Haber: Atahan Gezer

‘Kalbiniz kalbimizdir’ felsefesini benimseyen ve doğaya saygıyı hayat prensibi haline getiren üyeler, işitme engelliler dilinde ‘mutluluk’ anlamına gelen işareti de grup selamı olarak kullanıyor. uSTaWSLaR’dan Dağ Adamı, kuruluş amaçlarını ve yaptıkları çalışmaları eskisehir.net'e anlattı.

2015’ten sonra Eskişehir’de aktifleşti

“uSTaWSLaR resmi olarak 2012 yılında Karabük’te kuruldu. Noter’den isim hakkı falan alındı. Karabük’te kuruldu ama 2015’te Eskişehir’e geldikten sonra burasının sosyal bir yer olması sebebiyle daha çok aktifleşti. Eskişehir’in faydası çok büyüktür. uSTaWSLaR nasıl gelişti? Bizim doğayı seven ağabeylerimiz, büyüklerimizin yanında gezerken ateş yakmasını, odun toplamasını, doğada nasıl hareket etmemiz gerektiğini falan bize öğrettiler. Mesela ben küçükken mangal yakarken, odun toplarken bile benim topladığım odunlara ‘Böyle odun mu toplanır?’ falan denirdi. Büyüklerimizden o şekilde öğrendik. Sokak hayvanlarına yemek verme, paylaşma gibi şeylerle başlayan bir şey aslında.”

‘Usta’dan geliyor

“Daha sonra biz ağabeylerimizden devraldık. Aynı şekilde küçüklere örnek olmaya çalıştık; doğa sevgisiyle, hayvan sevgisiyle… İlk ‘usta’ diyorduk birbirimize. Oradan geliyor zaten… Ondan sonra usta derken ağız eğimeler falan… Daha sonra askerlik de olunca ‘W’ olayı var ya mesela; sırt sırta verme, silah dayandırma… Bir de vosvosculuk da var. W de oradan gelme; iki V’nin yan yana gelmesi…”

Günlük bir tane karşılıksız iyilik yapacaksın

“uSTaWSLaR’da sesli harflerin küçük olmasının sebebi de küçüğün büyüğe olan saygı ve sevgisidir. Çünkü biz hep ağabeylerimizin yanında oturmamızda kalkmamızda falan öyle öğrendik. Onun için sesli harfler de küçüktür. Tam net sayı veremem ama kemik kadro olarak 50 kişi civarında kurulduk. Çünkü benim rehberimde 3 bin 500 kişi var. Bire bir tanıyorum. İnternette 11 bin 200 kişi civarındayız. Benim uSTaWSLaR’ın verdiğim rütbesi de 35 kişide falan vardır. Türkiye’nin her yerinde zaten… Onu herkese vermiyoruz. Şöyle düşün; pilotlarda uçuş oluyor ya… Belirli bir uçuş saatini tamamladıktan sonra kolbaşı falan oluyorsun. Ben şimdi seni tanıyorum, görüyorum… Ne diyoruz biz; günlük bir tane karşılıksız iyilik yapacaksın.”

BİR GÜN DEĞİL HER GÜN İYİLİK

4 Ekim’de hayvanları hatırlıyor ama 364 gün…

“İnsanlar özel günlerde iyilik yapmaya, paylaşmaya çalışıyorlar. Kutsal aylarda bir ay yapıyor; geriye kalan 11 ay hiçbir şey yok. Ne yapıyor? 4 Ekim’de hayvanları hatırlıyor ama 364 gün hayvanlara hiçbir şey yapmıyor. Bizim felsefemiz bu… Büyüğünü örnek alıyorsun, yaşlıya yardım ediyorsun. Yiyeceğini, eşyanı paylaşıyorsun. Ben görüyorum; dürüstsün. Saygınla, sevginle her şeyinle örneksin. ‘Sen uSTaWSLaR brövesini hak ettin’ diyorum. Sana törenle kolumdaki rütbeyi alıp takıyorum.”

