Kazı Başkanı Doç Dr. Murat Türkteki, çalışmaları Eskisehir.Net’e anlattı.

Haber: Atahan Gezer

M.Ö. 1500 yıl boyunca yerleşilmiş

“Bu sene kazı çalışmalarımıza temmuz ayı ortalarında başladık, hala da devam ediyoruz. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünün izinleriyle kazı çalışmalarımız sürüyor. Küllüoba, M.Ö. 3300’den 1850’ye kadar yaklaşık 1500 yıl boyunca, yani günümüzden yaklaşık 5000 yıl önce yerleşilmeye başlanmış bir yer. 1500 yıl boyunca da kesintisiz yerleşiliyor. Burada yaptığımız çalışmalarla bu döneme ait; yani Tunç Çağı diyoruz, İlk Tunç Çağı diyoruz… Bu döneme ait yerleşim planını ve şehre ait yapıları; kamusal yapıları ortaya çıkartıyoruz.”

Höyüğün bulunduğu alandan genel bir görünüm

Küllüoba bir merkez

“Arkadaşlarımız ‘Aşağı Şehir’ dediğimiz yapıların duvarlarını açıyorlar. Burada birbirine bitişik yapılar ve depolama alanları var. Depolama alanları Küllüoba Yerleşmesi için çok önemli... Çok sayıda ‘silo’ dediğimiz depolama alanları var. Çünkü Küllüoba aynı zamanda ürünün toplandığı bir merkez. Dağıtım ve organizasyon da buradan yapılıyor. Zaten bu nedenle ‘şehir’ olarak nitelendiriyoruz.

'Aşağı Şehir' olarak adlandırılan alanda çalışma yapan öğrenciler

Ürünler Küllüoba’da saklanıyor

“Depolama alanları neden önemli? Çünkü Küllüoba evet, dağıtım merkezi… Fakat aynı zamanda ürünün de sürekliğini sağlamak, zor zamanlarda, kuraklık anlarında bu ürünü koruyabilmek ve sıkıntılı dönemlerde tekrar elde edebilmek için hem tohumlarını hem de ürünleri yani; arpayı, buğdayı sakladıklarını anlıyoruz.

‘Aşağı’ ve ‘Yukarı’ şehir var

“Küllüoba’da yerleşim ‘Aşağı Şehir’ ve ‘Yukarı Şehir’ olmak üzere ikiye ayrılıyor. ‘Yukarı Şehir’ daha kamusal yapıların olduğu bir kısım. ‘Aşağı Şehir’ ise hem basit yapıların hem de depolama alanlarının ve atölyelerin bulunduğu bir kısım olarak değerlendiriyoruz.”

Kazı Başkanı Doç. Dr. Murat Türkteki ile birlikte

YÖNETİCİLER VE HALK AYRI BÖLÜMLERDE

Şehirde hiyerarşi hakim

“Muhtemelen burada bir hiyerarşik bir düzen var. Bir sosyal tabakalanma ile ilgili… Zaten ‘şehir’ dediğimiz şeyin içerisinde aslında bu var. Bir yönetici, bürokrat kısmı var; bir de bu işleri devam ettiren insanlar var. ‘Aşağı Şehir’ biraz daha o tip işlerin, daha günlük yaşamın ve depolama işlerinin yapıldığı bir alan gibi…”

İki yapı diğerlerine göre daha büyük

Küllüoba’da özellikle yapılardan iki tanesi diğerlerine göre çok daha büyük… Bunları biz ‘Kompleks Yapılar’ olarak nitelendiriyoruz. Bu yapılardan bir tanesi büyük depolama alanlarına sahip. Önünde anıtsal girişi ve rampası olan; bir toplantı salonu bulunan büyük bir yapı… Burayı biz daha çok buranın yöneticisinin evi olarak nitelendiriyoruz. Anadolu’da şehirleşme bu dönem için çok yeni ve yavaş yavaş sosyal sınıflar oluşmaya başlıyor. Burada bu ürünün kontrolünü sağlayan; yerleşmenin ve bölgenin aynı zamanda siyasi otoritesi olan kişiye ait bir yapıyı önceki yıllarda tespit etmiştik. Dolayısıyla o yapı aynı zamanda yerleşmenin de en büyük yapısı… 31 metreye 26 metre boyutlarında bir yapı… İçerisinde de çok büyük depolama alanları var. Belki bu çevrede yer alan diğer yerleşmelerden de toplanan ürünün saklanıp depolandığı, dağıtıldığı bir ana merkez binası gibi bir yapı olduğunu düşünüyoruz.

