ESOGÜ Eğitim Fakültesi Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üy. Hamit Özen, pandemi döneminde eğitimde yaşanan sıkıntıları ve çözüm önerilerini Merve Akman’a anlattı. Özen, ayrıca öğrencilere yönelik psikolojik destek konusunda da eksik kalındığını belirtti.

Türkiye’de pandemi döneminin başlangıcından bu yana eğitimde geldiğimiz son durum nedir?

Dünya artan nüfusuyla ve artan ulaşım imkânları ve dijital iletişim sayesinde o kadar iç içe ki bu durum avantajlar yarattığı gibi dezavantajlara da sebep olmaktadır. İçinde bulunduğumuz günlerde dünyayı sarsan COVID-19 pandemisinde de görüldüğü gibi bütün sınırları yok edercesine çok kısa süre içerisinde bütün dünyayı etkisi altına aldı. Öyle ki, din, dil, ırk renk ve zenginlik bile fark etmeden her insanı etkileme potansiyeline sahip. Fakat sonuçlar beklenen gibi olmadı ve çalışma hayatından tutun sosyal hayata kadar yine en çok etkilenen alt gelir grupları ve dezavantajlı kesimler oldu. Eğitimin de diğer alanlardan bir farkı olmadı tüm dünyada ve ülkemizde.  COVID-19 pandemisi dünya gündemine ilk düştüğü anda büyük bir kaos yaşandı ve hekimlerin ve toplum sağlığı uzmanlarının önerileriyle hemen hemen her ülke büyük kapatılmalar yaşadı. Neredeyse bütün sektörler durma noktasına geldi. Bu kapatılmadan eğitim dünyası, öğretmenler ve öğrenciler de nasibini aldı. Sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olan ailelerin çocukları okullar kapalı olduğu süre içerisinde dahi eğitim kayıplarına uğramamak için alternatif yolları buldular ve bırakın öğrenme kayıplarını dezavantajlı toplum kesiminin çocuklarıyla arasındaki makas daha da açıldı. Bir anlamda COVID-19 eğitim sisteminin alt yapı yetersizliklerini ve özellikle teknoloji altyapısından da kaynaklanan fırsat eşitsizliğini yüzümüze vurdu.

EBA’ya erişim konusunda köy okulları olmak üzere birçok öğrenci mağduriyet yaşıyor. Sizce bu mağduriyet nasıl giderilir?

Öncelikle EBA (Eğitim Bilişim Ağı) konusunda yaşanan birkaç sıkıntıdan bahsetmek istiyorum. Sözü edilen sıkıntılar gerçekten öğrenme süreçlerini olumsuz etkileyecek önemli aksaklıklar. Çünkü öğrenme birikimli bir süreçtir eğer bu süreçte bir alt süreci kaçırdığınızda yeni bilgileri eksik yapı üzerine inşa etmeniz zor olmaktadır. Çocukların özellikle ilk başlarda en çok şikayet ettiği konu EBA’ya erişimde yaşanan zorluklardı. Diğer sorunlardan birisi de öğrenciler ödevlerini yapmalarına rağmen öğretmenleri tarafından yapılmamış olarak görülmesi. Yine bir başka sorun da öğrencilerin test çözdükleri bölüme girememeleriydi. Bu önemli bir sorundur çünkü çocuklar ne yazık ki beceri temelli sorun çözmeye dayalı öğrenme sistemleri yerine test odaklı bir eğitim yaşamına tabi tutuldukları için, çözemedikleri her test çocuklarda başarısız olacağım algısını yaratmaktadır. Fakat yaşanan en önemli sorun öğrencilerin teknolojik cihazlara sahip olmasındaki yetersizliklerdir. Bu durum kimi sosyo-ekonomik düzeyi yüksek ve az çocuklu ailelerde birden fazla tablet, bilgisayara ve akıllı telefona sahip olduklarından dolayı soruna yol açmazken ne yazık ki dezavantajlı ailelerde büyük bir eksiklik olarak görülmektedir. Bu süreçte özellikle devlet kurumlarının, bazı sivil toplum kuruluşlarının ve yerel yönetimlerin büyük çaba içerisinde olduğunu görmek umut vaat etmektedir. Fakat sadece umut vaat etmek yetmiyor bunun yanında dezavantajlı durumdaki ailelerin her bir çocuğuna ücretsiz bir cihaz ve hızlı internet sunulması gerekmektedir. Altyapı olarak internetin bulunmadığı yerlerde yaşayan öğrencilere de online olarak sunulan tüm kaynaklar basılı olarak zamanında ulaştırılmalıdır.  

Bu dönemde verimli bir eğitim için ailelere ne gibi sorumluluklar düşüyor?