Diğer gruplarla koordine kuruyoruz

“Felsefemiz; ilk önce sevgi ve saygı… Karşılıksız iyilik, insanların arkasından hiçbir şekilde dedikodu yapmama… Her zaman zeytin dalı ve beyaz güvercin bizim olmazsa olmazımız. Biz her hafta Odunpazarı Kent Konseyiyle sokak hayvanlarına yardım ediyoruz. Bu yardımı yaparken de gönüllü arkadaşlarımız var. Kimse ticari bir amaç gütmüyor. Arabamızın yakıtından tut her şey… Kamuda çalışan personeller var. Hafta sonu tatil olmasına rağmen sabah erkenden kalkıyoruz; yaz, kış, yağmur, çamur, rüzgâr demeden yapmaya devam ediyoruz. Belirli besleme noktalarımız var, oralara gidiyoruz; Mamuca Göleti’nden başlıyoruz, arkasından çıkıyoruz. Orada da yerler var. Daha sonra çöplüğün oraya gidiyoruz. Mezarlık bölgesi var, çöplüğün içi var… Bunların hepsini Odunpazarı Kent Konseyiyle birlikte yapıyoruz. Ayrıca bizim arkadaş gruplarımız da var; Eskişehir Besleme Grubu var, İsmihan Hanım diye bir tane edebiyat öğretmeni hocamız var. O da kendi başına uğraşıyor mesela. Bu tür şeylerde karşılıklı koordine kuruyoruz.”

Yardımlarımızın tamamı gönüllülerden geliyor

“Gündoğdu Mahallesi Muhtarlığıyla birlikte de çalışmalarımız oluyor. Ben elimden geldiğince oranın yazı işleriyle uğraşıyorum. Biz orada göçmenleri ve Türkleri ayrı ayırdık. Veri tabanı oluşturduk; adın soyadın, yaşın, emeklilik, engellilik durumun gibi… Bu formları bilgisayar ortamına attım. Herkese bir sıra numarası verdim mesela. Dosyadan sıra numarasına göre çıkartıyorum, bakıyorum; yardıma ihtiyacı var. Gönüllülerden gelen yardımı da ihtiyaç sahibine aktarıyoruz. Aktardığımız yardımı da ihtiyaç sahibinin dosyasına yazıyoruz. Yardımlarımızın tamamı gönüllülerden geliyor. Yurtdışından da geldiği oluyor. Zaten Gündoğdu Mahallesi Muhtarı Sevgi Doğan öncülüğünde yapılıyor bunlar. Biz de elimizden geldiğince onlara lojistik, beyinsel olarak taktik gibi destekte bulunuyoruz.”

Tekerlekli sandalyemizi alıyoruz…

“Bizden de gelen yardımlar oluyor. Mesela; mavi kapak oluyor. Ben göreve gidiyorum; Ankara’dan mavi kapak geliyor. Gelen mavi kapakları da Gündoğdu Mahallesi Muhtarlığıyla birlikte biriktiriyoruz. ‘Dede Torun Mavi Kapak’ var, biliniyor zaten. Ona götürüyoruz, tekerlekli sandalyemizi alıyoruz ve ihtiyaç sahibi aileye götürüyoruz. Geçen gün mesela bana ulaştılar; ‘Birisi vefat etmiş, hasta yatağı var’ diye. İşten çıktıktan sonra oraya gönüllülerle gittik. Hasta yatağını aldık ve Gündoğdu’daki ihtiyaç sahibi aileye bıraktık.”

BEN OLARAK DEĞİL BİZ OLARAK YAPIYORUZ

‘Çizgili tost yemek istiyorlarmış’

“Benim kamp malzemelerim çok kıymetlidir. Listem vardır; bir tane iğnem kaybolsun benim psikolojim değişir. Kaybolma gibi bir şansım yok. Ocağın üstünde kullanılan eski tost makinelerinden vardı bende. Annem dedi ki; ‘Bana bunu verir misin?’ ‘Ne oldu?’ dedim. ‘Ya birisinin çocukları var. Onlar çizgili tost yemek istiyorlarmış’ dedi. ‘Çizgili tost ne oluyor?’ dedim. Tost makineleri olmadığı için; o kadar duygusal bir olay ki benim açımdan… Ekmeği tavaya bastırıyorlarmış, çeviriyorlarmış. Böyle yapıyorlarmış tostu… Temizledik verdik. Paylaşımını da yaptık, anlattık sayfada. Ben onu paylaşınca birisi görüyor onu hikâyede. Onun da gönlünden kopuyor; ‘Ağabey ben kaşar, sucuk aldım. Onlara ulaştırır mısın?’ diyor. Onu götürüyorum, öteki görüyor; ‘Bende oyuncak var, o çocuklara iletir misin?’ diyor. Başka biri görüyor Almanya’dan; ‘Ben tost makinesi alıyorum’ diyor. Alıyoruz, götürüyoruz. O çocuk mesela şimdi çizgili tost yiyor.”

