İlk olarak, eski şehir merkezinde bulunan Xian şehir surlarına gittim. Eski merkezi çepeçevre kuşatan bu surlar, üstünde at arabalarının gidebileceği kadar geniş. Belirli aralıklarla nöbetçi kulelerinin bulunduğu surlar bünyesinde Çan ve Davul Kulesi gibi kuleler de var.

Antik dönemlerde sabah güneşin doğuşuyla birlikte çalınmaya başlanan davullarla şehir halkı uyandırılırmış. Bugün de burada çok etkileyici davul gösterileri yapılıyor. İnsan, bizim kültürümüzdeki davullarla Çin kültüründeki davullar arasındaki benzerliği görmeden yapamıyor.

Tarihi dokusunu korumayı başarmış bu surlarda pek çok film çekiliyor. Ben de burayı gezerken tarihi bir savaş filminin çekimine tanıklık ettim. O zamanlara ait kıyafetler ve silahlar ile birlikte böyle filmlerin çekimi için gerçekten çok uygun bir mekân.

Bir sonraki durağım Vahşi Kaz Pagodası olarak bilinen Budist Tapınağı’ydı. Burası Hindistan’dan gelen rahiplerin Çin’e Budizm’i ilk kez tanıtması sonucu kurulan, bu yüzden tarihi olarak büyük öneme sahip olan bir tapınaktı.

Eski Hint dili olan Sanskrit dilinde yazılmış pek çok Budist kutsal metin burada Çinceye çevrilmişti. Burada yetiştirilen rahipler, Çin’in diğer bölgelerine gitmiş ve Budizm’i yaymıştı.

Bugün de Budist rahiplerin yaşadığı ve halka açık bir ibadet merkezi olan tapınak, aynı zamanda çok sayıda turistin de rotasında bulunuyor. Bambu ağaçlarından oluşan bahçeleri, meditasyon için mükemmel birer alan olan çardakları ve mimarisiyle bu tapınak, insanı günlük hayatın koşturmacasından uzaklaştırıp daha kalıcı olan değerlere yönelmesini sağlıyor.

Tapınağın en dikkat çekici özelliklerinden biri, Çin’de kabul gören üç dine ait unsurları da barındırıyor olması. Yani temelinde bir Budist Tapınağı olmasına rağmen, Taoizm’e ve Konfüçyusçuluğa dair ibadet yerleri de içeriyor. Budist olmayan ve diğer inançlardan olan halk, buraya gelip kendi ibadetini yapabiliyor.

Xian’a gelip görmeden kesinlikle dönülmemesi gereken başka bir yer de Terracota Ordusu. MÖ 200’lerde yaşamış ve Çin krallıklarını birleştirip ilk imparator olmuş Qin Shi Huang’ın yaptırdığı toprak askerlerden oluşan ordu, inanılmaz etkileyici.

Dünyada eşi benzeri olmayan bu kazı alanı, 1974’te bir çiftçi tarafından bulunmuş. O zamandan beri kazıların devam ettiği bölgede şimdiye kadar toprak altından beş bin asker heykeli çıkarılmış, sekiz bin tanesinin de henüz toprak altında olduğu düşünülüyor.

Kilden yapılan bu ordudaki her bir askerin yüz ifadesi farklı. Bu durum da hepsi için aynı kalıbın kullanılmadığını gösteriyor. Aynı şekilde kilden yapılmış atlardan, at arabalarından, okçu, piyade ve süvarilerden oluşmuş bu ordunun hangi yöntemlerle yapıldığı bilinmiyor.

Sırrı günümüze kadar çözülememiş olan bu ordunun bulunduğu alana girince karşınızda, beş bin kişilik büyük bir ordu görüyorsunuz. Toprak altından çıkarılanlar zaten çok etkileyici, bir de uzmanlar henüz çıkarılmayan çok daha fazla şey olduğunda daha da etkilenmekten kendinizi alamıyorsunuz.

Kazı alanının yanında bir de müze var ve bu müzede, kazıdan çıkarılan bazı eserleri daha yakından görmek mümkün. Bronzdan savaş atları, arabalar, komutanlar ve askerler, yapıldıkları ilk günkü gibi.

Eski Çin’in simya konusunda büyük merkezlerden biri olduğu ve maddeye şekil verme konusunda günümüzde bilinmeyen sırlara vakıf oldukları, tarihi olarak da kabul edilmekte. Çin Müzeleri, nasıl işlendiği bilinmeyen porselen, yeşim, kil, bronz, seramik antik eserlerle dolu.

Kilden yapılmış bu askerleri de her birinin yüz ifadesi farklı olacak şekilde o dönemde yapmanın neredeyse imkânsız olduğunu söylüyor uzmanlar. Yine de bunun imkânsız olmadığını gösteren beş bin asker, Xian’daki kazı alanında iki bin yıldan uzun bir zamandır, sırlarının çözüleceği zamanı bekliyor.

Mucizelerle dolu Xian’ın bende yarattığı tarif edilemez hislerle birlikte bu şehri arkamda bırakıyor ve “Doğunun İncisi” olarak adlandırılan Şanghay şehrine doğru yola çıkıyorum…

Gezi / İzlenim: Duygu ALKAN