COVID-19 pandemi sürecinde her alanda yaşandığı gibi eğitim alanında olağanüstü durumlar yaşanmaktadır. Uzaktan eğitimle birlikte televizyon, cep telefonu gibi teknolojik cihazların kullanımında büyük artışlar yaşandı. Bu bir anlamda teknoloji bağımlılığına yol açabilecek davranış değişikliklerine yol açacaktır. Bununla birlikte eve kapatılma süreci ve sonrasında hissettirilen virüs bulaş korkusu nedeniyle okul çağındaki çocuklar zamanlarının büyük bir kısmını teknolojik cihazların başında geçirmektedir. Bu durum aile içi sosyal ilişkilerin azalmasına ve ergenlerin yalnızlaşması gibi sorunlara yol açabilecektir. Ayrıca sosyal medya aracılığı ile çocukların karşılaşacağı taciz, istismar ve siber zorbalık gibi durumlar bireyin gelecekteki psikolojik bütünlüğüne büyük bir tehdit oluşturacaktır. Bu bağlamda ailelerin çocuklarının ödevlerini yapıp yapmadığını, derslerini takip edip etmediğinden ziyade çocuklarıyla daha fazla nitelikli zaman geçirmeleri önem arz etmektedir. Bu nitelikli zaman aile ve çocuklar arasında daha güçlü sevgi ve saygı bağını geliştirecektir. Bunun yanında zaten kafalarında okul kavramı yavaş yavaş kaybolmakta olan çocukların daha çok psikolojik yönleriyle ilgilenilmesi gerekmektedir. Ne yazık ki psikolojik destek konusunda çok fazla şey yapılamadığını düşünüyorum.

Sizce online eğitimin avantajları ve dezavantajları nedir?

COVID-19 pandemisi ile günlük yaşantımıza giren en önemli iki veya üç kavramdan birisi online eğitim. Online eğitim aslında klasik öğretme yöntemlerinde olduğu gibi bilgiyi öğrencilere aktarmaya yarayan yeni nesil bir öğrenme platformu. Klasik öğrenme yöntemlerinde öğretmen merkezli sınıflarda öğretmen çoğunlukla konuşarak belki birkaç görsel materyalle bilgisini öğrenciye aktarır. Burada öğrencinin edindiği bilgi öğretmenin sahip olduğu bilgiden fazla değildir. Günümüzde birçok eğitim kurumu özellikle dünyada seçkin üniversiteler çok iyi akademik geçmişe, kuram ve uygulamaya sahip öğretim üyeleriyle bu tür eğitimleri dünya çapında vermektedirler. Ayrıca her ders sonunda öğrencilere testler ile öz değerlendirme olanağı sunulurken forumlar araçlığı ile öğrenciler fikirlerini tartışma imkânı bulmaktadırlar. Bu bağlamda online eğitimin en önemli avantajı ihtiyaç duyduğunuz dersi dünyanın en iyi hocalarından alabilirsiniz, bu durum aslında her bireyin kendi eksikliklerini belirleyip eğitimini yönetebilmesi anlamına gelmektedir. Dezavantajlarına geldiğimizde özellikle COVID-19 pandemisi sürecinde karşılaştığımız online eğitim ne yazık ki dünyada farklı öğrenme teknikleri sunan, esneklik sağlayan, herkese uygun öğrenme yöntemi ile düşük maliyet sunan online eğitim kavramı ile örtüşmemektedir. Çünkü birçok ülke gibi Türkiye’de bu döneme hazırlıksız yakalandı. Özellikle Mart 2020’de özel okullara bağlı anasınıfları bile göstermelik olarak online eğitimler verdiler ki burada amaç eğitim vermekten ziyade peşin ödenen okul ücretlerinin veliler tarafından iade talebinin önüne geçmekti. Burada şunu ifade etmeliyim ki teknolojik alt yapısı yüksek bir uzaktan öğrenme sistemimiz ne yazık ki yoktu. Bu teknolojik eklemelerle ortadan kaldırılabilir bir sorun fakat öğrencilerin kendi öğrenme hızını belirleyebileceği ve eğitimini planlayabileceği bir öz denetimli yönetim becerisine sahip olmaması, online eğitimin en önemli dezavantajlarından birisidir. Burada ben pedagojik dezavantajlara değinmek istedim bununla birlikte her bireyin eşit seviyede teknolojiye ulaşamaması, altyapı yetersizliği ve maddi sıkıntılar da önemli dezavantajlardan sadece bir kaçıdır.

Bu dönemde çocuklara sosyal etkinlikler nasıl verilmeli?

