Uzun süredir ‘çıldırmamız’ isteniyor. Birileri ’çıldırmamızı’ bekliyor, kimileri de ‘çıldırmamızı’ teşvik ediyor…
Durup durup ‘Hadi çıldırsana’ diyor…
‘Çıldırmazsan olmaz’ deniyor.
Yine “Bak çoğunluk çıldırdı, direnme hadi sende çıldır” diyenler var…
‘Çıldırmayanın gemisi yürümez’ gibi laflar ediliyor… 
‘Çıldırmaktan’ kasıt üstümüzü başı yırtıp sokaklarda dolaşmak değil elbette… Kast edilen çıldırma; delirmiş gibi taraf olma…
Bir tarafı deli gibi destekleme çıldırmışlığı…
Sadece seçtiğin tarafın doğrularını görme, gösterme durumu…
Elbette taraf olunabilir ama bizden istenen çıldırmamız! Karşı tarafın yaptığı hiçbir iyi işi görmemek, göstermemek, konuşmamak…
Ne zaman başladı bu durum, bilmiyorum… Ama toplumu giderek saran çaresiz bir illet gibi çöktü üzerimize…
Belirli bir meslek, cinsiyet ve yaş grubu yok!
Herkesin çıldırması isteniyor!
En başta da gazetecilerin…
Bir taraf seçmemizi istiyorlar. Sonrasında ‘sonuna kadar’ gitmemizi istiyorlar…
Tam bir çılgınlık hali…
Siyah ya da beyaz…
Bizdensin ya da onlardan…
Eskişehir’de yaşadığımız için “Erdoğan ve Büyükerşen” üzerinden meseleyi çok somut şekilde yaşıyoruz.
Erdoğan’ın iyi yaptığı şeyler vardır, berbat ettiği şeyler de vardır…
Büyükerşen’in iyi hizmetleri vardır, eksik kaldığı alanlar da vardır…
Kimse eleştiriden muaf değildir.
Bu yolda çoğu gazeteci çıldırdı! AK Parti iktidarıyla “gazeteci’ olanlar çıldırmanın da ötesine geçti. Neyse ki ‘hem sağdan hem soldan eskinin vicdanlı gazetecileri’ hala var… Onlar çıldırmadı! İşlerini yapıyorlar…
Rektörler çıldırdı, baro başkanları çıldırdı, vekiller, iş dünyası, savcılar, başkanlar, genel müdürler, daire başkanlarının çoğu çıldırdı… 
Toplumun da büyük çoğunluğu çıldırdı… Yarım saat sosyal medyada gezince anlıyorsunuz. İki taraflı bir çıldırma hali bu.  
Her şeye rağmen sabredenler var…
İşte onlardan umutluyum. Bizi güvenli limana onlar ulaştıracak.
Lütfen çıldırmayın…