Düşün ki Hamamyolu’na çıkmışsın, yürümüşsün annenin sağ baş parmağından tutarak. Bir arefe gününde bayram alışverişi hani. Düşün, elin o kadar küçük, Hamamyolu bu kadar büyük. Sonra bir beyaz gömlek, yakası işlemeli; altına nefti yeşil bir pantolon almışsın… ceplerinde sarı yaldız armalar işli. Bir sonraki alışveriş gelecek Ramazan Bayramı arefesinde; hani Allah nasip ederse… Derken Kunduracılar Çarşısı’na geçmişsiniz, üzerinde yapıştırmalı kanatlar olan ayakkabıları almaya… Denemişsin, olmuş. Biraz da büyük olmuş ama… Hani işte seneye de giyermişsin. Eh tabi acıkmış karnınız. Annenin akşam yemek yapacak enerjisi ve vakti de yokmuş. Hemen orada, hani Sıcak Sular’ın dar bir sokağında her bayram öncesi gittiğiniz yerde yoğurtlu köfte yiyip sade gazoz içmişsiniz. Bir paket de eve yaptırıp babaya saklamışsınız. Şöyle bir bakmış anneniz, kalan paraya… Allah’tan fıstık ve şekeri çarşıdan değil de semt pazarından almışsınız. Yoksa yetmezmiş paranız.

Sonra Esnaf Sarayı’nın karşısındaki duraklara geçip mahallenize gidecek otobüsü beklemeye başlamışsınız. Gelmiş otobüs, binmişsiniz. Otobüsün içindeki biletçi bayram yoğunluğundan olacak ki bir hayli sertmiş. Anneniz geçmiş bir koltuğa, oturmuşsunuz.

Eve gelmişsiniz, hemen gömleği, pantolonu ve ayakkabıları giyip babanızı beklemeye başlamışsınız. Gelmiş babanız. “Off” demiş, “bu yakışıklı bey kim?”

O akşam ayakkabı ayağınızda biraz dursunmuş, ki yumuşasın ve ertesi gün arkası vurmasın…

Baklava yapılmış, bir odaya serilmiş.

Çok kalabalıkmış o zaman evler; dede, hala, teyzeler falanlar filanlar…

Şehir dışından gelecek arkadaşların heyecanı sarmış. En son siz yılbaşında kart göndermişsiniz ve bir ay kadar önce de Erzurum’dan jetonlu telefonla sizin evinizi aramış dostunuz. Büyümüş de küçülmüş dostluklar yapmışsınız. Anneleriniz ve babalarınız iyi ki çocukluk arkadaşıymış da size de sirayet etmiş…

Derken büyümüşsünüz, yani yaş almışsınız. Anlamsız gelen Sezen şarkılarına “heee bunu demek istemişşş” demeye başlamışsınız.

Arefe günleri alışveriş etmeye gerek kalmamış. Daha geçen hafta yazlık ayakkabı almışsınız AVM’den hem de peşin fiyatına 6 taksit. Artı 3 taksit de kullandığınız kredi kartı vermiş. Oh mis! Neymiş lan o ayakkabıcılar çarşısı falan… Taksit yok, kart yok. AVM’nin üst katında bir de yemek yemişsiniz, yoğurtlu soslu falan. Sıcak Sular’da yemek mi yenirmiş Allaaasenn! Çocukken pek salakmışsınız ama sizin suçunuz yok, anneniz götürmüş!

Her şey hızlanmış, kolaylaşmış da… Kolaylaştıkça daha bir zorlaşmış bir şeyler…

Ama bu kez de arefe günü mezarlık ziyareti için daha fazla vakit ayırmak gerekir olmuş. Whatsapp’tan görüntülü konuştuğunuz ve bu bayram Çeşme’de tatilde olacağını söyleyen arkadaşınız da zaten şimdi Erzurum’da falan değilmiş. Eh, iyi bari, şimdi bir de ona vakit ayır falan.

Bir bayram da yine böyle gelmiş, derken…

Yok yok, aslında mutfakta kaynayan çay suyunun demlikten çıkan buharı, sizi sarmış sarmalamış tutmuş fırlatmış hayatın koşturmasında bir rahmet nefesi misal ufuk açan iklimin selametine, döndürmüş önceki bayramlara…

Şimdi boşverin siyaseti falan, hiç çekesim yok. Hele “bayramlaşma” demişsek başlığa! Samimi, gerçek ve sevgi dolu bayramlaşmalar için niyet edip, açalım pencerelerimizi, kıralım kilitlerimizi… Simitler alalım, şekerler sunalım, sağlığımızı da riske atmadan baklavalar tadalım.

Zaten yeterince koşuyor, yeterince nefessiz kalıyoruz. Gelin kavuşmuşken bayramlara, yeniden sevelim sevdiklerimizi. Kavuşalım bayramlara… Nice güzel, eskimeyen bayramlara…