Sosyalleşme bir bireyin doğuştan başlayarak yaşadığı her bir psikolojik, fiziksel ve sosyal gelişim süreçlerinde içinde bulunduğu toplumun kendisine biçtiği rol ve normları içselleştirme sürecidir. İnsan yaşamı boyunca bitmeyen bir süreçtir sosyalleşme süreci. Bana göre de sosyalleşmeyi sağlayan en önemli mekân aile ve okuldur. Ayrıca okul açısından baktığımızda sosyalleşme bir öğrenme ve öğretme sürecidir. Öğrenme aynı zamanda yaşantılar yoluyla davranışlarımızdaki kalıcı değişiklikler olarak tanımlanmaktadır. İşte bu tanım bize bir kez daha okulun hali hazırda birçok eksiği olmasına rağmen yerinin doldurulamayacağını ifade etmektedir. Ben şu ana kadar Türkiye’de yaş gruplarına göre çocukların bulaş riski ya da yayılım katsayısının belirlendiği bir çalışmaya rastlayamadım. Böyle bir çalışma yapılmadan okulların tekrar karantina dönemindeki gibi kapatılmasının çocukların psikolojik bütünlüğüne bir tehdit olarak görüyorum. Burada yapılması gereken en önemli şey şeffaf bir şekilde topluma gerçekleri anlatarak ailelerin güvenini sağlamaktır ve bu anlamda ailelerin de birçoğunun çocukların okullarına gitmesinden yana olduğunu düşünüyorum. Bu dönemde çocuklarla eskisinden daha fazla oynayarak nitelikli zaman geçirilmesinden yanayım. Bununla birlikte durumun ciddiyetini anlatırken önce soğukkanlılığımızı sağlamamız gerekiyor çünkü çocuklar bizim iç dünyamızda esen fırtınaları gözlerimizden anlıyor. Geçtiğimiz aylarda Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzm. Dr. Emine Demirbaş Çakır’ın bir mülakatında rastlamıştım. Uzm. Dr. Çakır, “Gülmek kaygı ile baş etmenin en önemli yollarından biridir” diyerek çocuklarımızla sevgi üzerinden kuracağımız bağın ne kadar önemli olduğunu bize anlatıyor.

Özel okullar ve devlet okullarındaki eşitsizlik nasıl giderilir?

Deutsche Welle Türkçe kanalında  4 Eylül 2020’de yayınlanan bir haber vardı. Bu habere göre, “Toplumun geneline göre belli bir sınırın altında gelire sahip olanlar "göreli yoksul" sayılıyor. TÜİK 2018 Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’na göre, "göreli yoksulların" oranı, nüfusun yüzde 13,9'una tekabül ediyor. Türkiye'de mart ayında başlanan uzaktan eğitimin önündeki en önemli engellerden biri de bu yoksulluk”. Bu şu anlama geliyor sosyo-ekonomik düzeyi düşük aile çocukları uzaktan eğitime ulaşmada zorluk yaşamaktadırlar. Bence yapılacak en önemli şey ekonomik düzeyi düşük olan ailelere teknoloji ve internet desteği sağlanması olmalıdır. Bir de en önemli sorun öğrencilerde oluşacak olan öğrenme kayıplarının belirlenmesidir. Bunun için öncelikle verilen derslerin takibi yapılmalı, öğrencilerin eksiklikleri belirlenip pedagojik dönüt ve düzeltmelerle bu eksiklikler giderilmelidir çünkü özel okullar bunu başta yüz yüze eğitimlerle olmak üzere ilave kurslar ve üst düzey online eğitimlerle sağlamaktadırlar. Bu açığı kapatmak için devlet okullarında mümkün olduğunca yüz yüze ders saatleri arttırılmalıdır. Ayrıca eğitimcilerin EBA TV’ye yönelik eleştirilerinden birisi derslerin daha çok teorik bilgiye yoğunlaştığı ve güncel olmadığı yönündedir.

Son olarak gelecek yıllarda eğitimin durumunu akademisyen olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle milletleri aydınlık ve refah bir geleceğe taşıyacak olan yegâne kurum eğitim kurumudur. Bu yüzden tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sistemin etkinliğini, erişilebilirliğini ve fırsat eşitliğini sağlayabilecek yeni modellere ihtiyaç var. Bununla birlikte teknoloji altyapısının da göz ardı edilmemesi gerekli. Eğitimin geleceği aynı zamanda endüstrinin geleceği ile de ilintili. Endüstri 4,0’ın en önemli kavramları Akıllı Fabrikalar, Büyük Veri gibi kavramlar çok yakın zamanda hayatımıza girdi. Ayrıca Endüstri 5,0 gibi toplum odaklı insansız teknolojiler de çok yakında hayatımızda olacak. Bütün bu kavramları üreten beyinler rasyonel düşünen, olgular arası sebep-sonuç ilişkileri kurabilen ve analitik beceriye sahip bir jenerasyon. Bundan dolayı okullarda çocuklarımızı teknolojiyi kullanan değil teknolojiyi üreten beyinler olarak yetiştirmek zorundayız. Maalesef bu da sıralayıcı, etiketleyici sınav sistemi ile olmaz. Bu sistem ne yazık ki çocuğu sadece beş seçenekten bir doğruyu seçmeye yönlendirmekte oysaki yaşamda karşılaştığımız sorunların tek bir çözümü yok. Sonuç olarak müfredatların öğrenciler tarafından kendi bilişsel kapasitelerine göre belirlendiği, eğitimde sosyo-ekonomik düzeyi düşük aile çocuklarının sınavlar aracılığı ile başarısızlıkla etiketlenip toplumsal atık durumuna düşürülmediği bir eğitim sistemine sahip toplumlar, toplumsal refahı adilce bölüşüp demokrasi içinde yaşayan toplumlar olacaktır. Türkiye’mizin böyle bir toplum olmaması için önünde hiçbir engel yok. Sadece Atatürk’ün şu sözünden şaşmayalım yeter; Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir.  

Röportaj: Merve Akman