Buradayım Eskişehir. 
Net olsun diyelim, Eskişehir olsun. 
Türkiye’nin en özel şehirlerinden; bazen anlaşılması zor çarpraz siyaseti, sosyolojisi, yolları, caddeleri, parkları, “Hoca”ları, siyasî olanı, sivil toplum kuruluşu olanı ve daha nice her kademeden başkanları, adayları, suyu, damacanası, kampüsleri, müzeleri, şeker fabrikası, çiböreği, külliyesi, hamamları, organize sanayii’nde dünya markaları, havacılık ve savunma sanayi ihracatında Ankara ve İstanbul’un ardından üçüncü oluşu, İpek Yolu’nu da Baharat Yolu’nu da yüksek hızlı tren hatları ile güncelleyip, Sultanahmet Camii’ne 3 saat mesafede duruşu, Gemlik ve İzmit limanlarına ayak atımı mesafede yakınlığı, merkezinin aksine gittikçe tenhalaşan ilçeleri, göç yönü klasik Anadolu şehirlerinin tersine İstanbul ve Ankara gibi metropollerden gelir düzeyi yüksek kesimlerin tercihi ile kendisine yönlü çekiciliği, komşuları Bilecik, Kütahya, Afyonkarahisar yanında Bursa, Kocaeli ve Sakarya’ya da bölgesel metropollük yolunda çekim merkezi adaylığı ile… 
Eskişehir. 

Merhaba. Buradayız. Net olsun diyelim, Eskişehir olsun. 
Hatırlayan büyüklerimiz bilir; Doğum Evi’nin Köprübaşı’nda, Sağlık Müdürlüğü binasının yerinde olduğu günlerden bir gün, tam da orada, yani şehrin göbeğinde, bir Ramazan vakti Seyitgazi menşeli olarak dünyaya gelen bu yazıcı; Yunusça bir iklimin, Bektaşi edebinde haddin, geniş ufukta yerli otomobil Devrim’in sancak açtığı fikrin, tarihin derinliklerinde Gazi Mustafa Kemal ile hazinelendirilmiş başkaldırının şahidi Sakarya’nın kıyısında bir cesaretin, medeniyetin kemal noktası izinde İstanbul seferi üzeri Seyyid Battal Gazi azminin peşine düşmüş bir hâl güzergahında seyrediyor. 
Bu şehrin sosyolojisini güzel okursanız, bu şehirden çok şey öğrenirsiniz. Bu şehir yetiştirir sizi. Örneğin bu şehrin takımının amigosu, amigoların ustası, üstadı, hocası Amigo Orhan’a sorarsanız, Eskişehirspor’u felsefe olarak görür. Bu şehrin kazananı da kaybedeni de haddini bilir. Bu şehirde her daim muhabbet, dostluk ve sevgi galip gelir. Bu şehir, sayın Burhan Sakallı’nın Yılmaz Hoca’yı çok nazik tebriğini; Yılmaz Hoca’nın da seçim akşamı zafer konuşmasında “tüm partilerin gençleri, hepsi bizim evlatlarımız” deyişini unutmaz. Böyle naif, afili bir medeniyet yaşatır kendi içerisinde bu şehir. Sanırsınız her gece yeniden doğup, her dem yeniden uyanır.  
Hem bu şehir, başbakan olarak gelen zarif bir adamı, darbe ile indirilmiş bir “eski” başbakan diye aylar sonra beyaz önlük içerisinde ipte sallanırken görünce yaşadığı yürek sızısını da unutmaz… Bu şehir, Odunpazarı’nda şiir yazarken, Tepebaşı’nda beste yapar. Ve şiiri bitmez bu şehrin, zira kafiyesi çoktur. Bu şehrin şiir ölçüsünü anlayamadan sosyolojisinin içine dalanlar, o sosyolojide kaybolur. Uydurmadım bunları. Ezberden de atmadım. 

Allah’ım, çokça seçim, daha çok siyasi, bir hayli insan, kim bilir kaç hikâye, sayısız mekân, coğrafya nasip etmiş bahtına yazıcının.   
Az değil bunca yazı, paragraf, cümle, kelime, harf… “Anladım” zannettiği yerde, tırnak içerisinde birer “meğer” girmiş araya anlatanlarla ve anlattıklarıyla, zaar kendisini anlatmış anlatanlar. Kaldı ki dostluklar coğrafyasında isyan çıkarmışlar. Oysa her biri atlarını engin yollara sürmek varken, kendi ayaklarına bağlamış, ipleri dolamış ve düşmüşler; taşlara sürttükleri saçları ile yangın çıkarmışlar.

Şimdi… 
Hafif yaralı, birkaç nasır ve gözyaşlarıyla ıslanmış bir parça mendille…   
Toplumun gövdesi duru bir şehirde olmanın bize sunduğu güzelliklere hamd ederek… -“Toplum” dedim, gündelik siyasetle karıştırmayın-
Merhaba Eskişehir. Buradayız. 
Sayın Cihan Yıldırım başta olmak üzere, eskisehir.net Ailesi’ne teşekkür ediyor, her Pazar günü birlikte gitmeye niyet ettiğimiz bu yolda sizlere de hoş geldiniz diyorum. Hoş bulduk zira. Hoş olduk. 
Bir İbrahim Tenekeci şiirine sığınarak ilk yazımızı size teslim edelim:
“Ekmek alır acıyı, çocuklar büyür.
Bilmediğin yerlerden geçerken ömür,
Dağların dalına konan kuşlardan, 
Dünyaya yayılan derin ilahi.
Duyarsın belki.
**
Güneşi görünce seviniyorsan
Anlarsın, azalmış zaman. 
Hastane bahçesi, durgun ağaçlar
Dokunmak istersin dünde kalana,
Ölecek olursan beni unutma!”