLERE GELEMEZDİM

“Akademide yüksek tahsil yaptığım için memuriyette yükselme imkânım çok daha kolaylaştı. Akademide okumasaydım o görevlere gelemezdim. Tabi sadece bu değil; gerçekten olaylara farklı bakmayı da öğrendik. Akademi her şeye bakış açımızı değiştirmemizi sağladı. Şimdiki üniversite öğrencileri çok rahat, geziyorlar tozuyorlar… Biz ancak çalışarak okuyabildik. Zaten işten sonra okula gidiyorduk.”

VERGİ DAİRESİ MÜDÜRÜ BİLE ŞAŞIRDI

“Rahmetli hocamız Kemal Tunçatay, mali matematik dersimize giriyordu. Faiz hesapları, ticari hesaplar gibi konuları öğretirdi. Bir gün tahtaya bir formül yazdı ve bir örnek verdi. Kemal Beyin âdeti de örneği talebelere çözdürmekti. Kim gelip yapacak dedi fakat kimse el kaldırmadı. Kimse el kaldırmayınca beni tahtaya çağırdı. Kalktım ve yazdığı örneği söylediği formüle göre çözdüm. Sonunda uzun bir küsuratlı sayı kaldı. Fakat ben bölme işlemi yapmadan, kafamdan o küsuratlı sayının faiz hesabının yüzde beş olduğunu buldum. Tabi herkes şaşırdı kaldı… En ön sırada Vergi Dairesinin müdürü oturuyordu, o bile şaşırdı.”

Muhterem Akbacak (Emekli SSK Müfettişi)

YÜKSEKOKULLAR İSTANBUL VE ANKARA’DAYDI

“İsmim Muhterem Akbacak, Akademiye ilk dönemde, yani 1958 yılında girdim. Liseden mezun olduktan sonra yüksekokullar sadece İstanbul ve Ankara’da vardı. Zaten oralara gitme imkânım da yoktu… Memuriyete başladıktan üç ay sonra Eskişehir’de yüksekokulun açılacağını duyduk ve arkadaşlarla beraber müracaat ederek kaydımızı yaptırdık. İktisat ve Muhasebe olmak üzere iki bölüme ayrılmıştık. Ben Muhasebe Bölümünden mezun oldum.”

DERSLERİ TEK BİR SALONDA YAPIYORDUK

“Okulumuz Cengiz Topel Caddesi’ndeki İşçi Bulma Kurumu binasındaydı. Okulun imkânları çok kötüydü. Öğrencilerin çoğu çalışan insanlardan oluştuğu için dersler akşamları yapılıyordu. Dersler akşam yapıldığı için okulun ilk ismi “Akşam Yüksek Ticaret ve İktisat Yüksekokulu”ydu. Altı ay veya bir sene sonra ise okulun ismi “İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi” oldu. Haftanın beş günü ders işliyorduk. Zaten tek bir salon vardı; dersleri de orada yapıyorduk.”

SINIFIMIZDA ÜST DÜZEY İNSANLAR VARDI

“Sınıf ortamımız çok güzeldi. Enteresan tarafı şu; sınıfta lise mezunları dışında ağabeyimiz veya ablamız olacak kişiler vardı. Aramızdaki yaş farkı çoktu. Dolayısıyla ilk başladığımızda çok yadırgamıştım. “Bu ağabeylerle, ablalarla nasıl arkadaş olacağız?” diye düşünmüştüm. Bunların çoğu devlet kurumlarında çalışan, üst düzey kişilerdi. Tabi sonradan alıştık ve biz de bu insanların tecrübelerinden istifade ettik. Dolayısıyla derslerimiz çok samimi geçiyordu. Özellikle son zamanlarda öğrenci sayımız azaldığı için halka düzeni alıyor, profesör de ortamıza oturuyordu. Her birimize tek tek sorular soruyordu. Karşılıklı fikir alışverişi olduğu için de dersler daha mükemmel işleniyordu. Prof. Dr. Orhan Oğuz Akademi Başkanıydı. Hocalarımız genelde İstanbul Üniversitesinden geliyordu. Ferit Hakkı Saymen vardı, ticaret hukuku dersi veriyordu. Yusuf Binatlı medeni hukuk hocasıydı. Cevat Yücesoy da muhasebe derslerine giriyordu."

Akademi Dergisi

AKADEMİ UFKUMU GENİŞLETTİ

“Akademi, liseden sonra benim ufkumu genişletti ve yeni arkadaşlar edinmemi sağladı. Halen de bağlarımızı koparmadan görüşmeye devam ediyoruz. İş bulmamda ve çalışmamda bana yeni ufuklar açtı. Orada çok şey kazandım. Tiyatro, müzik, folklor ve münazara gibi sosyal faaliyetlerimiz vardı. Ben de tiyatro grubundaydım.”

