Çok küçük yaşta İngilizce öğrendim. Kolejde okuduğum için ana dili İngilizce olan öğretmenlerden ders aldım. İngilizce ile uğraşmak benim için her zaman büyük bir zevk oldu. Sonrasında da her zaman İngilizce Türkçe çeviriler yaptım, hâlâ da yapmaya devam ediyorum.

Durum böyle olunca Londra’ya gitmek kaçınılmazdı tabi. Vize işlemlerini hallettikten sonra atladım uçağa…

İlk olarak Romalıların kurduğu Londinium isimli bir şehir olarak tarihte karşımıza çıkıyor Londra. İçinden Thames nehrinin geçtiği bu şehir, tarih boyunca hep önemli bir ticaret merkezi olmuş.

Günümüzde ise ticaretin yanı sıra bilim, sanat, kültür ve müzeler şehri olarak biliniyor. Dünyanın en büyük ve en çok eser bulunduran müzelerinden biri olan British Museum burada. Pek çok antik uygarlıktan eserlere sahip olan müze, özellikle Eski Mısır uygarlığına ait eserleriyle ünlü.

Eski Mısır uygarlığıyla da yoğun bir şekilde ilgilendiğimden ve hiyerogliflerin çözülmesini sağlayan Rosetta Taşı’nın bu müzede olduğunu bildiğimden, doğruca onu görmeye gittim.

Rosetta Taşı’nda aynı metin üç farklı dilde yazılmış. En üstte hiyeroglifler, ortada hiyeratik denen eski Mısır’da günlük hayatta kullanılan bir dil ve en altta antik Grekçe. Bu taş 1700’lerin sonunda bulunduğu zaman antik Grekçe biliniyor ama hiyeroglifler henüz çözülebilmiş değil.

Champollion isimli Fransız bir dilbilimci, bu farklı dillerdeki yazıları birbiriyle karşılaştırarak hiyerogliflerin çözülmesini sağlıyor.

Londra tarih boyunca yazarlarıyla da ünlü olmuş. Ünlü dedektif Sherlock Holmes karakterini yaratan yazar Sir Arthur Conan Doyle, burada yaşamış.

Sherlock Holmes’ün maceralarını anlatan kitaplar o kadar meşhur olmuş ki kitaplarda Sherlock Holmes’ün ev adresi olarak geçen Baker Street 221 numaraya bir Sherlock Holmes müzesi yapılmış. Kitaptan hikâyelerin canlandırıldığı bal mumu heykellerin olduğu müze ziyarete açık.

Kitapları hâlâ satılan ve filmleri çekilen en ünlü yazarlardan biri de Tolkien. Oxford Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Tolkien; Silmarillion, Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi kitaplarını yazan kişi. Oxford Üniversitesi aynı zamanda sahip olduğu tarihi dokusuyla pek çok filmin çekildiği bir alan. Harry Potter filmlerindeki sahnelerin bir kısmı Oxford’da çekilmiş.

Londra’da turistlerin en çok ilgisini çeken yerlerden biri de İngiltere Kraliçesi’nin ailesiyle birlikte yaşadığı Buckingham Sarayı. Sarayın önünde gerçekleşen nöbet değişimi ve sarayın bahçeleri en çok görülmek istenen şeyler arasında.

Ünlü Big Ben saat kulesi, Londra köprüsü, idari merkezlerin bulunduğu Westminster, kafelerin ve mağazaların bir arada bulunduğu Covent Garden, şehrin merkezinde bir vaha gibi olan Hyde Park ve St. Paul Katedrali; Londra’da görmeden dönmemeniz gereken yerlerden.

Aynı zamanda astronomiyle yakından ilgilenen biri olarak Greenwich’e uğramadan Türkiye’ye geri dönemezdim. Londra’ya yakın minik bir yerleşim yeri olan Greenwich, astronomik gözlemlerin yapıldığı gözlemeviyle ünlü.

Burada ziyaret edilmesi gereken bir astronomi müzesi var. Aynı zamanda ilgilenenler için bir denizcilik müzesi var.

Ama asıl görülmesi gereken şey ise Greenwich Kraliyet Gözlemevi yakınlarındaki başlangıç meridyeni çizgisi. Sıfır derece boylam, tam olarak bu noktadan geçiyor. Bu meridyenin geçtiği yer, yere bir çizgiyle de çizilmiş. Turistlerin yapmaktan en çok hoşlandığı şeylerden biri de bir ayakları çizginin bir tarafında Doğu boylamlarında, bir ayakları da çizginin diğer tarafında Batı boylamlarında dururken fotoğraf çektirmek. Dünyadaki boylamların başlangıç noktasını belirleyen yerde durmak, ilginç bir duygu gerçekten.

Zamanında Sir Isaac Newton gibi dünyaca ünlü bilim adamları burada çalışmalar yapmış. Londra’da bilim, sanat ve kültürle ilgili ziyaret edebileceğiniz pek çok müze var ve tarihten ismini bildiğimiz ünlü kişilerin eserlerini ve çalışmalarını bu müzelerde görmek mümkün.

Londra’da görülecek çok yer var ve kısa bir zaman, her şeyi görmeye yetmiyor. Uzun bir zaman ayırıp keyfini çıkara çıkara gezmek lazım Londra’yı…