Duvar kalıntılarını kazı alanının pek çok yerinde görmek mümkün 

Bereketli ova yerleşmeye sebep olmuş

“Küllüoba çok verimli bir arazide yer alıyor, hemen güneyinden bir dere geçiyordu. Zamanla kurumuş fakat haritalarda var, biliyoruz. Haritalar üzerinde ‘Kireçkuyusu Deresi’ni biliyoruz. İçerisinde bulunduğumuz ova çok bereketli bir ova… Bugün de hala çok bereketli… Sulak alanların aslında fazla olduğu bir alan… Yerleşmenin burada olmasının aslında nedeni de bu… Çevrede çok fazla başka yerleşme de var ancak burası onlara göre daha büyük boyutlu. Dolayısıyla burası bir merkez…”

Eskişehir’de 200’den fazla höyük var

Eskişehir toplamında 200’den fazla höyük var. Eskişehir bu anlamda da çok zengin… Hem bir geçiş noktası olması açısından; hem de ovaların bereketli olması açısından önemli bir konumu var. Eskişehir bu açıdan çok şanslı…

GEÇMİŞTEN ALACAĞIMIZ DERSLER VAR

Kuraklık hayat tarzını değiştirmiş

“Burada tespit ettiğimiz önemli noktalardan bir tanesi kuraklıkla ilgili… Özellikle M.Ö. 2300-2200 yıllarında, yaklaşık 200-300 yıl süren bir kuraklık dönemi yaşanıyor. Bu sadece Anadolu’da değil; Mezopotamya’da da var olan bir süreç… Aslında dünyanın yaşamı boyunca kuraklık dönemleri var. İlk defa yaşamıyoruz bugün yaşadıklarımızı… Ancak Küllüobalıların buna uyum sağladıklarını görüyoruz. Özellikle yaptığımız botanik analizleri, yani; bitki kalıntılarının analizleri ve hayvan kemikleri analizleri bize bunları söylüyor… Özellikle hayvan kemiklerinde bu dönemde koyun yerine keçinin tercih edildiğini görüyoruz ki; kuraklığa daha dayanıklı bir hayvan olduğu için… Aynı zamanda bitkilerde de arpa, buğdaydan daha çok karaburçak ekildiğini görüyoruz; kuraklığa daha dayanıklı bir bitki olduğu için…

Geçmişte kuraklık yaşanmış, günümüzde halen mısır ekiliyor

“Bu nedenle Küllüobalıların iklim koşullarına uyum sağladığını söyleyebiliriz. Aslında bunu günümüze de bir ders olarak çıkartmamızda fayda var; çünkü bugün bu gördüğünüz arazide 20 sene önce 30 metrede olan su şu anda 130 metrede… Buna rağmen biz burada mısır tarlalarının çoğunlukta olduğunu görüyoruz. Hâlbuki mısır daha çok su isteyen bir ürün… Dolayısıyla geçmişten alacağımız dersler olacağını düşünüyorum.

DEVLETE GİDEN İLK ADIMLAR KÜLLÜOBA’DA ATILMIŞ

Ticaretin organizasyonu mutlaka olmalı

“Devlete ait bu organizasyonun daha önce başladığını; yazıdan önce başladığını aslında görüyoruz. Çeşitli mühürlerle kapların kapatıldığını, özel mülkiyetin vurgulandığını söyleyebiliriz. Bu ticaretin bir organizasyonu mutlaka olmalı. Çünkü uzak bölgelerle ilişkiler var. Dolayısıyla devlete giden yolu aslında ilk adımlarının Küllüoba’da atıldığını görebiliyoruz.

Küllüoba bir tezi kanıtladı

“Küllüoba Kazısının başlama sebeplerinden bir tanesi Prof. Dr. Turan Efe’nin 1980’li yıllarda ortaya attığı; Kuzey Suriye’den Balkanlar’a uzanan ticaret hattının deniz yoluyla değil, kara yoluyla gerçekleştiği doğrultusunda… Küllüoba’da kazıya başlamasının en önemli sebebi bu. Çünkü lokasyon olarak da aslında buna uygun bir yerleşme… Dönem olarak da öyle… Dolayısıyla bunu kanıtlamak için yola çıkıyor ve bugüne kadar bulduğumuz pek çok veri de bunu destekler nitelikte. Kara yolu ticaretinin –ki kendisi buna ‘Büyük Kervan Yolu’ diyor- bu güzergâhtan gerçekleşmiş olduğunu anlıyoruz. Bunu da Küllüoba bize kanıtlamış oluyor.”

FARKLI GÖMÜ TİPLERİ FARKLI TOPLUMLARIN BİR ARADA YAŞADIĞINA İŞARET

60’a yakın iskelet çıkarttık

“Mezarlık alanımız M.Ö. 3000’e tarihleniyor. Yani günümüzden 5000 yıl öncesine uzanan bir alan… Mezarlık, Küllüoba’da 2019 yılında başladığımız bir çalışma. Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü ile birlikte yürütüyoruz. Şu ana kadar toplam 60’a yakın mezara ulaştık. Burada en çok çocuk gömülerinin yoğun olduğunu söyleyebilirim. Yine genç yaşta, 20’li yaşlarda ölümlerin fazla olduğunu söyleyebilirim. Ama bütün bunlardan daha önemlisi; mezar tipleri ya da ölü gömme gelenekleri açısından farklılıkların bir arada olduğu bir yer. Kerpiç sanduka, taş sanduka, çömlek mezar, basit toprak… Bunların hepsi Küllüoba’da birlikte ve aynı dönemde görülüyor. Dolayısıyla bu bize farklı geleneklerin bir arada yaşamış olduğunu da gösteriyor.

