Emirdağ, siyasi harita ve kamu yönetimi hukukunca Afyonkarahisar’ın ilçesi olarak görülse de kültürel, tarihsel, sosyal ve iktisadi bağlamca Eskişehir’in manevi ilçeleri arasında yer alır. Bozüyük ile birlikte Emirdağ Eskişehir’in 14. Ve 15. İlçeleridir. Emirdağlılar çok uzun yıllardır kendilerini Eskişehir’e daha yakın, daha ait ve daha sorumlu hissederler. Eskişehir de bu ilgiyi ve bağı hiçbir zaman reddetmemiş ve Emirdağ’ı sahiplenmiştir. 150 binin üzerinde bir Emirdağlı Eskişehir’de ikamet etmektedir ve bu Emirdağlılar arasında çok sayıda isim de Eskişehir siyasetinde kültür ve sosyal hayatında olmak üzere kent hayatında yer edinmiş, değer yaratmış ve kente katkı sunmuştur. Kısacası Emirdağ ile Eskişehir arasındaki bağ sarsılmaz bir zincirle birbirine bağlıdır. Dolayısıyla Emirdağ’ın sorunu Eskişehir’i Eskişehir’in sorunu da Emirdağ’ı yakından ilgilendirir.

Avrupa’ya verdiği göçle de ülke genelinde bilinen ve bir dönem Avrupalılara “Türkiye’nin başkenti Emirdağ mı?” sorusunu bile sordurtan Emirdağ şu günlerde önemli bir sorunla karşı karşıya. Bu öylesine bir sorun ki ülke genelinde Karadeniz’den Marmara’ya, Ege’den Güneydoğu’ya varana kadar ülkenin hemen birçok ilinde belirli bölge halklarının karşılaştığı bir çevre ve doğa problemi Emirdağlıların kapısına dayandı. Emirdağlıların aktif ve yaygın olarak kullandığı ve nice türküde ve halk hikayelerinde adı geçen Emirdağ Yaylalarında bulunan 13 bin 640 dekarlık alanda maden arama ruhsatı verildi ve siyanürle altın, gümüş, bakır aramanın önü açılmış oldu. Bu izin doğal olarak Emirdağ’da yaşasın yaşamasın birçok çevrecinin ve Emirdağlının da tepkisini çekti. Ülkenin onlarca toprağında gerçekleşen doğa tahribatı göz önüne alındığında bu tepkinin Emirdağ yaylarını ve doğayı büyük oranda tahrip edeceği endişesinden dolayı ortaya çıktığını da söylememiz gerekiyor.

EMİRDAĞ’I AYNI SON MU BEKLİYOR?

Çünkü geçmiş tecrübelerimize dayanarak bunun bir başlangıç olduğu ve dağların tamamının tahrip edilmesinin önünü açacağını düşünmemiz oldukça da normal. Yeşil Yol ve HES’lerden dolayı Karadeniz’in bugünkü hali, oluşan sellerden dolayı can ve mal kayıpları, Kuzey ve Orta Ege’de binlerce zeytin ağacının katledilmesi, Kaz Dağı’nın bugünkü hali kime ve nereye aktarıldığı asla açıklanamayan bir kaynak uğruna doğanın katledilmesi endişeleri artırıyor. Fatsa, Cerattepe, Finike, Saros, Sinop, Yassıada, Uzungöl, Bodrum, Kirazlı, Hasankeyf gibi doğal ve tarihsel alanların çeşitli gerekçelerle bugünkü halleri Emirdağ’ın da aynı sonla karşılaşıp karşılaşmayacağı sorularını beraberinde getiriyor.

Sadece doğa ve çevre tahribatının ötesinde, Emirdağ Yaylalarında 13 bin 640 dekarlık alanda siyanürle altın, gümüş, bakır aramak için verilen izin bölgede faal şekilde devam edem tarım ve hayvancılığa da ciddi zarar vereceğini söylememiz gerekiyor. Neredeyse yılın dört mevsim 12 ayı yaşayan ve yaşatan Emirdağ Yaylalarının ekoloji olarak da çok ama çok önemli bir konumda bulunuyor. Burada bulunan göletler yaylanın sonsuzluğunda koşan yılkı atları, yüzlerce yılın bilgeliğinden geleneksel tarımcılık ve hayvancılık faaliyetleri geçmişten geleceğe uzanan bir köprü gibi karşımıza çıkıyor.

EKOLOJİK TURİZME AÇILSA DAHA İYİ

Bilmeyenler için söylemek gerekirse Emirdağ’ın meşhur Topak Evleri başta olmak üzere günlük yaşamın içinde kendini var eden birçok ciddi kültürel unsur ve değer Emirdağ Yaylarında yaşanıyor ve yaşatılıyor. Doğada Anadolu’da çok nadir yerlerde görülebilecek yılkı atları bu yaylalarda özgürce yaşıyor ve geziyor. Yaylalara yolu düşenler bu yılkıları uzaktan görmekle bile mutlu oluyor. Sayısız gölet birbirinden farklı yüzlerce farklı yaşam habitatının oluşmasını sağlıyor. Kısacası Emirdağ Yaylaları hem yaşayan hem yaşatan eşsiz bir yer olarak karşımıza çıkıyor.

Emirdağ Yaylalarında bulunan 13 bin 640 dekarlık alanda maden arama ruhsatı verilmesi bölgede maden olduğu anlamı taşır mı bilmiyoruz ama bölge yaşayan ekolojik bir bölge olarak turizme kazandırılsa uzun vadede verilen zarardan daha büyük kültürel, sosyal ve ekonomik girdi sağlayacaktır. Kimlere ve hangi koşullarda verildiği belli olmayan maden arama ruhsatları ile bölgenin altı üstü getirileceğine bu bölgeyi ekolojik turizme açmak bile uzun vadede çok daha önemli bir kazanç olacaktır.

EN BÜYÜK ZENGİNLİK CÖMERT ANADOLU TOPRAKLARININ KENDİSİDİR

Son söz olarak şunu ifade edelim ki, Emirdağlılar seslerinin duyulmasını ve çalışmanın durmasını istiyor. Şu ana kadar bölgeye gidip inceleme yapan ve Emirdağlıların sesine ses veren tek siyasi de Afyon CHP Milletvekili Burcu Köksal. Burcu Hanım, yalnız kalmamalı. Emirdağlıların sesi dinlenilmeli. Emirdağlıların bu çevre ile sınavı aynı zamanda Kaz Dağlarının, Fatsa’nın, Cerattepe’nin, Yassıada’nın, Uzungöl’ün, Bodrum’un, Kirazlı’nın, Hasankeyf’in de sınavı olarak görülmelidir.

Buraların önceki ve sonraki hallerinin fotoğraflarına bakmak Emirdağ’ı nasıl bir sonun beklediğinin adeta teminatıdır.

Hiçbir iktisadi gelir ve güç, insan ve doğa hayatından daha değerli olamaz. Bu bilinçle binlerce yıldır üzerinde yaşayan tüm canlılara ev sahipliği yapan Anadolu topraklarının bereketi ve cömertliği zaten en büyük zenginliğin bu topraklar üzerinde yaşamak olduğunu göstermiştir.

Emirdağ Yaylalarına kıyılmasın… Bu memleket bizim…