ŞİMDİKİ ÖĞRENCİLER BİRBİRİNİ TANIMIYOR

“Benim öğrenci olduğum zamanlar çok samimi bir ortam vardı. Üniversiteden ziyade arkadaş grubu gibiydik. Hepimiz birbirimizi tanıyorduk, halimizi hatırımızı soruyorduk. Ayrıca bilgi alışverişimiz çok güzeldi. Şu andaki üniversite öğrencilerinin çoğu birbirini tanımıyor… Aynı sınıfta olmalarına rağmen birbirinin isimlerini bilmeyenler dahi var.”

MEYHANEDEN ADAM TOPLADIK

“Prof. Dr. Orhan Oğuz, iktisat dersimizdeydi ve önemli bir konuyu anlatıyordu. Şevket diye bir arkadaşımız vardı. Özel bir şirkette müdürlük yapıyordu. O gün gelmemişti. Orhan Oğuz, “Şevket nerede?” diye sordu. Sınıftakiler de karşıdaki meyhanede içtiğini söylediler. “Hemen çağırın gelsin” dedi. Şevket’i meyhaneden bulduk getirdik. Konu maliyet muhasebesiydi. Kendisine çeşitli sorular sordu. İşiyle ilgili olduğu için ona anlattı. Hepimiz konuyu çok güzel anlamıştık. Bu anıyı hiç unutamıyorum.”

Nail Arı (Emekli Teftiş Kurulu ve Hesap İşleri Daire Başkanı)

1961 YILINDA AKADEMİYE GİRDİM

“İsmim Nail Arı, 1942 Eskişehir doğumluyum. Ticaret Lisesi mezunuyum. Emekli Teftiş Kurulu ve Hesap İşleri Daire Başkanıyım. Akademiye 1961 yılında girdim. Bizim zamanımızda Ticaret Lisesi mezunlarının iki yere gitme hakkı vardı. Birisi Akademi; diğeri de Ticaret Öğretmen Okullarıydı. Ticaret Öğretmen Okulu Ankara’daydı.”

ORHAN OĞUZ BİNLERCE KİŞİYE İMKÂN SAĞLADI

“Allah bin kere razı olsun. Prof. Dr. Orhan Oğuz 1958 senesinde Eskişehir’de Akademiyi kurduktan sonra benim gibi binlerce kişinin yüksek tahsil yapmasını sağladı. Akademiye girdiğim yıl aynı zamanda çalışmaya da başlamıştım. Bir otelde muhasebe yardımcısıydım. Hem çalıştım hem okudum. Akademiye girdiğim zaman yeri Cengiz Topel Caddesi’ndeki İşçi Bulma Kurumu binasındaydı. İkinci veya üçüncü sınıfta ise İstasyonun karşısındaki Devlet Demiryollarının tahsis ettiği binaya geçtik.”

AĞABEYLERİMİZDİ, BABALARIMIZDI

“Okulumuzun imkânları şahaneydi. Genel sekreterimiz Yusuf Pehlivan vardı, şahane bir ağabeyimizdi. Her konuda yardımcı oluyordu. Öğrenci İşleri Şefimiz İsmail Demircioğlu vardı; her şeyimizle ilgilenirdi. O zamanlar Akademideki anlayış bambaşkaydı. Onlar sadece orada çalışan hocalar veya memurlar değillerdi. Aynı zamanda ağabeylerimizdi, babalarımızdı…”

BİR SORUYU ON KERE ÇÖZDÜM

“Gündüzleri çalışıyor, geceleri de okula devam ediyorduk. Derslere devam etmenin çok faydasını gördüm. Yusuf Ziya Binatlı hocamız vardı, borçlar hukukuna gelirdi. Ben onun derslerini devamlı takip ederdim. Bir gün borçlar hukukundan sınava girdik. Hoca üç soru sordu ve açıklamalarını yaptı. Derslerini devamlı takip ettiğim için sınavı 20 dakika içerisinde bitirdim ve o sınavdan iyi aldım. Eğer derslere devam etmeseydim o sınavdan iyi almam imkânsızdı. Ticaret Lisesi mezunu olduğumuz için genel matematik değil; mali matematik görmüştük. Profesörümüz Nakibe Hanım vardı, genel matematik hocasıydı. Bir soruyu on kere çözerek sınavı öyle vermiştim.”

