Geçen hafta Eskişehir.Net ailesi olarak gerçekleştirdiğimiz ziyarette Vali Erol Ayyıldız güzel bir tespitte bulundu:

“Eskişehir, halkı nedeniyle çok şanslı bir il. Vatandaş, Eskişehir’in markalarına ve değerlerine önkoşulsuz bağlı. İlk izlenimim bu yönde…”

Yerinde bir saptama.

Eskişehir’in kuşkusuz pek çok markası var ancak akla hemen Eti, Sarar, Kalabak su ve Eskişehirspor geliyor sanırım…

Vatandaş, bu markaları ön koşulsuz kanıksıyor ve aidiyet duygusunu kent dışına çıktığında da sürdürüyor.

Eskişehir’e mal olmuş, burada üretilen ve kentle özdeş ürün (Met helvası, çibörek) ve markalara olan tutkusunu farklı şehirlerde de devam ettiriyor.

Kendimden örnek vereyim…

Marmaris’te bir markette Kalabak pet şişe su gördüğümde tereddütsüz başka markaya yönelmeden hemen satın aldığımı hatırlıyorum.

Avrupa ve Kafkaslar’da pek ülkeye seyahat etme şansı bulmuş bir gazeteci olarak şunu söyleyebilirim ki; bu durum futbol başta olmak üzere spor takımı taraftarlığında da söz konusu.

Avrupa’da hangi şehre giderseniz gidin bölge insanı yaşadığı şehrin takımını tutar ve ona destek olmak için deplasman maçlarını bile kaçırmamaya özen gösterir.

Eskişehir’de yaşayan, bu kentin ekmeğini yiyen, Kalabak suyunu içen bir kişi olarak Eskişehirspor yerine bir İstanbul takımını tutmak ne kadar doğru olur?

Kalabak su da bir asra yaklaşan tarihiyle kentin en önemli marka ve değerlerinden biri.

Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki Eskişehir Su ve Kanalizasyon İdaresi’nin (ESKİ) büyük hata yaparak bir süredir vatandaşı Kalabak sudan mahrum bırakması başta AK Parti olmak üzere bazı kesimlerce yerden yere vuruluyor.

Kullanım ömrünü tamamlamış damacanalarla vatandaşa Kalabak su satışı yaparak haklı eleştirileri üzerine çeken ESKİ’nin genel müdürü, Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in isteğiyle istifa ederken, mağdur olan halk da su ihtiyacını bu sürede başka marka damacana sulara yönelerek giderdi. Bu olayda, Yılmaz Büyükerşen’in sorumluluğu olmadığını söylemek de yanlış olur.

Burada doğru bir süreç yaşandı. Yani arzın olmadığı yerde talep farklı yöne kaydı. Eskişehirliler, 1936 yılından beri tükettiği, kentle özdeş Kalabak suyu bulamayınca başka marka sulara yöneldi.

Her ne kadar “Kalabak su pilavı” çok su kaldıracak gibi görünse de damacana değişimi tamamlanıp sıkıntı sona erdiğinde bile Kalabak su almayarak Büyükşehir Belediyesi veya Yılmaz Büyükerşen’i cezalandıracaklarını düşünen bazı aklı evveller şunu unutmasın ki, kent menfaatine iş yapmak, adım atmak, katkı sunmak bir vatandaşlık görevidir. Satın alınan her Kalabak damacana veya pet şişe sudan elde edilen kar, vatandaşa hizmet olarak geri dönüyor.

Yapılan hata veya yanlışı, buna sebep olan sorumluları eleştirilebilir, tepki gösterilebiliriz ama bundan dolayı kent menfaatini yok sayamayız.

Uzun sözün kısası; güzelim Eskişehir, Eskişehirspor’u ve Kalabak suyuyla Eskişehir.

Sizce de öyle değil mi?