Biz bizi temsil ettiğimiz için ‘Kalbiniz kalbimizdir’ diyoruz

“Ben olarak değil; biz olarak yapıyoruz. Bizim felsefemiz bu… Biz bizi temsil ettiğimiz için ‘Kalbiniz kalbimizdir’ diyoruz. Senin kalbin temizse benim kalbim de temizdir. Bizim sloganımız bu; ‘Kalbiniz kalbimizdir.’ Senin kalbin güzelse karşındaki kişiyi de senin kalbin gibi bileceksin yani…”

Resimlerde her insan işitme engellidir

“Bizim bir işaretimiz var. İnsanlar o kadar öküz altında buzağı arıyorlar ki; yani sen suyun üzerinde yürüsen bile ‘Yüzmeyi bilmiyordu ondan yürüdü’ diyorlar. Bana ‘Sen ufacık çocuğa silah işareti yaptırıyorsun’ diyorlar. Anlamı; işitme engelliler dilinde ‘mutluyuz’ demek. Kimisi araştırmış, İşitme Engelliler Derneği başkanına sormuş, yöresel farklılıkları varmış, uyduruyormuşuz falan… Bizim uSTaWSLaR’ın selamı kalbimizi işaret eder. ‘Kalbin kalbimizdir’ diyoruz. Bu mutluluk anlamına geliyor. Biz mutluluğu paylaştırıyoruz ki; mutluluk bütün insanlara ulaşsın. Onun için de diyoruz ki; resimlerin dili yoktur. Resimlere baktığın zaman her insan işitme engellidir, duymaz. Engelsiz bir yaşama destek ve mutluluğumuzu paylaşmak için de uSTaWSLaR selamı yaparız. Yaşam tarzım tamamen ‘Mandıra Filozofu’ tarzında; televizyon izlemem, dış dünyayla hiçbir alakam yoktur, sobalı evde oturuyorum, zengin olma gibi bir hevesim yok. Araziye gittiğim zaman yakıtım olsun, yiyecek kadar ekmeğim olsun. Doğa zaten bana her şeyi verir.”

Süslü Piknikçiler mutlaka bir şeyler unuturlar

“Biz ‘Süslü Piknikçiler’den bahsediyoruz. Süslü Piknikçiler mutlaka bir şeyler unuturlar. En basitinden mesela; çakmak unutur, tuzu unutur, mangalı almayı unutur, yağı unutur… Süslü Piknikçiler pikniğe gideceği zaman hava durumunu özellikle incelerler. Bahaneleri de mutlaka vardır; ‘Hava çok sıcak, hava çok soğuk, hava yağışlı…’ Mesire alanına gittikten sonra kalabalık yerlere giderler. İç içe olurlar, dumanın içinde yaşarlar zaten (gülüyor). Bir halıları vardır; halıyı sererler. Halının üzerinde bir tane de plastik topları vardır. Müziği de açarlar, yüksek sesle dinlerler. Çeşme başında da araba yıkarlar.”

VERDİĞİMİZ EĞİTİMLERİN HEPSİ LİSANSLI

Kampın ehliyeti olmalı

“Şimdi sen şehrin stresinden bunaldın, hiç kamp yapmadın. Kamp yapmamak için de mutlaka bir bahanen var. Şimdi kamp malzemesi alsan beş bin liraya çıkamazsın… Sen diyorsun ki; ‘Ben kamp yapmak istiyorum.’ Tamam… Zaten kamp deneyimi ya ilk ya son olur… Bir kere yaparsın; ikinciyi yaparsan devam edersin zaten. Koronadan sonra eline çadırını alan herkes kampçı oldu başımıza… Benim her zaman felsefem şu; ormana elini kolunu sallaya sallaya kimse girmesin. Kampın ehliyeti, lisansı olsun. Kesinlikle bunun olması lazım. İnsanlar bilinçlensin. Çadırını her alan ormana girip çıkmasın. Bizim arazide yapmış olduğumuz eğitim branşlarının hepsinin lisansı mevcut.”

Bahaneler insanları her zaman mutsuz eder

“Sende istediğin kadar profesyonel ekipman olsun, kitaptan istediğin kadar kampa çalış; yanında tecrübeli bir adam yoksa hiçbir şey yapamazsın. Elinden hiçbir şey gelmez yani… Beşeri bilgileri de bilmen lazım. Sen şimdi hiç kamp yapmadın. Bana diyorsun; ben seni alıyorum. ‘Ağabey yanıma ne alacağım?’ ‘Hiçbir şey alma’ diyorum. Noksanlarını zaten sen kendin göreceksin. Kampa merak edip de içinde ukde kalan insanları çağırıyoruz biz. İnsanların hayalleri vardır. Mesela; ‘Ben de bir vosvos alacağım, hippi gibi takılacağım, suyun başında kahvemi yudumlayacağım.’ Bunun hayalini kurup da yapamayan bir sürü insan var. Bahaneler insanları her zaman mutsuz eder. Yarına çıkacağımızın hiçbir garantisi yok. İnsanlar hep mutluluklarını erteliyorlar. Lüks arabalara bindiler; korona geldi, dışarı çıkamadılar. Lüks evlerde oturdular; korona geldi, evlerinden dışarı çıkamadılar. Ben hep söylüyordum ki; ‘Doğa insanlıktan intikamını alacak’ diye... Aldı da… Çıkamadılar, gezemediler tozamadılar.”