EİTİA'nın DDY binasında bulunduğu yıllar

AKADEMİYE GİTMESEYDİM YARIM ADAM OLURDUM

“Akademi bana çok şey kattı. Orada çok şey öğrendim. Hangi birini anlatayım? Akademi bizi hayata alıştırdı. Eğer Akademiye gitmeseydim yarım adam olurdum. Şimdiki gençler master, doktora yapıyor. Fakat bizim zamanımızda öyle imkânlar yoktu. Bizim için yüksek tahsilin iki kapısı vardı; bir Akademi, iki Öğretmen Okulu… Başka imkânımız yoktu. Akademi de zaten İşletme Muhasebe ve İktisat olmak üzere iki bölümdü. Ben İşletme Muhasebe Bölümünden mezun oldum.”

ÇALIŞARAK OKUYANLAR MUVAFFAK OLUYOR

“Bizim zamanımızdaki talebelerin hal ve hareketleriyle şimdiki talebelerin hal ve hareketleri arasında dağlar kadar fark var. Hem artı hem de eksi tarafları var. Şimdi anne baba parasıyla okuyanlar sorumsuz hareket ediyorlar. Fakat çalışarak okuyanlar muvaffak oluyorlar.”

SAKIN HA POLİTAKAYA ATILMAYIN

“Zannedersem 1980’li yıllardı. Her Haziran ayında Akademi mezunlarının pilav günü olur. 10 kişilik mezun arkadaş grubu olarak toplandık ve pilav gününe gittik. Yanımıza Orhan Oğuz geldi. Aramıza girdi ve hem benim hem de Ferit Doğan adındaki arkadaşımın belini tuttu ve “Arkadaşlar, hepinizin gözleri pırıl pırıl parlıyor. Benim bütün gayem Eskişehir’e Anadolu Üniversitesini kazandırabilmekti. Fakat hayatta iki yanlış yaptım. Bir; politikaya atılmak, iki; Doğru Yol Partisinde Süleyman Demirel’e karşı aday olmak… Sakın ha politikaya atılmayın” dedi. Orhan Oğuz’un bu lafını hiç unutmam.”

Aykut Baycan (Emekli Mali İşler Koordinatörü)

BÜYÜKERŞEN BİZE AĞAÇ DİKTİRDİ

“13.06.1948 tarihinde Eskişehir’de doğdum. Akademiye 1966 girişliyim. Mezun oluşumun 50. yılı… Anlamlı bir yıla denk geliyor. Şu anda emekliyim. Akademiye girdiğimizde, İstasyonun karşısında Anadolu’dan gelen Devlet Demiryolları çocuklarının kaldığı bir yurt vardı. O binayı Akademiye tahsis ettiler ve biz orada iki sene okuduk. Üçüncü ve dördüncü sınıflarda da kampüsün bulunduğu yere gittik. Tabi şu anda kampüs harika bir orman, harika bir yeşillik… Bizim dönemimizde ise Eskişehir’in klasik bozkırı… Üzerinde tek bir ağaç dahi yoktu. Hatta hiç unutmam; o zamanlar doçent olan Büyükşehir Belediye Başkanımız Yılmaz Büyükerşen, hepimize üç ile on arası ağaç diktirmişti. Yani şu anda orman olan o ağaçların bizim avcumuzda nasırları var…”

ESKİŞEHİR YÜKSEKOKULLARDA DA BİR İLK

“Akademiye giriş hikâyem hiç beklenmedik bir şans üzerine oldu. Ben o zaman ki adı Eskişehir Lisesi olan Atatürk Lisesi Fen Bölümü mezunuyum. Dolayısıyla istediğimiz bölümler mühendislik, doktorluk gibi bölümlerdi. O yıllarda şimdiki gibi okullarda yol gösterenimiz yoktu. Eğer annen baban bilinçliyse sen de ona göre yol alıyordun. Hedeflerimiz hep yüksek olduğu için tercih yaparken daha aşağılara hukuk, iktisat gibi bölümleri yazmadık. Ben de yanlış tercih yüzünden üniversite imtihanlarını kazanamadım. Bir de o yıllarda ebeveynler çocuklarının Eskişehir dışına çıkmasını istemiyordu. O zamanlar sadece İstanbul, Ankara ve İzmir’de üniversiteler vardı. Aslında Eskişehir; futbolda olduğu gibi yüksekokullar açısından da Anadolu’da bir ilktir. Babam da benim Eskişehir dışına çıkmamı maddi ve manevi sebeplerden dolayı istemiyordu. “Bak oğlum, burada da bir yüksekokul var. Gel burada oku” dedi. Bende hiç aklımda olmamasına rağmen iktisada yöneldim. Girdiğim imtihanları kazandım ve Akademiye başladım.”