En ön planda 'Basit Toprak', hemen arkasında 'Taş Sanduka' ve en arkada ise 'Kerpiç Sanduka' tarzı ölü gömme gelenekleri. Tüm bunlar farklı toplumların bir arada yaşadığını gösteriyor

İskeletlerin üzerindeki travmalar sosyal çatışmayı gösteriyor

“Tabi şehirleşmenin başladığı bir yerden bahsediyoruz. Sosyal anlamda bir gelişmenin olduğu bir dönemden bahsediyoruz. Farklılıklar var, bu doğru. Aynı zamanda sosyal çatışmaya yönelik bazı bulgular da var. Bugüne kadar bulduğumuz dört-beş iskelette travmalara rastladık. Çok sayıda kafa travmaları; kafaya vurarak öldürme veya savunma kırığı dediğimiz; kendini korumak amacıyla yapılan hareketin sonucunda gelmiş bir darbe ve darbe sonucu ölüm… Bunlarla karşılaşıyoruz. Bu da bize savaş değilse bile; yerleşim içerisinde bir iç çekişmenin ya da bir iktidar kavgasının olmuş olabileceğini gösteriyor.

'Taş Sanduka' tarzı gömü türü

Fetüs pozisyonunda gömülüyorlar

Özellikle küp mezarlara bizim anne karnındaki pozisyon dediğimiz fetüs pozisyonunda; hoker pozisyonu diyoruz… Ayaklar karna çekik, kollar bükük vaziyette yerleştiriliyor. Çömlek mezarın ağız kısmının kille sıvandığını görüyoruz; yani ağzı kapatılmış. Bu tip çömlek mezarlarda zaman zaman tek ya da iki gömü birlikte olabiliyor. Çocuklar için daha küçük çömlekler, büyükler için de daha büyük küpler tercih ediliyor.”

Kerpiç sandukanın bu dönemde başka bir örneği yok

“Basit toprak gömü var. Fetüs pozisyonu burada da yine karşımıza çıkıyor. Taş sanduka gömüler de var. Taş sanduka fakat önü bir çömlek parçasıyla kapatılmış. Kerpiç sandukanın ise bu döneme ait bildiğimiz kadarıyla başka bir örneği yok. Tüm bu farklı gömü çeşitleri de farklılıkların bir arada bulunmuş olduğunu gösteriyor.”

Mezarlıkla şehir ilişkisini anlamaya çalışıyoruz

“Höyük üst üste yapılardan oluşuyor. Yerleşimde aslında kendi içerisinde de tahribatlar var. Her dönem bir alttakini tahrip ediyor. Dolayısıyla burada mezarlık alanının üzerine gelen yapılarla da karşı karşıyayız. Mezarlıkla aralarında çok büyük bir yıl farkı yok. Burada yaklaşık M.Ö 2900-2800’lerdeyiz. Mezarlığın üzerine gelen yapılar söz konusu fakat zaten mezarlıkla şehir ilişkisini anlamaya çalışıyoruz. Önümüzdeki yıllarda bu alandaki kazı çalışmalarını genişletip, şehrin bu döneminin planını anlayıp mezarlık alanıyla olan ilişkisini de araştırmaya çalışacağız.

Mühürler özel mülkiyetin habercisi

“Buluntular arasında günlük kullanılan çanak çömlek her zaman var. Ama bu sene ki buluntular içerisinde özel olan mühürler göze çarpıyor. Bu mühürlerin iki tanesi çocuk mezarlarından geldi. Dolayısıyla sadece mühür gibi değil; aynı zamanda tılsım gibi, koruyucu amaçla… Boyna takılacak şekilde ip delikleri de var. Bu şekilde kullanılmış olabileceğini de düşünmek gerekiyor. Taştan mühürler de var. Ancak bu sene ki buluntularımız bunlarla sınırlı değil; mühürlerin baskısı da var… Zaman zaman mühür baskılarına da ulaşıyoruz. Bu baskılar da son derece önemli. Bize kapların içerisindekilerin mühürle koruma altına alındığını; güvenlik sebebiyle bunun kullanıldığını ve mülkiyetin temsilcisi olduğunu gösteriyor.

Kazı alanında bulunmuş çeşitli buluntular. Orta planda çocuk mezarlarında bulunan ve özel mülkiyetin de temsilcisi olan mühürler göze çarpıyor

Öğütme taşlarından ocak ayaklarına kadar buluntular var

“Öğütme ve ezme taşları buğdayın öğütülmesi için kullanılan taşlar. Bunlar dışında yine önemli buluntulardan bir tanesi; Tunç Çağı diyoruz. Döküm kalıbı; bir baltaya ait taş kalıp… Bu da buluntularımız arasında. Ocak ayakları da var. Ateşte bir şeyi pişirirken kabı oturtmak için kullandıkları ayaklar… Ayrıca mezar buluntuları içerisinde saç halkaları, bızlar ve çeşitli iğneler ele geçen buluntular arasında.”