Doğaya bıraktığınız çöp sizin kendi kimliğinizdir

“Doğanın olduğunu anladılar ama anladıkları gibi de gittiklerinde orada kendinden bir şeyler bırakan insanlar var. Ben her zaman şunu söylüyorum; ‘Doğaya bıraktığınız çöp sizin kendi kimliğinizdir. Senin çocuğundur, namusundur, eşindir, haysiyetindir…’ Biz doğaya zerre çöp atmayız. İnsanlar organik olmayan bütün çöpleri doğaya atıyorlar. Her gittiğimde benim arabamda çöp poşeti olur. Bana insanlar ‘pissin’ der. Ben kola kutusunun minik kapağını dahi dışarıya atmam, arabanın içerisindeki çöpüme atarım. Bana ‘pissin’ diyorlar. ‘Asıl pis sizsiniz’ diyorum ben onlara.”

DOĞAYA SAYGI DUYARSAN HER ŞEYİ VERİYOR

Niye doğaya karşı Allah korkusu yok?

“Doğa zaten insanın dinidir ya… İnsanın imanıdır… Hani insanlarda bir Allah korkusu var ya; niye doğaya karşı yok o Allah korkusu? Onu da Allah yarattı. Sen zarar veriyorsun Allah’ın yarattığına… ‘Temizlik imandandır’ diyorsun; bu mu yakışan yani sana? Oturmanla kalkmanla, gürültünle, her şeyinle doğaya saygı duysan doğa zaten her şeyini veriyor ki zaten.”

Evden hiçbir şey almıyorsun, bütün teçhizatın benden

“Sen mesaiden çıktın. Diyorsun ki; ‘Ağabey ben kafamı dinlemek istiyorum sevgilimle, arkadaşımla…’ Akşam saat 17.00’de çıkacaksın. Ben seni alıyorum; adres atıyorsun, konum atıyorsun. Diyorsun ki; ‘Ağabey ben köfte, tavuk yemek istiyorum.’ Menüyü sen kendin belirliyorsun. ‘Su kenarı bir yerler olsun’ diyorsun ya da ‘Bana tur attır’ diyorsun. Evden sen hiçbir şey almıyorsun, bütün teçhizatın benden; karavanın, oturma masan, aydınlatman, yemen içmen… Ben sana hizmetini yapıyorum. Ondan sonra da seni evine bırakıyorum. Mesela bu akşam var benim bir tane… Beş kişilik bir bayan grubu var. Doğum günü yapacaklar. Ben mesela kızıma doğum gününü izcilerle birlikte dağda yaptım. Eskişehir’de kaç kişi dağda, izcilerle birlikte doğum günü kutladı? Merak ediyorum… Kızımın doğum gününü orada yaptım ve 6,5 kilometre yürüdü.”

Instagram’dan ulaşabilirler

“Kampların tabi belirli bir maliyeti var. Ticari bir amaç yok, masraf dağılım bazlı yapıyoruz. Yakıtlar falan da arttı ya… Mesela Bozcaarmut’ta kamp yaptık; Eskişehir’e dönmek isteyen üniversiteli bir grup vardı. Altı kişi falandılar. Bana dediler; ‘Ağabey ne vereceğiz?’ falan diye. ‘Sıkıntı yok’ dedim. İnerken yine sordular. Dedim ki; ‘Bir tane çocuğa bir kitap hediye ediyorsunuz, sizden tek isteğim bu. Bizde para geçmiyor.’ Her şey para değildir çünkü hayatta. Sosyal yardım projelerinin hepsine gidiyoruz. Türkiye’nin her yerinde mesela bizim bir felsefemiz var; ‘Başın düşerse dara, uSTaWSLaR’ı ara’ diye. Bize Instagram üzerinden ulaşabilirler. İnsanlar karşılıksız iyilik yapsınlar. Doğayı sevsinler. Karşılarına her zaman kalpleri gibi insanlar çıksın. Kalpleri temizse karşılarına zaten hep iyi insanlar çıkacaktır.”

Instagram: doga_hayatcisi_ustaws