GÜNDE 16 SAAT ÇALIŞIYORDUK

“1958 girişlilerin, yani ilk dönemlerin okul dönemi daha değerli. Çünkü onlar daha az sayıda öğrenciyle dersi hocayla birlikte yapan, monolog değil; diyalog şeklinde çalışan bir öğrenci grubuydular. Hocayla birlikte dersi irdelerlerdi, münazara yaparlardı. Herkes fikrini söylerdi. Fakat bizim zamanımızda öğrenci sayısı artınca dersler daha çok monolog tarzına döndü. Hoca anlatıyor, sen dinliyorsun ve imtihana giriyorsun… İmtihanlardan bir ay önce kendimizi kapatıyorduk. Günde 16 saat çalıştığımız dahi oluyordu.”

ORHAN OĞUZ HOCA ÖTESİYDİ

“Yusuf Ziya Binatlı adlı bir hukuk profesörümüz vardı. Çok değerli Ordinaryüs Profesörümüz Yavuz Abadan vardı. İstatistik hocamız Rahmetli Şefik Bey vardı. Prof. Dr. Orhan Oğuz da iktisat hocamızdı. Kendisi muhteşem bir hocaydı, hoca ötesi bile diyebilirim… Baba, ağabey, ara sıra hoca… Güleryüzüyle, papyonuyla gerçekten muhteşem bir simaydı.”

ESKİŞEHİR ÇOK DEĞERLİ İNSANLAR YETİŞTİRDİ

“Keşke Eskişehir Lisesinin, Ticaret Lisesinin, diğer okullarının ve Akademinin yetiştirdiği değerler üzerine bir analiz yapılabilse… Çok kıymetli değerler ortaya çıkar. Eskişehir Ovası, çok değerli insanları yetiştirmiş ve iş hayatına ve devlet bürokrasisine göndermiştir.”

Prof. Dr. Orhan Oğuz, Yunus Emre Kampüsüne İlk Harcı Koyuyor

BU EĞİTİMİ BANA ESKİŞEHİR VERDİ

“Bizim zamanımızda liseler ve ortaokullar çok disiplinliydi. Dayak bile yediğimiz vardı… Sıra dayağı adı altında dahi olsa suratımıza mutlaka bir iki tokat atılıyordu. Böylesine disiplin olan bir ortamdan; kız ve erkek arkadaşlarınla beraber derse girebildiğin ve kantinde çay içebildiğin bir ortama giriyorsun. Aslında Akademi bize olaylara geniş açıdan bakılması gerektiğini öğretti… Kafayı ezberlerle doldurmak yerine; aradığımız şeyi nerede bulacağımızı öğrendik. Akademi bize bunun analiz ve sentez yöntemlerini verdi. En güzel verdiği taraf bence o… Orada aldığım bilimsel terbiye sayesinde; İstanbul’da, Türkiye’nin sayılı holdinglerinden bir tanesinde mali işler koordinatörlüğüne kadar geldim. Bu eğitimi de bana Eskişehir verdi.”

ARKADAŞLARIMIN HEPSİ ÇAKMIŞ

“Eskiden Üniversite Caddesi’nin olduğu yerde keresteciler vardı. Okula gitmek için toplu taşıma imkânımız yoktu. Okula gidebilmek için Haller Geçidinin oraya kadar yürüyüp; oradan da okula kadar yürüyorduk. Sadece o zaman ki adı Bağlar Caddesi olan Cengiz Topel Caddesi’nin başında saat başı kalkan taksi dolmuşlar oluyordu. Denk getirebilirsek onunla gidip geliyorduk. Üçüncü sınıfta iş hukuku dersimizin imtihanı vardı. İmtihan muhteşem geçti, garanti pekiyi alırım düşüncesiyle çıktım… Fakat sınavdan çıkınca arkadaşlarım beni yaptıklarımın yanlış olduğu, kendi cevaplarının doğru olduğu şeklinde bir düşünceye sevk etti. Tabi bütün moralim bozuldu. Aradan belli bir zaman geçtikten sonra iş hukukunun sonuçlarının panoya asıldığı haberi geldi. Kafam önümde yürüyerek okula gittim. Listeye baktığımda tek pekiyi alanın ben olduğunu gördüm. Arkadaşlarımın hepsi çakmış.”

Fotoğraflar: Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Facebook Sayfası

Haber: Atahan GEZER