Yazının ilgili bölümü şöyle:
“Hiç Eskişehir'e gittiniz mi?. Hele de benim gibi, ilk 1960'larda, son da 2010'lardan sonra..
Orada bir insan bir "yeni" şehir yarattı, Eskişehir'den. Bu ülkenin yaşanacak en güzel şehri yaptı.. Gidip görürseniz hak verirsiniz. Benim Amerikalı kayınpederin yaşadığı Reno'nun girişinde "Dünyanın En Büyük Küçük Şehri" diye yazar.. O levhayı alın, aynen Eskişehir'in girişlerine koyun.. Öylesi..
O şehri, fiziksel, sanatsal, kültürel yapan, hepsi başka temalar içeren parklarıyla oksijen deposu yeşilliklere boğan, kentin tam içinden geçen Porsuk Çayı'nı iki sahili boyunca heykellerle müzeye çeviren, İstanbul'da olmayan plajlar yapan; tiyatro, opera ve gösteri salonlarıyla dolduran; orkestralar, tiyatrolar kuran, daha aklınıza ne gelirse yapan Yılmaz Büyükerşen Hocam.. (Hocadır gerçekten.. İşe üniversite kurarak başladı, Eskişehir'de. Sonra o gençliği arkasına alıp "yeni" Eskişehir'i..)
Ama, İsmet Paşa'dan beri aradığı başkanı bir türlü bulamayan CHP, bu Yılmaz Büyükerşen'i görmezden geldi hep.. O da "Ben varım" diye ortaya atılmadı. Bekledi ki, eserlerine bakıp çapını görenler onu davet etsinler.. O davet hiç gelmedi. İyi ki de gelmedi.. Kazanan Eskişehir, kazanan "Türkiye'nin En Büyük Küçük Şehri"ne sahip bizler olduk..
Bakın.. Bodrum, Alaçatı, orayı burayı bir defalık unutun. Mevsim de önemli değil.. Eskişehir'e gidin bir haftalık tatil için.. Yetmez, en az 15 gün lazım ama, gene de hayatınızın en güzel, en sürprizli, en eğlenceli tatilini yapacağınıza iddiaya girerim… Bu Eskişehir'i durup dururken anlatmadım size!”