İDLİB ‘deki son saldırı sonucu devletimizin sınırlarını açmak zorunda kalması ile Yunanistan sınırında göç dalgası oluştu. Bu sebeple; Avrupa Birliği ile Türkiye arasında imzalanmış olan ‘göçmen anlaşması’ yeniden gündeme geldi. 18 Mart 2016’da yürürlüğe giren anlaşma Göçmen Mutabakatı olarak da bilinmektedir. Peki, bu anlaşma neleri içermekteydi? 
•    Anlaşma tarihinden itibaren Yunan adalarına geçen tüm yeni düzensiz göçmenler Türkiye’ye iade edilecek,
•    Yunan adalarından iade edilen her Suriyeli için Türkiye’den bir Suriyeli Avrupa’ya yerleştirilecek,
•     Türkiye, AB’ye yönelen düzensiz göç yollarını engellemek için her türlü tedbiri alacak,
•    Kıstasların sağlanması durumunda Türkiye lehine vize kolaylığı ve vize muafiyeti hususlarına hız verilecek,
•    AB başlangıç olarak tahsis edilen 3 Milyar Euro’nun ödenmesini hızlandıracak ve 2016 Mart ayı öncesi geçici koruma kapsamında olanların finansmanını sağlayacaktı.
           Anlaşmanın uygulamasına bakıldığında ise; AB. ÜLKELERİNİN taahhütlerini yerine getirmediği gibi yaklaşık 4 milyon mülteciye ev sahipliği yapmak zorunda kalınmış, göçün niteliği değiştiği gibi Suriye’li mültecilerin Suriye topraklarında tutulması (9.Md.) ve oluşturulacak bu güvenli bölgeye kaynak aktarımı sağlanmamıştır. AB. Ülkeleri vize kolaylığı hususunda hiçbir adım atmadığı gibi taahhüt ettikleri mali desteği de sağlamamışlardır. Türkiye’ye karşı yükümlülüklerini yerine getirmeyen AB ülkelerinin göçmen politikalarının çözüm odaklı olmadığı, son olarak Yunanistan’ın sınırdaki göçmenlere yönelik yaptığı insanlık dışı eylemlerle de anlaşılmaktadır.

           Göçü durdurmak için sert müdahalelerde bulunan Yunan Hükümeti uluslararası hukuk kurallarını ve Cenevre sözleşmelerini ihlal etmektedir. Türkiye’den Yunanistan’a geçmek isteyen binlerce sığınmacıya yapılanlar kamuoyunun gözleri önünde yaşanmaktadır ve vicdani sorumluluk hisseden herkesi derinden etkilemektedir. Son olarak Yunanistan’daki göçmenlerden sorumlu bakanının açıkladığı yeni düzenlemeye göre mültecilere yapılan her türlü mali yardım kesilecektir. Düzenleme öncesi mültecilerin kendilerine verilen banka kartlarıyla her ay 90 euro çekme hakkı, aile birey sayısına göre 162-630 euro arasında kira teşviği ve bir defalığına 440-1.490 euro arası kaparo parası veriliyordu. BM ve AB fonlarıyla karşılanan bu yardımın kesilmesinin BM ve AB mülteciler mevzuatına uygunluğuna dair bir açıklama ise yapılamamıştır. 
İç siyasette yaşanan tüm eleştirilere karşı ülkemiz; devlet geleneğinin getirdiği bir feraset ile yaklaştığı mülteci sorununda tüm kaynaklarıyla iç savaşın içinde kalan insanlara kucak açmıştır. Göç olaylarıyla gündeme gelen baba Miçotakis’in 70’li yıllarda Türkiye’ye sığınması da ülkemizin yakın tarihinde sığınmacılara karşı tutumunu göstermesi yönüyle önemli bir örnektir. (Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in babası Konstantinos Miçotakis ülkesinden Türkiye'ye kaçmak zorunda kalmıştır.1990-1993 arasında başbakan olan Konstantinos Miçotakis Türkiye’de kendisinin çok iyi ağırlandığını ise özellikle vurgulamıştır.) 
           Göçmen Anlaşmasının gereklerinin yerine getirilmemesi AB’nin; Türkiye’yi diplomatik olarak yanıltmasıdır. Uygulamada açıkça anlaşılmıştır ki; Avrupa Birliği taahhütlerini yerine getirmeyerek sadece çıkarlarını gözetmiştir. Edinilen bu tecrübe ile Cumhurbaşkanımızın dün Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Charles Michel'in davetiyle gerçekleştirdiği Brüksel ziyareti sonucunda, devletimizin değişen koşullar altında AB. ile ilişkilerimizin yeni bir ivme kazanmasını; mülteci sorununun tüm ülkelerin sorunu olduğunun tespiti ile Türkiye-Avrupa Birliği arasındaki ikili ilişkilerin tüm yönleri ile gözden geçirilmesini ve AB tarafından uygulamada atılacak adımları bekliyoruz.  
NOT : Her türlü görüş ve önerilerinizi mail adresimize ([email protected]) gönderebilirsiniz